Erdoğan kaybediyor. Bu gerçek en çıplak haliyle Newroz'da çıktı ortaya. Aylardır halklara dayatılan suskunluk hali, Newrozda Kürt halkının ve dostlarının ortaya koyduğu direniş ve kitlesel tepkiyle aşıldı.

Böylece Newroz, bir gerçeği de ortaya çıkardı. Kitlelerin dönemsel olarak sokağa çıkamadığı zamanlar olur. Bu durum o an veya o dönem, yapılan yoğun ve kuralsız baskıların sonucunda oluşan kitle psikolojisinden kaynaklanmaktadır. Bu kitle psikolojisinin yanlış değerlendirme ve tespitlerin gerekçesi yapılması, hatalı, sığ ve kitlelerin örgütlü gücüne güvenmeyen bir yaklaşımdır. Bu Newrozda, Kürt halkı ve dostları en gür haliyle özlüğü haykırarak bu hatalı yaklaşımın aşılmasını da sağladılar.Selam olsun onlara ve bu görkemli Newroz'un yaratılmasında emeği geçenlere.

Dolayısıyla bu Newroz, Erdoğan'ın bütün baskı ve yalanlara rağmen istediği sonucu elde edemediğini, sokaklara çıkan kitlelerin bu zulüm politikalarına izin vermeyeceklerini ve Erdoğan'ın sonunun uzak olmadığını göstermiş oldu. Yani Newroz, Erdoğanın kaybedişini tescil etti.

Bunun dışında Erdoğan'ın kaybettiğini gösteren iki temel veri daha bulunmaktadır.

Bunlarda birincisi, Erdoğan, Türkiye ve Kürdistan'da dayandığı bütün toplumsal kesimleri kaybetmiştir. Bilindiği gibi Erdoğan ilk dönemlerde, Kürtlerin bir kısmında, Alevilerin bir kısmında oy alabilmiş ve daha çok ta aydınlarda ve liberallerde çok güçlü bir destek görmüştü. Çok sayıda liberal, demokrak, aydın, yazar vs. Erdoğan'ın yanında, klasik Kemalist politikanın da karşısında yer alarak, Erdoğan'a, bir anlamda koruyucu zırh olmuşlardır. Böylece Erdoğan'ın bugünlere kadar iktidarda kalmasına yardımcı olmuş, imkan sunmuş oldular.

Ancak bugün Erdoğan, ne Kürtlerde, ne Alevilerde, ne liberallerde herhangi bir destek alamamaktadır. Dahası islamı çevrelerden aldığı desteğin en azında bir kısmını kaybetmiştir. Öte yanda Kemalizmin ve aydınlanmanın etkisinde bulunan kitlelerden de hiç bir destek alamadığı gibi, güçlü bir karşıtlık üretmiştir, izlediği gerici, ırkçı politikalarla.Tek kelimeyle ve uzatmadan belirtelim ki Erdoğan, bugün için, sadece IŞİD'e ve IŞİD'in ülke içindeki bağlaşıklarına dayanmaktadır. Başkaca hiç bir toplumsal dayanağı kalmamıştır.

Erdoğan'ın IŞİD'le kurduğu bu ilişki geçici veya konjektürel bir ilişki değil, kalıcı ve stratejik bir ilişki olarak kurulmuş ve tasarlanmıştır. Erdoğan, Türk devletinin imkanlarıyla IŞİD'in olanaklarını birleştirerek dünya müslümanlarının liderliğine soyunmuş, bu yolda ilerlemeye çalışmıştır. Ancak genel toplumsal mücadelenin gücü ve seyri, bölgede gelişen Kürt siyasal yapılanmasının düzeyi ve elde ettiği uluslararası meşruiyet, bölgedeki diğer devletlerin izlediği politikalar, Erdoğan'ın bu planının mümkün olmadığını göstermiştir. Bu nedenle Erdoğan, kaybetmiş/ kaybetmektedir.

Erdoğan'ın belirtilen politikası, ülke içindeki toplumsal kesimler tarafında kabul edilmediği gibi, ülke dışından da çok güçlü bir tepkiye yol açmış bulunmaktadır. Uluslararası tepkinin gecikerek açığa çıkması, istenen netlikte olmaması ayrı bir konudur, ancak bu tepkinin doğması, sürdürülen mücadelenin bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Bu tepkiler sonucu Erdoğan, neredeyse gayri meşru bir devlet durumuna düştüğü/düşürüldüğü için kaybetmiştir/ kaybetmektedir.

Ancak hemen belirtilmelidir ki, Erdoğan IŞİD'le kurduğu ilişkiyi tek başına kurmadı. Bu ilişki resmi devlet politikası olarak belirlenmiştir. Bu amaçla Erdoğan, devlet içindeki Ergenekoncu vb. güçlere bu ilişkinin gerekliliğini kabul ettirdi. Böylece aslında birbirlerine çok ters gibi görünen Ergenekoncularla, İslamcı Erdoğan, adı konmamış bir ittifakta buluştular.

Bu ittifakın nasıl ve hangi zeminde yapıldığına bakmak ufkumuzu aydınlatacaktır. Çünkü 7 Haziran seçimlerinden hemen sonra kurulan bu ittifakta yaşanan ilişki ve çelişkilerin, bugün Erdoğan'ın sonuna giden sürecin olguları olduklarını görmek bu şekilde mümkün olacaktır.

Önce devletin içindeki bütün guruplar, 7 Haziran'ın yarattığı sonucun korkusuyla birleştiler, bir araya geldiler. Erdoğan ve AKP, Kemalistler, Ergenekoncular, MHP ve devleti elinde tutan diğer tüm gruplar, esen özgürlük rüzgarının korkusuyla, Kürtlere ve demokrasi güçlerine karşı bir araya geldiler. Ellerindeki son Türk devletini korumak için buna mecbur olduklarını fark ve kabul ettiler.

Kemalizmin, islamın lehine bazı konularda revize edilmesinin karşılığında, Ortadoğu'nun ve dünya müslümanlarının liderliğini yapacak olan bir Türk devletinin yaratılması, bu ittifakın programı olarak belirlendi. Ve bu görev, Erdoğan'ın toplumsal desteğinden dolayı, Erdoğan'a verildi. Hatırlanırsa, darbe döneminde Erdoğan, bir ay boyunca kitleleri sokakta tutarak, bir yanda kendi güvenliğini sağlamak isterken, diğer yandan ve asıl olarak, Ergenekonculara gücünü göstermek istiyordu.

Böylece Erdoğan, kendi geleceğini ve politik fantazilerini, devletin içindeki diğer grupların Türk devleti konusundaki hassasiyetleri ve planlarıyla birleştirmiş oldu. Buradaki temel ortak nokta,Türk devletinin mevcut koşullardaki varlığını tehdit eden, Kürt halkının siyasal varlığının ortaya çıkmasının yarattığı basınçtı. Kürtlerin siyasal varoluşlarını önleyecek olan Erdoğan'ın, hangi yolsuzlukları yaptığı, hangi suçları işlediği, devlet içindeki diğer fransiyonlar açısında çok fazla anlam ifade etmemektedir. Buna karşılık Erdoğan'ın, 7 Haziran'a kadar sürdürülen çözüm sürecini bitirerek Kürtlere karşı bir savaşa girişmesi gerekiyordu ve bu, Erdoğan için verilebilecek en kolay tavizdi.

Bu şekilde Erdoğan, Kürt sorununa dair 7 Haziran'a kadar söylediklerinden vazgeçmenin karşılığında, padişah-halife olma imkanını ve kişisel ikbalini, diğerleri de Erdoğan'la birlikte Türk devletini büyüterek geleceğini kurtarmış olacaklardı.

Bu ittifakta Ergenekoncuların talepler ve yaklaşımları, CHP'nin bazı tutum ve söylemlerinde ifadesi buluyordu. Yenikapı mutakabatı, Avrupa devletlerine karşı alınan tutum, HDP ye karşı izlenen politikalar, Ergenekoncuların Erdoğan'la yaptığı ittifakın CHP üzerinde sürdürülmesidir. Erdoğan'la ittifak yapmış olan Ergenekon ve onun legal kolu olan CHP, bugünün konjektüründe, Erdoğan'ın devleti yönetmesine razı ve mahkumdurlar. Çünkü Erdoğan, o güçleri, devleti Kürtlerden ancak kendisinin kurtacağına ikna etmiş bulunmaktadır. Muhtemelen bu iknanın en güçlü argümanı, 'Kılıçdaroğlu ve CHP, islamı referansı olan toplum kesimlerinden oy alamaz, Kürtlerden zaten alamamaktadır, Aleviler de ise alınan oy ve güç yeterli olamayacaktır, (ki bu ittifak, Alevileri eritmeyi, yok etmeyi tasarlamaktadır). Bu durumda, Kılıçdaroğlu'nun ve CHP'nin Kürtlerin statü sahibi olmasını engellemesi ve demokrasi tehlikesine karşı devleti koruması mümkün değildir'.

Aynı nedenler MHP içinde geçerlidir.Bu durumda devleti Kürtlerden ve demokrasi güçlerinden koruyacak olan AKP ve Erdoğan kalmaktadır. Bu şekilde Erdoğan, müttefiklerini, Kürtlere ve demokratik gelişmelere karşı Türk devletini koruyacak ve kurtaracak yegane güç olarak kendisine mahkum ve ikna etmiştir.

Bu zeminde ve bu şekilde kurulan ittifak, iki yıla yakındır , Türkiye ve Kürdistan'da Erdoğan'ın başkmutanlığında kuralsız bir savaş sürdürmektedir. Ancak buna rağmen ittifak sürecinde sorunlar azalmadı, daha da çetrefilleşti. Şu anda Erdoğan ve devlet içindeki diğer güçler, Kürtlerin ve demokrasi güçlerinin özgürlük rüzgarında kurtulmak isterlerken, bir birlerine yapışmanın yarattığı nefes daralması gibi hayati bir sorunla boğuşmak zorunda kaldılar.

Kemalistler, Kemalizmin laikçi ve aydınlanmacı yaklaşımlarından feragat ederek Kürtlerin siyasal statü edinmelerini engellemek ve Türk devletinin Ortadoğu'nun ve islam dünyasının lideri olmasını sağlamak için Erdoğan'la kurdukları bu ittifakta zararlı çıkmış durumdadırlar. Kürt halkının sürdürdüğü mücadele, Erdoğan'ın ve Türk devletinin beklentilerini olanaksız kılmıştır.

Buna rağmen Erdoğan, bu ittifakla elde ettiği avantajları sınırsızca kullanmaya devam etmektedir. Türk devletinin temel niteliğini kendi meşrebine uygun olarak değiştirmeye çalışmaktadır. Böylece ortaya müttefikleri açısında garip bir durum çıkmış olmaktadır. Kemalistlerden alınan tavizler alındı, bu yolla devletin niteliği değiştirilerek Erdoğan'ın padişah ve halife olmasının önü açıldı, ama ne Kürtler bertaraf edildi ve ne de Türk devleti Ortadoğu'nun ve İslamın lideri olarak büyüdü.

İşte bu nedenden dolayı da Erdoğan kaybediyor/kaybedecek. Kurduğu karanlık, kanlı ve fantastik ittifak, halkalrın mücadelesi karşısında dağılmak zorundaydı ve dağılmaktadır.

Devleti ele geçirirken Gülen çetesini kullanmıştı, bilindiği gibi. Daha sonra Ergenekonculara karşı Gülencilerle işbirliği yapmıştı. Şu an, devleti yönetirken, Ergenekoncularla ittifak yapmış durumda. Ancak bu gün Ergenekoncular karşısında herhangi bir seçeneğe sahip değildir. Erdoğan için deniz tükenmiştir.

Erdoğan'ın halklara karşı kullandığı devlet gücüve IŞİD , Türk devletinin, büyük bir devlet olmasını sağlamadı, ama herkesin başına bela olan bir Frekanştay'a dönüştü. Ne Kürt halkının, ne emekçilerin, ne Alevilerin ve ne de bölge ve dünya devletlerinin bu gelişmeye, izin, fırsat ve imkan vermeyecekleri çok açıktır.