Binlerce bilimsel veriye dahi gerek duymadan, sadece aşağıda verilecek rakamlar üzerinde düşünüldüğünde bile sorumluluk sahibi her insanın sağlıklı kentleşmeye, ekolojik kentleşmeye önem vermesi gerektiği apaçıktır.

Kentler, 1800’lerde dünya nüfusunun yalnızca %2’sini barındırırken, 2025’de dünya nüfusunun %58’ inden fazlasının kentsel alanlarda ikamet edeceği ve bu durumun kentlerin kapladığı alanı iki katına çıkartacağı hesaplanmaktadır [1]. Bugün Avrupa'nın kentleşme oranı %80'dir. Steiner’a göre (2006) ‘Birinci Metropolitan Yüzyıl’da yaşanmaktadır. Türkiye’ye baktığımızda kentleşme düzeyinin 1990’da yüzde 55.4 olduğu görülür. Günümüzde ise, Türkiye Nüfusu’nun yüzde 75’i kentlerde yaşamaktadır.

Yine dünya nüfusunun artış eğilimi incelendiğinde 1650 yılında 600 milyona ancak ulaştığı, 1850 de dünya nüfusunun 1.3 milyara çıktığı ve 2010’da yaklaşık 7 milyar olduğu görülür [2]. Katlanarak artan ve hızla kentleşen bu nüfusun ihtiyaçları ve istekleri yerelden küresele her ölçekte tamiri güç veya imkansız çevre sorunlarına yol açmaktadır. Sadece tarımdan örnek verecek olursak bu denli büyük hızla artan nüfusa karşın tüm dünya karasının sadece %1’i tarıma elverişli topraktır.

Dünyanın gelişmiş kabul edilen ülkelerinde ekonominin çevreyi yok ederek değil, aksine yaşamasını sağlayarak devam edebileceği görülmüştür. Artık ‘insanmerkezci’ bakış açısı yerini giderek ‘çevremerkezci’ bakış açısına bırakmaktadır. Ekonomi dünyasından örnek verilirse Dünya bankası, Birleşmiş Milletler veya Siemens gibi dünya ekonomisinde etkin olan pek çok aktör bu alanda ciddi çalışmalara imza atmaktadır;  çok büyük miktarlarda harcamalar söz konusudur.

Türkiye ise, bu konuda, maalesef oldukça geriden gitmektedir. Özellikle iş ve yönetim dünyasındakilerin, dünyaya çevresel bir vizyon ile bakmasının zamanı çoktan gelmiştir.

Ekolojik Kentsel Dönüşüm Modeli Önerisi

Kentlerimizde zaman içinde yaşlanmış, köhneleşmiş veya yasa dışı yollarla plansız, çarpık biçimde yerleşilmiş bölgeler olduğu gibi kötü planlanmış yerler de mevcuttur. Ekonomik, fiziki ve sosyal ömrünü sürdüremeyen bu yerlerde kentsel dönüşüm projeleri gereklidir.

Kentsel dönüşümün Türkiye’deki uygulanma biçiminin kimi zaman son derece yanlış örnekler içerdiği de bir gerçektir. Şehir plancısı, kentleşme ve çevrebilim uzmanı olmamın gerektirdiği etik ötesinde bir kentli olarak elbette yanlışları her zaman dile getirmeliyiz. Önerileri de aynı şekilde yüksek sesle söylemek sorumluluğumuzun da farkındayız.

Kentleşme ve sanayileşmenin çevre sorunlarını yaratan ve sürdüren en önemli iki etken olduğu düşünüldüğünde, yeni ve ekolojik bir kentleşme modeline geçmek insanlık ve dünya için zorunludur. Bir kentin birdenbire çevre duyarlı bir kentleşme modeline geçmesini beklemek hayalcilik olur. Ekolojik (veya çevreye duyarlı) kent modelinde hedeflenen mimari, mühendislik, ekonomik, kültürel ve sosyal gelişmeye, planlamaya ve tasarıma yönelik bazı ölçütler bulunmaktadır. Bu ölçütlerin kentsel dönüşüm projelerinde uygulanması hedefi, kentin tamamının ekolojik bir kente dönüşmesi beklentisine veya hayaline göre daha kısa vadede somut sonuç alınabilir ve ulaşılabilir bir hedeftir.

Önerimiz sınırları gerektirdiği ölçüde ve olabildiğince geniş tutulan alanlarda yapılacak kentsel dönüşüm projelerinde ekolojik kentleşme için hedef seçilecek kimi ortak ölçütlerin uygulanmasıdır. Bu ölçütlerden önemli bir tanesi olan ekolojik binaların inşasına yönelik yükümlülükler müteahhit için maliyeti artırıcı diye düşünülebilir. Bunun gerçekleşmesi için yani ekolojik yapıların yaygınlık kazanabilmesi için devletin yönlendirmesine ve çeşitli düzenlemeler yapmasına ihtiyaç vardır. Ayrıca belediye imar yönetmeliğinde teşvik edici hükümler getirilebilir. Yaygınlaştıkça maliyet düşecektir. Yapı müteahhitleri projelerinde bunları uyguladığında fark yaratacağı için talep de artacaktır. Kent içerisinde rekabet amacıyla bu hedefe ulaşmak isteyen başka projeler ortaya çıkacaktır.


ABD’deki Yeşil Binalar Konseyi’nin (USGBC) tarifine göre yeşil bina; çevre ve bina sakinleri için binaların oluşturduğu negatif etkilerin önemli derecede minimize ya da elimine edilmesi sağlanarak tasarlanan ve inşa edilen binalardır.

Binaların çevresel performansını ölçmek amacıyla, bugün yaygın olarak kullanılmakta ve farklı coğrafyalarda geliştirilmekte olan ve farklı yaklaşımlar içeren dört önemli değerlendirme sistemi, LEED (Leadership in Energy and Environmental Design), BREEAM (Building Research Establishment), CASBEE ( Comprehensive Assessment System for Building Environmental Efficiency) ve GB Tool (Green Building Challange) olarak sıralanabilir. USGBC tarafından geliştirilen LEED en yaygın olanıdır [3].

Dünyada enerji tüketiminin sektörlere göre dağılımına bakıldığında binalar, sanayi ve ulaşımın ardından üçüncü sırada yer almaktadır. Tüm binalar, dünya enerjisinin neredeyse %50’sini tüketmekte, %35 oranında havayı kirletmekte, dünyaya %40 oranında atık bırakmaktadır. Geleneksel binalar, hammaddenin %30’unun ve ağaçların %25’inin tüketiminden sorumludur. Ekolojik kabul edilecek yapılarda ise atıkların %75’i, geri dönüşüm tesislerinde değerlendirilebilmektedir [4]. Yine temiz su kaynaklarının %13’ü binalar tarafından tüketilmektedir. Ekolojik binalarda yağmur suları toplanarak peyzaj sulamasında kullanılacaktır.

Türkiye bir güneş ülkesi olmasına rağmen bu enerjiden yararlanamamaktadır. Türkiye’de güneşten doğrudan gelen ışınların enerji değerleri, bölgelere göre değişmekle birlikte, ortalama 1500 Kws/m3 gibi oldukça yüksek değerdedir. Bu, Avrupa ortalaması düşünüldüğünde 2 katından daha fazladır. Türkiye güneş enerjisi konusunda sahip olduğu olanakları harekete geçirmelidir. Bunun için güneş enerjisi stratejik planı hazırlanmalı, güneş enerjisi merkezi kurulmalı, güneş enerjili sanayileri geliştirilmeli, binalarda güneş mimarisi gözetilmelidir. Yapıların kendi enerjisini üreten birimler haline gelmesi ile şebekeden evlere değil, evlerden şebekelere doğru zaman zaman elektrik enerjisi sağlanacaktır. Bunun dünyada pek çok başarılı örneği bulunmaktadır.

Ayrıca kullanılan malzemeler yöreye yakın yerlerden temin edilir. Buradaki öncelikli amaçlardan birisi de yöre ekonomisinin gelişmesidir. Enerji ihtiyacını güneşten sağlamak, iklime uygun mimari seçmek, yeşil alanlardaki artış, kentsel tarım yapılması, araç kullanımını azaltmak amacıyla iş ve konutun birbirine yakın olduğu kompakt kent planlaması, toplu taşımayı ve bisikleti özendirici ulaşım planlaması, yağmur sularının değerlendirilmesi, atık su ve katı atıklara yönelik düzenlemeler gibi pek çok ekolojik çözüm kentsel dönüşüm alanlarında uygulanabilir.

Dünya tarihinde bir zamanlar “ütopya” olarak adlandırılmış kent kuramlarının aslında sanayi devrinin kentsel sorunlarına gerçekçi, gerekli çözümler olduğu hatırlandığında bu yazıda kabaca özetlenen bu konu üzerinde yeni tartışmalar gelişmesi ümit edilmektedir.


3 Ekim 2014

Kaynakça

[1] BM Ekonomik ve Sosyal İlişkiler Bölümü Verisi, 2007.

[2] Birleşmiş Milletler Nüfus Bölümü Verisi, 2009, http://esa.un.org/unpp

 [3] Çelebi, G., Gültekin, A. B., Harputlugil, G., Bedir, M. ve Tereci, A., "Yapı Çevre İlişkileri", ISBN / ISSN: 978-9944-89-645-0, Çizgi Basım Yayın Ltd. Şti., İstanbul,2008.

[4] Varlıbaş,S., Ecocity World Summit, Urban Ecological Foundations For World          Solutions, İstanbul,2009.