Sanatın en güçlü dallarından biri olan edebiyata göçmenlerin gelip bulaşması yarım asır sonra artık kaçınılmazlaştı. Göç dalgaları birbirini izledi. Göçmen işçileri 12 Mart, 12 Eylül, son Kürt isyanının kurbanları, bu günlerde AKP´nin mağdurları izledi. Okur kitlesinin arayışları, nitelikli ve kaliteli okuma, kitap, entelektüel açlığını giderme gibi konular gündemden hiç eksik olmadı. Kitabevleri açıldı, kapandı. İnternet çıktı kitaba erişimin boyutları çeşitlilik kazandı. Sıradan Alman kitapçının birinden memlekette çıkan bir kitabı ısmarlamak mümkün oldu. Kitap elden düştü, yerini elektronik okuyucular aldı. Binlerce kitap minicik bir hafıza kartına girebilecek vaziyette, dünyanın her bir yanından küresel ağ yoluyla her an erişilecek tarzda teknolojinin kurbanı dahası aktörü oldu.

Bunların ve daha ötesinin sayısız mevzilerini korumak, kollayıp geliştirmek, üst boyutlara çıkartabilmek ancak okuyarak, tartışarak, yazarak, yaratarak, üreterek mümkün. Yazar eserini yazarken yapayalnızdır. Aynen okur gibi. Okurken biz de yazara benzeriz, okuduğumuz satırlar bizi ona yakınlaştırır veya uzaklaştırır. Anlık dahi olsa sayfalar boyunca onunla, onun zihniyle, anlattıklarıyla, yazdıklarıyla iç içe, onunla birlikteyizdir. Yeri gelir hayranı oluruz, yeri gelir fikirlerine katılmayıp yazdıklarından çok, onu yerden yere vururuz. Yalnız geçerken bir noktaya değinmeli, tek bir yapıtına bakıp bir yazarı değerlendirenler ancak ahmaklardır. Zira bir yazarın kim, ne, neci, nasıl bir düşün ve sanat insanı olduğunu anlayabilmek için onu bütün yapıtları ile değerlendirmek en yakışık alanı ve adil olanıdır.

Hamburg’dayız dedik. Göçmenlerin tarihi kadar yazar sayısının olduğu, yüz elliden fazla ürünün verilmiş olduğu bir Avrupa metropolünde. Almanlarla ve edebiyatlarıyla uzaktan yakından pek bir ilgimizin olmadığı malum. Ne onlar bizim yazarlarımızı tanırlar ne de biz onlarınkini. Bu işin uzmanları hariç tabi. Oysa nasıl da birbirimize benziyoruz. Onlar da insanı, ona dair değişken ruh hallerini, zekâsını, kurnazlıklarını, çaresizliklerini, sevinçlerini, hüzünlerini, zaferlerini veya yenilgilerini ve benzeri yığınla yanını, yönünü, biçimini, hatlarını yazıyor, bununla ilgileniyorlar, bizler de. Yok aslında birbirimizden farkımız. Tek fark onların yerli, bizlerin yerli olmayışımız. Her iki tarafta ne kadar kabul etmeseler de paralel bir toplumun yazarları, edebiyatçıları, kitapseverleri olarak orta yerde duruyoruz. Birbirimizi yakalamamız karmaşık süreçlerin, hatta farklı nesillerin kafa yormalarının ürünü olacaktır kuşkusuz.

Hamburg´da denenmeye çalışılan platform biraz da bu sancılı sürecin hep yakın tanığı, hem önemli bir aktörü, hem de işlevsel anlamda tarihsel görevi olan bir oluşum denilebilir. Üç beş insan bir araya gelip edebiyatı, bu şehirde edebiyatla ilgili neler yapılabiliri, ne yapılmalıyı konuşup buna kafa yoruyorlar. Kalplerinde bir tek kitap ve edebiyat sevgisi. Sanatkâr ruhlu insanlar. Kimileri onlardan düzen nasıl yıkılabilir beklentisi içinde, kimi iktidara alternatif modeller geliştirmeleri arzusunda. Daha ortada fol yok yumurta yokken varlık nedeni belki de dünyaya gelme nedeni salt dedikodu etmek olanlar için biçilmiş kaftan. O bunu dedi, bu adamlar şucu bucu, bunlar böyle, onlar şöyle vb. Tabi ki yola çıkarken böylelerinin de olacağını hesaba kattık. Kime nereye kadar sus yasağı verebiliriz? Herkes düşünmekte ve fikirlerini beyan etmekte özgür, bizimkiler bunu vurunca öldür anlıyorlar o başka. Ama bu taş devri de bitecek emin olun.

Platform buluşmalarını yeni buluşmalar izleyecek, yeni tanışmalar yerini yeni konulara bırakacak. Kitaplar, dergiler, yapıtlar, yazarlar konuşulacak. Yeri gelecek etkinliklerle kamuoyuna küçük de olsa bir tadımlık edebiyat rüzgârı sunulacak, yeri gelecek aramıza yeni katılanlar olacak, yola çıkarken programa konulan çok dillilik ile ufuklar genişleyecek, entelektüel zekâ ve birikim daha da zenginleşecek. Arayışları, umutları, hayalleri olanlar karşılığını buldukları yanıtları edindikçe daha bir hevesle dört elle çalışmalara sarılacaklar. Yeni fikirleri diğer başka yeni fikirler destekleyip geliştirecek. Kısaca demem o ki bu yılın Nisan ayında bir delinin kuyuya attığı taşın yol açtığı halkalar bugün dalgalanarak büyümekte, yarın bir gün kuyu taşarsa şaşırmayın. Bu vesileyle çalışmalara irili ufaklı katkılarını sunan her bir arkadaşıma tek tek teşekkür eder, sevgi ve saygıyla selamlar, hepimize kolay gelsin derim.

28.09.2017