Amerikan füzelerinin tehdidi altında yaşamaya başlayan Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad, diplomasinin öne çıkması sayesinde uzun bir süre daha iktidarda kalmayı garantiledi.


Şam yönetiminin kimyasal silah kullanmasını “kırmızı çizgi ”ilan eden, ancak bu ültimatomuna rağmen saldırıda isteksiz ve kararsız davranan ABD Başkanı Barack Obama da Putin’in son dakika hamlesiyle kurtuldu.

Suriye krizinde başından beri çizgisini koruyan ve barışçıl yollarda ısrar eden Rusya ve lideri Putin, askeri müdahaleyi devreden çıkaran önerisiyle prestij kazanmış oldu.

Dünya liderliği

Hatta New York Times gazetesi son girişimi sayesinde Putin’in Obama’yı geçerek “dünya liderliğine oturduğu” görüşünde.

Gazete, Putin’in Suriye krizini yeniden, Rusya’nın veto yetkisine sahip olduğu Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ne taşımasını “başarı “olarak niteledi.

Rusya’daki bazı kuruluşlar da, Suriye’ye müdahaleyi önlediği için Rusya liderini Nobel Barış Ödülü’ne aday gösterdi.


Hızlı yaşanan gelişmeler sonucu Rusya ve Putin uluslararası kamuoyunda bir anda öne çıktı.

Putin’in 13 yıllık iktidarı boyunca Rusya, siyasi, ekonomik ve askeri alanda çok gerisinde kaldığı ABD’ye daha çok “psikolojik ”alanda kafa tutmaya ve Amerikan karşıtı ülkelere liderlik yapmaya çalışıyor.


Putin Çarşamba günü New York Times’da yayımlanan yazısında, “Dünyada milyonlarca kişi ABD’yi demokrasi modeli olarak görmüyor ”dedi.

Rusya liderinin ABD’ye karşı olan güçlere önderlik etme taktiği ilk kez gerçekten kendisine puan getirmeye başlamış oluyor.


Buna rağmen, Obama’nın kararsızlığından yararlanarak başarılı bir zamanlamayla prestij kazanmış olsa da, Putin’i hemen “dünya lideri” ilan etmek aceleci görünüyor.

Irak, Libya ve Kosova’da Putin’in liderliğindeki Rusya’nın direnişine rağmen ABD’nin kazandığını unutmamak gerekiyor.

Aralarında Türkiye’nin de bulunduğu pek çok ülkedeki Amerikan karşıtı çevrelerin Putin’e uzun süredir sempatiyle baktığı biliniyor.

Sert eleştiriler


Ancak Rusya lideri, iktidara geldiği 2000 yılından bu yana hem ülkesindeki hem de yurtdışındaki insan hakları örgütleri tarafından sert şekilde eleştiriliyor.

Çeçen savaşı sırasında takındığı tutumla ve aşırı milliyetçi söylemleriyle eleştiri toplayan Putin, muhalefete söz hakkı vermediği ve medyayı baskı altına aldığı gerekçesiyle de tepki çekiyor.

Rusya’da 2000 yılından sonra ciddi bir muhalefet hareketinden söz edilmemesinin nedeni, Kremlin’e muhalif bütün görüşlere yolların kapatılmış olması gösteriliyor.


Kimilerine göre, bir zamanlar dünyanın en zengin işadamlarından olan Mihail Hodorkovski’nin hala cezaevinde bulunmasının nedeni de muhalif partilere yardım etmesi ve başkanlığa adaylığını koymayı düşünmesi.

Son 20 yılda Rusya gazetecilerin en çok öldürüldüğü, saldırıya hedef olduğu ve baskıya uğradığı ülkeler listesinde ön sıralarda bulunuyor.

Aslında, “demokrat” olduğunu hiçbir zaman söylemeyen Putin’in iktidara geldiğinde asıl önceliği, 1990’lı yıllarda parçalanmaya sürüklenen Rusya’yı uçurumun kenarından kurtararak siyasi ve ekonomik istikrara kavuşturmaktı.


Kontrollü demokrasi

Bu hedefe ulaşmayı başardığı için halkının gözünde “kahraman “olan Putin’in iktidar koltuğuna oturmasından bu yana ülkede Kremlin’in geliştirdiği “kontrollü demokrasi” kavramı uygulanıyor.

Putin’in hırslı dış politikasına rağmen Rusya son yıllarda ABD karşısında sürekli gerileyen, sınırlarının büyük bölümü NATO tarafından kuşatılmış bir ülke.

Son zeki Suriye hamlesiyle uluslararası alanda takdir toplasa da, Putin’i gerçekten ” dünya lideri” olup olmadığını anlamak için bir süre daha beklemek gerekiyor.