Rejim karşıtı mücadeleyi Özgür Suriye Ordusu safında yürütmek için İngiltere’den Suriye’ye giden genç bir İngiliz de deneyimlerini Guardian gazetesiyle paylaştı.

Daha önce hiç savaş deneyimi olmadığını söyleyen İngiliz genç Özgür Suriye Ordusu çatısı aldığında girdiği mücadele için “kabus gibiydi” diyor.

Guardian gazetesinden Samira Schakle’a konuşan 21 yaşındaki İngiliz gencin ailesi Suriye’den İngiltere’ye 1970'lerde göç etmiş.

İngiltere’de büyüyen ama her tatilde Suriye’yi ziyaret edip oradaki akrabalarıyla bağlarını koruyan gencin Beşar Esad’a karşı savaş kendi ağzından anlattıklarının bir kısmı şöyle:

“Nasıl hissedeceğimi bilmiyorum. Bir tarafım hayatta kaldığım ve geri döndüğüm için rahat, ama akrabalarım ve halkım öldüğü için de suçluluk hissediyorum. Yalnızca hafif yaralarım var ama ruhumda açtığı yaralar hala duruyor… Suriye’de çoğu kişinin benim gibi kaçma şansı yok ama hayatta kaldığım için mutluyum.”

“2011’de devrim başladığında, değişim fikri beni çok heyecanlandırdı. Londra’da eğitimi tamamlamak üzereydim, oradaki yaşam benimkine çok uzak görünüyordu. 24 yaşındaki kuzenim Zafer kaybolmuştu. Bir protesto gösterisine denk gelince tutuklanıp hapse atılmış… Panik olduk. Sonra babası tüm erkeklerin gözaltına alındığını söyledi. Zafer birkaç hafta sonra serbest bırakıldı ama herkes çıktıktan sonra çok farklı biri olduğunu söyledi.”

'İngiliz olmam fark yaratır sandım'

Gencin amcası Şam’da ölünce kuzenleri Zafer ve Zafer’in 25 yaşındaki ağabeyi daha sonra Özgür Suriye Ordusu’na katılmış. O da grafik tasarımı eğitimine olan ilgisini kaybedip Suriye’ye gitmek istemiş.

Kuzenleri sahip çıkacaklarını söylerken, gencin ailesi ise çocuklarının Suriye’ye gitmesini engellemeye çalışmış.

Ama o yine de ailesine karşı çıkıp yola koyulmuş…

“Yaptırımlar nedeniyle Avrupa Birliği’nden Suriye’de doğrudan uçuş bulmak neredeyse imkansızdı, yakınlarındaki bir havaalanına da gitmek çok güçtü. Ben de bu yılın Nisan ayında Beyrut’a uçtum.”

Kuzenlerinin yardımıyla Lübnan’dan Suriye’ye geçen İngiliz genç muhaliflerin kontrolünde olmayan Şam’ın güney bölgelerine kaçmış.

Suriye ve İngiltere vatandaşlığı olan genç rejim kontrolündeki yerlerin ‘daha güvenli’ olduğunu söylüyor.

“Bir tarafım İngiliz pasaportumun beni koruyacağını söylüyordu veya orada bulunmamın bir fark yaratacağını… Bu çok saf ve yanlış bir düşünceydi. Orada işe yaramam imkansızdı. Askere bile gitmemiştim ve silah tutmayı bile bilmiyordum. Londra’da büyüyen biri olarak etrafımda silah görmekten bile rahatsız oluyordum.”

Kuzenleri genci korumak için üs haline getirilen okul binasında kalmasını tembihlemiş.

Beyrut’tan Şam’a uzanan yolda açık dükkanlarda gıda alışverişi yapıp, yaralılara yardım ediyormuş.

Kısa bir süre sonra kuzeni Muhammed ona da silah kullanmayı ve kendisini korumayı öğretmiş.

“İlk başlarda ateş etmek çok heyecan vericiydi. Kuzenlerimin savaşmaya giderken beni yanlarında götürmemelerine çok öfkeleniyordum. Birkaç defa cepheye onlarla gittim. Bazılarında hiç olay çıkmıyordu. Ama ikinci defasında ateş açıldı ve bombalar patladı. İçlerinden biri gözlerimin önünde öldü. Silah kullanmayı öğrenmeme rağmen, beni çok da koruyamayacağını fark ettim.”

'Her tarafım kanla kaplıydı'

Geceleri bomba sesleri ve ölen insanların çığlıkları nedeniyle uyuyamadığını söyleyen İngiliz genç çok sayıda kişinin kollarının, bacaklarının koptuğunu görmüş.

“Bir bakkalı geçici hastaneye çevirmişlerdi. Yardım etmeye çalıştım ama kabus gibiydi. Ben yaralanmamıştım ama her tarafım başkalarının kanlarıyla kaplıydı. Dört çocuğunu kaybetmiş bir kadın durmadan bağırıyor, çığlık atıyordu. Yüzündeki ifadeyi hiç unutamıyorum. İki ayın sonunda telefonda ailemle konuştum… ve hiç durmadan ağladım. O an eve geri dönmeye karar verdim.”

Dönüş yolunda da çok sayıda güvenlik noktasından ve denetimden geçtiğini belirten İngiliz genç yolların da çok riskli olduğunu söylüyor.

“Çatışmanın ortasında olmanın en kötü yanı hiçbir kanunun geçerli olmaması” diyor 21 yaşındaki İngiliz.

Yolda kendisini aracına almayı kabul eden bir Suriyeli ile Şam’a gelip akrabalarıyla buluşmuş…

“Teyzem beni görür görmez ağlamaya başladı sonra bana bir tokat attı ve çok aptal olduğumu söyledi. Çok uzun süre kalmadım ama ordunun benim muhaliflerin safımda yer aldığımı öğrenip akrabalarıma saldıracağı düşüncesi beni paranoyak yapmıştı. Beyrut’tan İngiltere’ye bir uçak bileti aldım ve teyzem beni Lübnan sınırına götürecek bir taksi ayarladı.”

Kuzeni Muhammed için “Tanıdığım en cesur insandı” diyen İngiliz genç sözlerini şöyle noktalıyor:

“Eve döndüğümde Şam’da kimyasal saldırı düzenlendi. Eylül’de, babasının ölümünden tam bir yıl sonra Muhammed üssümüze yakın bir yere düzenlenen hava saldırısında öldü. Ölen kişi ben de olabilirdim.”