25 Eylül’de yapılacak bağımsızlık referandumu konusunda Kürdistan Bölgesi için iki senaryo ve referandum kararını alan KDP Lideri Mesud Barzani için ise bu senaryolara bağlı olarak iki gelecek öngörülebilir.

KDP’yi tek taraflı bir şekilde referandum kararı almaya teşvik eden olumlu senaryo, ‘Irak Kürdistan Bölgesi’ne ilk bağımsız Kürt devleti; Barzani’ye ise kurucu lider, ya da ‘atakürt’ konumu kazandırabilir.

Kürdistan Bölgesi’ndeki muhalif siyasi partilerin, Bağdat’ın, Ankara’nın, Tahran’ın, Washington’un ve BM’nin itirazları çerçevesinde çizilen olumsuz senaryo ise Kürdistan Bölgesi’nin parçalanmasına, Barzani’nin ise Saddam’ın akıbetine uğramasına sebep olabilir.

Kürdistan ile ilgili olumlu senaryo

Bu senaryo, ‘uygun şartlarda ve uygun zamanda yaratılan fiili durumlar, hukuksal kazanımlara ulaşmanın en kestirme yoludur’ şeklindeki bir anlayışa dayanıyor ve Irak, bu anlayışın zengin örnekleriyle dolu.  

Bu senaryoya göre Kürdistan Bölgesi’nin ‘tartışmalı bölgeleri’ de içerecek şekilde bağımsızlık ilan etmesi için uygun şartlar şunlar:

1- 2014’teki IŞİD işgalleri sebebiyle başta Kerkük olmak üzere Irak ordusunun çekildiği ‘tartışmalı bölgeler’, peşmerge güçleri tarafından kontrol altına alındı. Barzani de bu durumu “anayasanın 140. Maddesi kendiliğinden uygulanmış oldu” ifadesiyle açıkladı.

2- Erbil, IŞİD’e karşı savaşın yarattığı olağanüstü durum gerekçesiyle uluslararası düzeyde Bağdat’tan bağımsız bir otorite olarak muhatap alındı. Örneğin Türkiye, Bağdat’ın itirazlarına rağmen peşmerge güçlerine eğitim gerekçesiyle Başika’ya asker gönderdi; yani Bağdat’ı değil, Erbil’i muhatap aldı. Öte yandan ABD liderliğindeki uluslararası koalisyon, Bağdat’ı sadece bilgilendirmekle yetinerek Kürdistan Bölgesi’ne bağımsız bir ülke gibi silah yardımı yaptı.

3- Peşmerge güçleri, IŞİD’e karşı savaşta ‘tartışmalı bölgeler’ içinde yer almayan bazı yerleri de kontrol altına alarak merkezi hükümetle sınır pazarlığı konusunda ciddi bir avantaj kazandı.

4- Irak ordusunun Selahaddin, el-Enbar ve Neyneva illerinin merkezlerini ve büyük ilçelerini IŞİD’den kurtarması sebebiyle, Irak’ta IŞİD sonrası siyasi ve idari düzene odaklanılması kaçınılmaz gözüküyor.

IŞİD öncesinde de gündemde olan ve Türkiye ile Suudi Arabistan tarafından desteklenen Sünni federal bölge meselesinin IŞİD sonrası dönemde de gündeme gelmesi; Irak’ın bölünmesini yani Kürdistan’ın bağımsızlığını hızlandıran avantaj olarak ortaya çıkıyor. Örneğin Türkiye, 2011’den beri Sünnilerle Kürtleri, Irak merkezi hükümetine karşı bir kart olarak değerlendiriyor. Sünnileri federal bölge kurmaya teşvik ederken Kürdistan Bölgesi’yle de bağımsız bir devlet gibi ilişki kuruyor. Buna karşın toprak bütünlüğünü savunan merkezi hükümetle çatışma yaşarken, Irak’ın toprak bütünlüğünü korumak için kullanacağı en önemli gücü olan Haşd Şabi’yi terör örgütü olarak niteliyor.[1]

5- Suudi Arabistan ve İsrail, Kürdistan’ın bağımsızlığını destekliyor. Referanduma karşı çıkan Amerika ise bağımsızlığa değil, IŞİD’le savaşın sürdüğünü belirterek bunun zamanlamasına itiraz ediyor.[2]

6- Türkiye ise zahiren Kürdistan’ın bağımsızlığına karşı çıkıyor gözükse de Kürdistan Bölgesi’ni bağımsızlığa taşıyan en önemli komşu olarak görülüyor. Çünkü Ankara’nın Erbil’le Bağdat’ı bypass ederek kurduğu ilişki biçimi, hem Erbil’le Bağdat arasındaki karşılıklı bağımlılığı zayıflatmış hem de Kürdistan Bölgesine ekonomik bağımsızlık kazandırmıştı.

7- Irak’ın bölünmesine hem söylem hem de eylem düzeyinde karşı çıkan tek ülke olan İran ise Irak üzerinde büyük bir nüfuza sahip olmakla birlikte diğer uluslararası güçlerin tutumu dikkate alındığında bağımsızlık konusunda Kürdistan’dan daha yalnız bulunuyor.

‘Olumu senaryonun’ bu güçlü yanları dikkate alındığında referandumun zamanlamasını yanlış bulanlara “tam aksine referandum için en uygun zaman şimdi” diyen Mesud Barzani, son derece haklı gözüküyor.

Barzani’nin Şarku’l Avsat’a verdiği mülakattan aktaracağımız şu ifadeleri, onun referandum meselesindeki kararlılığının bu olumlu senaryo ile yakından ilgili olduğunu gösteriyor.

“Bağımsız olmanız halinde İran, Türkiye ve Suriye Kürdistan’ı kuşatmayacak mı?”şeklindeki soruya cevaben: “Durum değişti, dünya değişti. Şu an 60’lı yıllarda değiliz, CENTO veya Sadabad Paktı yok. Evet biz zarar görürüz; ama eğer onlar böyle bir adım atarlarsa daha fazla zarar görürler.”

“Irak, sınırları kapatırsa?” sorusuna cevaben: “Onlar kendi evine, biz kendi evimize… Biz her şeyi hesapladık. Herkes kararında özgürdür. Bir kez daha söyleyeyim: Eğer onlar bize eziyet etmeye ya da bizi yok etmeye kalkarlarsa bunun bedelini ağır öderler.”

“Eğer Haşd Şabi Kerkük’ü almaya kalkarsa?” sorusuna cevaben: “Biz Bağdat’la müzakereye hazırız. Hatta referandumdan sonra bile sınırların belirlenmesi için görüşürüz. Ama Kerkük, Kürdistan kentidir… Eğer Kerkük’ü güç kullanarak geri almaya kalkarlarsa Kürdistan halkı, son ferdine kadar orayı savunacaktır.”

“İsrail, bağımsızlık referandumunu destekleyen tek ülke…” diye başlayan soruya cevaben: “Evet doğrudur. Ben Arap ülkelerine de teşekkür ederim. Arap ülkelerinin tutumu, şu an Avrupa ve Amerika’dan daha iyi.”

“Sünni Araplar, 2003’teki ABD işgalinden sonra size geldiler. Siz onlara özerk bölge kurmalarını tavsiye ettiniz mi?” sorusuna cevaben: “Birkaç defa geldiler, Sünniler, Saddam’ın devrilmesinden sonra şaşkınlık hali içindeydi. Onlara Irak değişti, bölge değişti, dünya değişti dedim… Evet onlara bunu tavsiye ettim; ama onlar Irak’ın bütünlüğünden yana olduklarını söylediler. Gerçek şu ki Sünniler bunun bedelini ödedi. Bakın Sünni bölgeleri nasıl tahrip oldu. IŞİD, onların kentlerini yok etti. Bu yanlış politikanın sonucudur. Ancak şu an geç değil, Sünniler de şu an federal bölge kurmak istiyor.”

“İran’ın Irak ve Kürdistan Bölgesi’ndeki nüfuzuna” dair soruya cevaben: “İran’ın Irak hükümetini yönettiğini söyleyemem; ama şunu söyleyebilirim ki İran’ın Irak’taki nüfuzu çok fazladır. Bana göre ABD’nin nüfuzu İran’ınkinden çok daha azdır. Kürdistan Bölgesi’nde nüfuzları olmadığını söyleyemem. Ben İranlılara açıkça söyledim. Biz iyi komşuluk ilişkilerine sahip olmak istiyoruz.”

Olumsuz senaryo

Kürdistan’ın bağımsızlığı ile ilgili olumsuz senaryo şu iki temel argümana dayanıyor.

1- KDP ve Kürdistan İslami Birliği dışındaki diğer Kürt partileri, referandumun başkanlık süresi dolmuş olan Barzani’nin kişisel kararı olduğunu düşünüyor. Zamanlamasını, şeklini ve yöntemini yanlış buluyor. Bu sebeple referanduma karşı olan bölgesel ve uluslararası güçlerin tepkilerini söylemden eyleme geçirmesi halinde Barzani, Kürdistan Bölgesi içinde de yalnız ve korunaksız bulunuyor.

2- Referanduma sadece söylem düzeyinde karşı çıkan ya da zamanlamasını yanlış bulan uluslararası veya bölgesel güçlerin “yapmasanız iyi olur” şeklindeki düşük profilli tepkileri, bağımsızlığa örtülü bir onay olarak görülüyor ve bu güçlerin 25 Eylül sonrası ortaya çıkacak olan fiili durumu zaman içinde kabulleneceği varsayılıyor. Ancak bunun 1990’da Saddam’a da kurulan tuzağın bir benzeri olabileceği göz ardı ediliyor.

Tek adamlar tuzağa kolay düşer

Halbuki 1990’da Kuveyt’i Basra vilayetinin bir parçası olarak niteleyerek işgal edebileceğinin sinyalini veren Saddam Hüseyin’e verilen mesajların niteliği ile şu an bağımsızlık konusunda Barzani’ye verilen mesajların niteliği ve konjonktür benzerliği oldukça dikkat çekici.

Konjonktür açısından birinci benzerlik her iki kararın da ‘ulusal’ karar değil, ‘tek adam’ kararı olması. Referandum kararı, “başkanlık süresi dolmuş ve hükümet ile meclisi işlevsiz bırakmış” olan Barzani’nin kararı.  

El-Hayat gazetesi genel yayın Yönetmeni Gassan Şerbel’e mülakat veren dönemin Irak Genelkurmay Başkanı Nizar el-Hazreci’nin Kuveyt’in işgal edildiğini ertesi gün öğlen saatlerinde kendisini ofisine çağıran Saddam’dan öğrendiğini ve harekattan dönemin Savunma Bakanı General Abdulcebbar Şenşel’in dahi habersiz olduğunu söylemesinden anlaşılıyor ki Kuveyt’in işgal edilmesi hem karar hem de uygulama yönüyle tamamen Saddam’a aitti.[4]

Saddam’ı genelkurmay başkanına ve savunma bakanına bile haber vermeden Kuveyt’i işgale cesaretlendiren ise dönemin ABD’nin Bağdat Büyükelçisi April Glaspie’nin ‘örtülü onayı’ydı.

Kuveyt’in işgalinden 8 gün önce yapılan görüşmede ABD Büyükelçisi Glaspie, Saddam’a “Başkan (baba) Bush’un doğrudan talimatıyla görevlendirildiğini” söylemiş; “Saddam’ın petrol fiyatlarının artması istemesini ve bu çerçevede Kuveyt’le yaşadığı gerginliği ve Irak’ı kalkındırmak için daha fazla gelire ihtiyaç duymasını anlaşılır bulduklarını” ifade etmiş ve “dostça” vurgusu ile Kuveyt sınırına askeri yığınak yapmasının sebebini sormuştu.

Saddam da İran’la savaşının da sebebi olan Şattu’l-Arab’ın kendisi açısından taşıdığı stratejik önemi anlattıktan sonra imalı bir şekilde Kuveyt’i işgal etmeleri halinde ABD’nin buna ne tepki göstereceğini sormuştu.

Glaspie’nin “Bizim Araplar arasındaki çatışmalar ve sizin Kuveyt’le yaşadığınız tartışma konusunda herhangi bir görüşümüz yok. Dışişleri Bakanı James Baker, bana 1960’ta Irak’la yapılan anlaşmayı vurgulamam yönünde talimat verdi. Kuveyt meselesi Amerika’yı ilgilendirmiyor”[5] şeklindeki cevabı Saddam’ın yüzünde güller açılması ve Kuveyt’i işgal etmesi için yeterli oldu.

Saddam, Kuveyt işgalinin Irak’ın başına bela açacağını, işgale son verip çekilmek gerektiğini öğütleyen General Nizar Hazreci’yi “savaşmak istemiyorsan açıkça söyle” diye azarlayarak görevden aldı.

İran’la 8 yıllık savaş savaş sırasında Irak’a her türlü askeri desteği veren Amerika, Saddam’ın elinden “Kuveyt vilayetini” almakla kalmadı, 36 paralelin kuzeyinde uçuşa yasak bölge kurarak bugünkü Kürdistan Bölgesi’nin temelini attı.

Eğer olumlu senaryoda bahsedildiği üzere referanduma karşı olan tarafların karşıtlığı sadece söylemden ibaretse Barzani ‘Atakürt’ sıfatıyla 26 Eylül’de ilk bağımsız Kürt devletinin kuruluşunu kutlayabilir.

Ancak eğer bu düşük profilli karşıtlık tıpkı 1990’daki gibi bir tuzaksa, değil ‘Kerkük ve diğer tartışmalı bölgelerin’ Kürdistan’a ilhakı, Erbil ve Süleymaniye’nin bütünlüğü bile riske girebilir.

ABD Başkanının Özel Temsilcisi Brett Mcgurk ve uluslararası koalisyon temsilcilerinin referandumu erteleme ve Bağdat’la diyalog çağrısını reddederek referandumdan geri adım atmayan Barzani, ya olumlu senaryodan çok emin; ya da kendini olumsuz senaryo ile başa çıkabilecek güçte görüyor.

Olumsuz senaryonun hem Kürdistan Bölgesi hem de Irak için yıkıcı sonuçları son derece açık. Olumlu senaryo sonrasında ise okşanan ulusal gurur kazanımını saymazsak Kürdistan’ın resmi olarak tanınmak için kimlere, ne kadar süreyle ve hangi tavizleri vermek zorunda kalacağının belirsizliği söz konusu.(Kaynak: Yakın Doğu Haber'den Alptekin DURSUNOĞLU )