Hilal Köylü / Ankara

Hacettepe Üniversitesi Göç ve Siyaset Araştırmaları Merkezi Müdürü Murat Erdoğan; “Türkiye’deki Suriyeliler: Toplumsal Kabul ve Uyum Araştırması” ile Türkiye’de yıl sonunda sayıları 2.5 milyonu aşması beklenen Suriyelilerle ilgili çarpıcı gerçekleri ortaya koyd
u.

O gerçeklerden en dikkat çekeni “uluslararası kamuoyunun duyarsızlığı”yla ilgiliydi. Araştırma raporunda “Gelişmiş-zengin ülkeler mali yük paylaşımında olduğu gibi sığınmacı paylaşımında da olağanüstü çekingen ve yetersiz kalmıştır. Toplam Suriyeli sığınmacıların sadece yüzde 2-3’ü bölgedeki 5 ülke – Türkiye, Lübnan, Ürdün, Irak, Mısır- dışındaki gelişmiş ülkelere alınmış ya da alınmaları taahhüt edilmiştir. Acil çağrılara karşın sığınmacılara mali destek de verilmemiştir” bilgisi yer aldı.


“Adalet ve ins
an hakları sorgulanıyor”

Murat Erdoğan; Deutsche Welle’nin “Mültecilere duyarsızlığın nedeni nedir” sorusunu yanıtlarken, “Ortada olağanüstü dramatik bir durum var. İşin nereye gideceğine dair herkesin kafasındaki şüpheler, endişeler, sorular çoğalıyor. 2.5 milyon Suriyeli’nin Türkiye’ye sığındığı bir dönemde İngiltere’nin sadece 5 bin, Fransa’nın 4 bin 800 Suriyeli sığınmacıyı kabul ettiği gerçeği sinir bozucu bir düzeye erişti. Gelişmiş-zengin dediğimiz ülkeler sadece ama sadece kendi dünyalarında olan bitenle ilgileniyor” diyor. Erdoğan, bu ülkelerin Türkiye’nin sığınmacılar için başından beri uyguladığı ‘açık-kapı politikası’nı da haksız yere eleştirdiğine dikkat çekerken “Araştırma yaparken gördük ki; bu ülkeler cidden Türkiye’ye canları istediğinde –sınırı kapatamazsın- diye bağırıyorlar. Ve böylelikle Türkiye ve dünya ikileminde sığınmacılar büyük bir itilmişlik duygusuna hapsediliyor” belirlemesini yapıyor.

Murat Erdoğan’a göre dünya kamuoyunun sığınmacı sorununa duyarsız kalmasının bir nedeni de; “Eski dünya düzenine göre kurulmuş BM’nin yeniden yapılandırılamaması”. “BM yeniden yapılanamadığı için sığınmacılar için acil yardım çağrıları yerini bulmadı ve etkin kararlar alınamadı” diyor Erdoğan. Bu durumun modern dünyanın ‘adalet ve insan hakları’ kavramlarını da sorgulanır hale getirdiğinden yakınan Murat Erdoğan, Batılı ülkelerden beklentisini de “Gelişmiş-zengin ülkeler mülteci sorununa kökten çözüm aramadığı sürece sorun daha da büyüyecek. Yeni bir göç politikasının belirlenmesi onlar için kaçınılmaz. Yunanistan batıyor, Macaristan gibi bir ülke mültecilere duvar örüyor. Dünyanın kendine gelmesi şart” sözleriyle dile getiriyor.

#

“Türkiye işi siyasallaştırdı”

Suriyeli sığınmacılar konusunun bir de Türkiye tarafındaki soruları, çelişkileri, çıkmazları var. Murat Erdoğan; Tayyip Erdoğan’ın başbakanlığı döneminden başlayıp, cumhurbaşkanlığına kadar taşıdığı Esad karşıtlığının Türkiye’nin göç politikasında belirleyici olduğuna dikkat çekiyor. “Türkiye bu işi fazla siyasallaştırdı. Oysa bu konu halka daha iyi anlatılabilseydi, toplumun kafasındaki sorular daha kolay çözülebilirdi” diyen Erdoğan, Türkiye kamuoyunda sığınmacılar konusunun ‘büyük endişe kaynağı’ olduğuna dikkat çekiyor. Erdoğan; sığınmacılar konusundaki sorunları şöyle özetliyor:

“Son dönemde açık-kapı politikasında da büyük aksaklıklar yaşanıyor. Türkiye’nin sığınmacıları kabul etme konusunda da motivasyonu düşüyor. Yakın zamanda bir seçim yaşandı, çok net görülmedi ama Suriyeli sığınmacı konusu bundan sonraki seçimin ana konusu olacak. Halkın anlayış düzeyi ne kadar yüksek olsa da, sığınmacılara gereken ilginin siyasi yönetimler tarafından gösterilememesi, toplumdaki nefret söylemini artıracak. Çünkü bir bakıyorsunuz; Türkiye’ye sığınanlar içinden radikal örgüt üyesi olanlar da çıkıyor. Türkiye’nin eleştirilecek yönü; sığınmacılar konusunda politik tercihleri ve süreci öngörememesi olmuştur.”

#

Bilimsel araştırmaya bakanlık izni şartı

Peki Türkiye’nin kamuoyundaki sığınmacı gerilimini düşürmesi için ne yapması gerekiyor? Erdoğan, bu soruyu yanıtlarken “Halkın daha çok bilgilendirilmesi, aydınlatılması gerekiyor. Sığınmacıların entegrasyonu için ciddi bir politika belirlenmeli. Ama ne oldu? Üniversitelerin, bilimadamlarının sığınmacılarla ilgili araştırma yapması bile İçişleri Bakanlığı’nın iznine bağlandı. Halkın sığınmacıları kabul düzeyi tüm endişelere karşın bu kadar yüksekken, siz onların bilgilenmesinin yolunu kesiyorsunuz. Böyle saçma durumlara da son verilmesi gerekiyor” diyor. Murat Erdoğan; hükümetin, sığınmacı konusunu halka daha iyi anlatmak için neler yapacağını merakla beklediklerini de sözlerine ekliyor.

'Türkiye ne yapmalı?'

Türkiye’nin ne yapması gerektiği yönündeki soruyu İltica ve Göç Araştırmaları Merkezi Müdürü Metin Çorabatır da Deutsche Welle’ye yanıtlarken; “Sığınmacılarla ilgili araştırma yapmayı bakanlık iznine bağlamak çok yanlış. Devletin bu konuda sadece akademisyenlerle değil, sivil toplumla işbirliğini genişletmesi gerekir. Eğer bu işbirliği genişlemezse, Türkiye’nin Batılı ülkelerden yardım alması çok zor” diyor. 20 Haziran Dünya Mülteciler Günü’ne dünyanın büyük bir ‘ayıp’la girdiğini belirten Çorabatır, “Milyonlarca insan, dünyanın gözü önünde yaşam savaşı veriyor. Ve onlar için yapılacak o kadar çok şey varken, neredeyse hiçbir şey yapılmıyor. Tüm dünyanın bu konuda kendine gelmesinin zamanı geldi de, geçiyor. Uluslararası bir hareketlenmenin başlaması şart” uyarısında bulunuyor.

Dünyanın mülteci sorununa gözünü açması için medyanın da büyük rol üstlenmesi gerektiğinin altını çizen Çorabatır, “Sığınmacılar özellikle Türk medyasında bir yandan zavallı, güçsüz, problemli ve yoksul, diğer yandan kaçak, suçlu, hırsız, katil, tecavüzcü olarak işleniyor. Medyanın bu karmaşık söylemi kamuoyu algısına da yansıyor” yakınmasında bulunuyor. Çorabatır, Türk medyasının ‘ilgisiz’ diye tanımlanan bu tutumunun mutlaka değişmesi gerektiğini söylüyor ve derin analizlere ihtiyaç olduğuna vurgu yapıyor. DW