Dünya Çerkes Birliği Sorunu Üzerine DÇH Görüşü başlıklı açıklamada 'Bizler gibi farklı çevrelerde de derin kaygılara yol açan bu sürecin başat aktörlerine, tarihsel ve güncel durumlarına dair tespit ve önerilerimiz aşağıdadır" sözleri dikkat çekti.  

"DÇB’nin kuruluşundaki ilke ve amaçlarını evrensel bir anlayışla geliştirebilecek yönetim hedefleyen bir muhalefet odağı oluşturulma süreci başlatılmalıdır. Bu süreç DÇB’de herhangi bir karşılık bulmadığı takdirde, DÇB ile olan ilişkilerin hiç tereddütsüz dondurulmasını öneriyoruz." denilen açıklama Çerkesler arasında yeni ve köklü bir tartışmanın fitilini ateşleyeceğe benziyor. işte o açıklamanın tam metni.

Birincil Aktörler ve Uzantıları

Bu sürecin başat aktörlerinden Rusya ve Batılı güç merkezleri; yeni kaynaklar elde etmek için Kafkasya, Balkanlar ve Ortadoğu başta olmak üzere tüm dünyayı ekonomi-politik temelde yeniden düzenlemekte, dengeler hızla değiştirilmektedir. Çerkeslerin de en az diğer halklar kadar etkilendiği bu süreç, dışarıdan olduğu kadar müdahale edilen alanın içinden ‘kullanışlı’ unsurlarla da yaygınlaştırılmaya çalışılmaktadır. Bugün, kullanılma potansiyeli bağlamında DÇB Rusya için ne ise, milliyetçi ve neo-liberal Çerkesler de diğer küresel güç odakları için aynıdır. 

Farklı hesap ve aktörlerin olduğu bu konuda üretilebilecek bir toplumsal politikanın stratejisi ve taktiği, duygusal ve geçici çıkışlarla değil, ekonomi-politik güç ilişkilerini doğru okuyarak belirlenmelidir. Dolayısıyla; aktörleri ve uzantılarını net olarak tanımlamadan DÇB özelinde çözüm üretmek olanaksızdır. Tespitlerimiz şöyle:

 

1) Rusya Federasyonu(RF): Halklarımızı sürgüne ve soykırıma tabi tutan Çarlık Rusya’sının mirasçısı olan RF, özellikle son 20 yıldır uluslararası pazardan daha fazla pay almak için üretim ilişkileri bazında altyapısal değişimini güncellemiştir. Tekelci kapitalizmin türettiği Rusya Oligarşisi, RF içerisinde yeniden tasarım sürecinin öncüsü olmakla birlikte, başta Kafkasya ve dünyanın pek çok bölgesinde müdahaleci politikalarına hız vermiştir. Çeçenya işgali ve Soçi olimpiyatları, bunun somut karşılıklarına sadece iki örnektir.

Diğer taraftan, yükselen toplumsal muhalefeti kimi zaman baskı ve şiddetle kimi zaman da “ılımlaştırma” stratejisi ile sindirmeye çalışan Rusya, halk hareketlerini ve muhalif sesleri etkisizleştirme manevralarını artırmıştır. Yerel yönetimlere bakışı birer “muhtarlık”tan öte anlam taşımayan Rusya, ABD eksenli adımları bahane edip, her muhalif sesi “Kafkas Baharı”nın figüranlarıyla eşitleyerek hileli bir yaklaşım sergilemektedir.

2) DÇB Gerçeği ve Güncel Gelişmeler.. DÇB’nin, Rusya’nın bir devlet dairesi konumunda olduğuna dair genel kanaat her geçen gün netleşmektedir. Bu genel kanaatin temel dinamiklerini belirtmek isteriz:


Dik durabilenler DÇB'yi kurtaramadı..
 Ekim 1989’da Ankara’da, Mayıs 1990 tarihinde Hollanda’da ve 19-20 Mayıs 1991 tarihinde Nalçik’te yapılan üçüncü toplantının ardından kurulan DÇB’nin tarihsel süreci incelendiğinde, kurulduğu dönemle bugünkü DÇB anlayışı arasında ciddi bir kopukluk mevcuttur. DÇB’yi Kuzey Kafkasya’daki halk hareketleriyle bütünleştirmenin mücadelesini veren ancak ortamdan duyduğu rahatsızlıktan dolayı 1993’te DÇB’den ayrılan ve Rusya’nın Kafkasya politikasına tavır alarak Kasım 1994’de Adalet Bakanlığı görevinden de istifa eden Kalmık Yura sonrası her şeyi göze alan bir avuç iyi niyetli insanın çabaları, bu tabloyu değiştirmeye yetmedi.    

DÇB, 150. yıl anmalarında akıl çelmelemeye çalışmıştır.. Soykırım ve sürgünün 150. yılını, “Rus-Kafkas savaşlarının bitişinin 150. yılı” şeklinde özetleyen DÇB söylemi, DÇB’nin genel durumuna ışık tutmakla birlikte, tüm Çerkes örgütlerinin “sürgün-soykırım” tespitini zayıflatma çabasına hizmet etmiştir. Düzenlediği kültürel faaliyetler ise, meselenin siyasi boyutunu gizleme ve RF’yi “sorumluluk dışı” göstermeye çalışmasının ürünüdür. Soçi Olimpiyatları ile ilgili olarak Putin’e mektup yazarak teşekkür etmeleri de bunu perçinlemiştir.

Her eleştiriyi devlet diliyle karşılayan DÇB defaten yaptığı açıklamalarla, Rusya’nın resmi ideolojisiyle örtüştüğünü açıkça beyan etmiştir. Biliyoruz ki bu resmi ideoloji; Kırım’ın Rusya’ya ilhakı konusunda tarihi referansları ileri sürerken, Çerkes soykırım ve sürgününün Çarlık Rusya’sı politikalarının bir sonucu olduğunu düşünüyor ve günümüz Rusya’sını sorumlu görmüyor.

DÇB’nin, “milliyetçi faaliyetlerin” önlenmesi  için RF’den fon talebinde bulunması.. Elbette, genel anlamda milliyetçilikle mücadele gerekli ve doğru bir mücadeledir. Ancak bunu Rusya(veya herhangi bir güç odağı) adına yapmak, halklar için en az milliyetçilik kadar sakıncalıdır.

DÇB’nin diğer sorunlu alanı ise Suriye Çerkesleri’dir.. Suriye’deki kirli savaşın mağdurlarından olan Çerkesler Rusya’dan gerekli yardım ve desteği alamadıkları gibi, Çerkes Cumhuriyetleri’ne dönmek isteyen ve dönmüş olan Çerkeslere Rusya tarafından sürekli engeller çıkarılmaktadır. Bunların içinde kota uygulaması en belirgin olanıdır.

DÇB, halk gerçekliğimizi bir koza çevirmektedir.. DÇB ile yaşanacak gerilimin, Anavatan’da yaşayan veya gidiş-geliş yapan insanlarımızı sıkıntıya girdirebileceği realitesi, DÇB savunucularının en çok öne çıkardığı söylemdir. Ancak, bu realite üzerinden pasifizmi meşrulaştırmaya çalışmak, en az bu realite kadar sorunlu bir durumdur.

Nihayetinde, bugüne dek çeşitli manevralarıyla bilinen DÇB’nin artık süreci ‘idare etme’ şansı kalmamıştır.

3) ABD, AB ve Uzantıları: Enerji kaynaklarını kontrol altında tutmak için adımlarını hızlandıran ABD ve AB’nin, paravan kuruluşlar aracılığıyla Kafkasya’da ve diasporada kendisine koridorlar açma girişimleri artmaktadır. Bu koridorun merkez üssü, Abhazya ve G.Osetya’ya yönelik işgalci girişimlerinden bildiğimiz Gürcistan devletidir.

Batılı güçlerin Kafkasya’daki tetikçisi Gürcistan’la sıkı ilişkiler kurup, “emperyalistler arası çatışma ve rekabetten yararlanmayı politika yapmak” olarak tanımlayan neo-liberal ve mikro milliyetçi yapılar ise, birer dolgu malzemesi pozisyonuna düşmüşlerdir. Kafkasya’daki bu adımlar, Batı’nın tam da istediği kıvama gelmekle eşdeğerdir. 

DÇB’nin Mevcut Durumunu Kullananların Arka Planı: Şimdilerde, tarihsel mücadele geleneğimizi bir kenara bırakıp, egemen güçlerin belirlediği labirentlerde nefes tüketen siyaset; Rusya-DÇB karşıtlığı temelinde biriken haklı öfkeyi diğer bir emperyalist odağa yedekleyip, küresel sistemin potasına akıtmaktadır.

Pazar-piyasa ilişkisinin merkezinde yer alan milliyetçi veya neoliberal özneler bir süredir emperyalist güçlerle ilişkinin siyasi ve ahlaki temellerini hazırladılar. Jamestown Vakfı gibi paravan kurumlarla ve Gürcistan devleti ile tarihsel dostluklarını, “Kafkas Baharı” üzerinden güncelleme yarışındalar. Jamestown Vakfı’nın Kafkasya’da ve diasporada edindiği ilişkilere ve “kullan-at” klasiğine baktığımızda kimlerle nasıl bir faaliyet yürüttüğünü görmekteyiz. Bugüne değin ‘Çerkes mücadelesi’ ile ilgisi olmayan kişilerin bir anda “halk kurtarıcısı” olarak servis edilmeleri, saldırgan bir dille kendilerine alan açma çabaları, bu sürecin bir parçasıdır.

Rusya haricinde diğer küresel aktörlerle hiçbir meselesi ol(a)mayan bu anlayışlar; Türkiye Diasporasında genellikle egemenleri-hükümeti açık-gizli desteklemekte, liberal-muhafazakâr ittifakın politik düzlemini esas almaktadır. 

Halklarımızın birikimini ABD ve AB eksenli mecralara akıtarak küresel anaforun içine çeken, Balkanlar’da ve Ortadoğu’da yapılan “turuncu devrimler”den fazlaca etkilenen bu anlayışların koridor açma çabası, egemen ilişkilerle bir iç içe geçmişliğin ana arteridir. “Kafkasya halklarının birleşik mücadelesi” gibi haklı bir sürecin, egemen aktörler devreye girince nasıl da hedefinin dışına çıkıp; “Yeni Dünya Düzeni” anlayışını halklarımıza ve kurumlarımıza yerleştirmek için yarış haline dönüştüğü artık net olarak görülmelidir.

Yedeklenmemek Toplumsal Bir Sınavdır

Yukarıda kısaca belirttiğimiz gibi; Rusya ve ABD, benzer yöntemlerle “Kendi Çerkesi”ni yaratma çabasındadır. Küresel çekişmelerden çözüm damıtmaya çalışanlar bunun yedeğine düşmüşlerdir. Ancak, sahaya kimleri sürerlerse sürsünler oyunları tutmuyor, kitle tabanı bulamıyorlar. Bu süreç, dersler çıkarılması gereken bir turnusoldür.

Kuşkusuz DÇH, bu kirli çatışmanın tarafı olmaz.. Rusya’nın güdümündeki anlayışlar ile başka bir emperyaliste alan açanların birbirleriyle çekişmesi, halklarımızın çıkarından uzaktır. Bizlerin izlediği yol, aktörlerden birini seçmek değil, kendi öz gücümüze güvendir, halklarımızın ve Dünya halklarının dayanışmasıdır. Genelde yaşadığımız ülke özelde Çerkesler ciddi bir yarılma sürecindeyken, öncelikle kendimiz olmalı, kendi çözümlerimizi üretmeliyiz. Düşüncede dağınık ve pratikte de etkisiz durumu doğru okuyan, ezici çoğunluğun emek ve kimlik bilincini birleşik ele alan bir iradi sürece ihtiyaç apaçık ortadadır. Durduğumuz yer de burasıdır.

Bu Koşullarda Kaffed’den ve Tüm Örgütlerden Beklenen Oldukça Yalın ve Nettir.. 

1. Bu konularla ilgili hızlı ve doyurucu adımlar atma şeklinde Kaffed’den beklenen duruş, tüm topluma yayılmış hâkim bir düşüncedir. Kaffed’in ve Türkiye Diasporasından tüm DÇB üyelerinin harekete geçmeleri beklenmektedir.

2. DÇB’nin kuruluşundaki ilke ve amaçlarını evrensel bir anlayışla geliştirebilecek yönetim hedefleyen bir muhalefet odağı oluşturulma süreci başlatılmalıdır. Bu süreç DÇB’de herhangi bir karşılık bulmadığı takdirde, DÇB ile olan ilişkilerin hiç tereddütsüz dondurulmasını öneriyoruz.

3. Kaffed üyesi dernekler ve güç odaklarından uzak tüm Çerkes yapılanmaları, bu sürecin doğal unsurlarıdırlar.

4. Bu süreci üretenlerin yönetmesini savunan bizler; derneklerin sürece etkin katılımının sağlanmasından yanayız.

5. DÇB’den ayrılmasıyla Anavatan ile bağlarının zayıflayabileceğini düşünerek Kaffed’i yalnızlaştırma hesapları yapan anlayışlar da mevcuttur. DÇB’ye samimi düşüncelerle ortak tepki göstermek isteyenlerin bu tür gizli ajandaları olanlarla yan yana görünmek istememe hassasiyeti nedeniyle, muhalif potansiyel tam anlamıyla açığa çıkamamaktadır. Dolayısıyla, net ayrım yapılmalı, süreç yalın bir zemine taşınmalıdır.

6. Rusya’ya biat eden DÇB gerçeği ve bunun panzehri gibi sunulan ‘Amerikancılık’ gerçeği halklarımıza düzenli olarak aktarılmalıdır. Hem Rusya’nın baskılarına hem de “Kafkas Baharı”na karşı olmak zorludur ama doğru yoldur.

7. Bugün artık; binlerce yıllık birikimi olan ‘Halk Meclisi’ anlayışımıza, ‘Thamade/Ayhabı’ geleneğine her zamankinden daha fazla ihtiyaç var. Hızlıca hayata geçirilmelidir.

8. Toplumsal sorumluluk; bu verili koşullar gereği, farkları değil ortaklaşabilme potansiyelini öne çıkarmayı, ortaya çıkan potansiyeli heba etmemeyi gerektirmektedir. Üzerimize düşeni yapacağız.

Toplumumuzun ortak toplumsal tavır ve strateji geliştirmesi amacıyla bu çalışmamızı sizlerle paylaşıyor, Kaffed emektarlarını, bilinç ve samimiyetiyle hareket eden tüm kişi ve kurumları saygıyla selamlıyoruz.

 

DEMOKRATİK ÇERKES HAREKETİ-Yürütme Kurulu