Türkiye bir kriz ülkesidir.

Türkiye siyasetinde ve ekonomisinde hiç bir zaman tam ve bütünlüklü bir istikrar olmadı.AKP bu istikrarsız,kriz ortamının partisidir. Bu krizin bir sonucu olarak Türkiye belli aralıklarla örtülü veya açık darbelere sahne olmuştur. AKP,Türkiye`nin yaşamış olduğu bu derin krizin bir sonucu olarak iktidara gelmiştir. Öyleki bu kriz hali uzunca bir süredir ciddiyetini korumaktadır.

Kriz öylesine derin ki etkisini devletin tüm kademelerinde/kurumlarında en şiddetli bir şekilde hissettirmektedir. Bu kriz kendisini ekonomi de, ticarette,sanayi de, turizm de,kültür de,sanat de ve eğitim de etkisini çok yakıcı bir şekilde gösterirken,yeni hesap teknikleriyle bu derin açmazı manupüle ederek, Türkiye`nin yaşadığı bu derin politik krizi TUIK`in yeni verileri ile üstü örtülmeye çalışılmaktadır.

TL'nin düşüşü uzunca bir süredir engellenemiyor.İşsizlik rakamları her geçen gün artarken,bütçe açığı,cari açık ve gelir bölüşümündeki adaletsizlik ayyuka çıkmışken, ekonomide sorumlu devlet bakanı öyle bir açıklama yaptı ki akıllara ziyan,Türkiye ekonomisi 2016 yılın son üç ayında (Ekim, Kasım ve Aralık) yüzde 3,5 oranında büyüdüğü şeklinde tanımladı.Oysa 2017 yılına ait veriler,ekonomide bir daralma daha doğrusu küçülme yaşandığını göstermektedir.

Ekonomiye yeni külfet getiren darbe teşebbüsü ve uzunca bir süredir devam eden ve hala süren savaş hali harcamaları olağanüstü artırmış olması,yatırımları durma noktasına getirmiştir. Bu finansal durum Ihracat da belirgin bir düşüşe işaret etmektedir. Bu olumsuzluğun etkisini de olan ve hala süren kriz de ekonominin büyümüş olmasında bahsetmek gerçekten gülünçtür.(1)

Bu durum daha ne kadar sürdürülebilir onu şimdiden kestirmek hatta tahmin etmek mümkün değildir.Ancak Ihracat azalırken,ithalatın artması,cari açığın büyüme riskini tetikler ki bilinen bütçe açıklarıyla birlikte borçlanmaya gidilmesi kaçınılmaz olacaktır.

Bu krize ek olarak normal devlet işleyine ters düşen ilişki biçimi, meclisin bypass edilmesi,HDP milletvekillerini tutuklanması,DBP Belediyelerine el konulması,yargıya duyulan güvensizlik, sokaklardaki cinnet hali,yüksek orandaki işsizlik,hane bazında borçlanmanın büyümesi, ekonomide ki daralma, OHAL ve KHK`ler ile uygulanan terör ve yürütülen piskolojik kirli savaş, Suriye`deki savaşın iflasla sonuçlanması, AB ile yaşanan gerginlik,emlak-inşaat sektöründeki satış oranın düşmesi,turizmin dibe vurma noktasına gelmesi,tarımdaki üretimin gerilemesi şiddetli bir siyasi ve ekonomik krizin patlamasının eşiğine geldiğimizin muhakkak ki ön belirtileridir.

Bu nedenle,tarihinde ilk kez,dünyanın üç büyük kredi derecelendirme kuruluşu (Moody`s,S&P ve Fitch) aynı dönemde kredi notunu düşürüp,Türkiye`yi “riskli ülke” ilan ettiler. (27 Mart 2017)

Böylesine bir derın kriz içindeki ülkenin küresel düzeyde rakabet halinde olan iki büyük gücün ABD ve Rusya arasına sıkışıp kalması, Avrupa ile köprüleri yıkma noktasına gelmesi, Suriye`de tam bir heizmet ve iflas ile sonuçlanan işgal hareketi, Suriye nedeni ile İran ile gerilim ve nihayet Güney Kürdistan Federe Bölgesel yönetimi ile Irak da yeni güç gösterisinin atraksiyonları,ABD ve Almanya`nin üzerine küçümsenmeyecek ölçüde yatırım yaptığı Güney Kürdistan Federe yönetimi ile böyle sonuçsuz kalacak girişimler başvurması, küresel aktörler ile olan ilişkileri sorgular noktaya getirmiştir.Güvenirliğini yitiren AKP`nin bu inişli cıkışlı dış politikası,müttefiklerinin uzun erimli stratejik çıkarlarına ters düşmektedir.

Bu yüzden Almanya İstihbarat Merkezi Başkanı Dr. B.Kahl, “ Darbenin arkasında Gülen Cemaat`i olduğuna dair kanıt yok.Kamu çalışanları ihraç edip muhalifleri hapsettiği “temizlik dalgası” için “bir bahane” olarak kullanıldığını” ifade ederek, Erdoğan-AKP`nin izlediği iç ve dış politikasına karşı Almanya'nın dolaysıyla devletin taraf olmadığını yukarıda ifade edildiği gibi, normal diplomatik ilişkilerin dışına çıkarak kamuoyuna duyurulmaktadır. Aynı konuda ABD Kongresi Istihbarat Komitesi Başkanı Nunes “ Gülen`nin darbeye karıştığına dair her hanği bir bilgi/kanıt görmedim.

Türkiye ile ilişkilerimiz gergin” derken, Erdoğan'in darbe teşebbüsü nedeniyle müttefiklerine yönelik yaptığı suçlamaların kaale alınmadığının gösteriyor. AKP, Kürdistan'da partilere,dernek ve demokratik insiyatiflere basın açıklaması için dahi izin vermezken, Newroz kutlamarına izin vermek zorunda kaldı.Erdoğan-AKP'ye göre Kürt illerinde yürütülen kent savaşı sonucu halk yeterince zarar görmüş, HDP güçten düşürülmüş ve halk ağır bir katlimadan geçirilmiş sandığa gidip neyi seçecektir düşüncesine kendilerini kaptırdıklar olacak ki, Newroz'a katılım olsa bile çok düşük olacağından dolayı Newroz kutlamasına izin verilmiştir.

AKP`ye yakın paravan basın halk henüz alana toplanmamışken,”HDP`nin şok mitingi”şeklinde haberlerle izleyicilerini yanıltmaya çalışmış,kamuoyunu yalan haberleriyle yönlendirmeye çalışmıştır. Her konuda olduğu gibi Newroz kutlamaları için yapılan yalan-yanlış haberlerle propaganda amacı güdülmüş, adeta birilerini rahatlamak için çarpıtma yoluna gidilerek hem kamuoyu hem de kendi izleyici kitlesi aldatılmıştır.

Newroz'un kutlanacağını öğrenen halk büyük bir heycanla gruplar halinde alana doğru büyük bir kararlıkla yürümesi, Newroz alanına ulaşan halk coşkunun doruğa ulaştığını görünce, polisin engellemeleri, kullandığı gaz Amedlilerin alana girmesini önleyememiştir.

Bu sırada,polisin hedef gözeterek katlettiği Kemal Kurkut, alana girmek istediği kitleyi terörize ederek,Newroz`u kutlamak için alanda toplanan kitleyi dağıtmak isteyen polis halkın kararlılığı karşısında geri çekilmek zorunda kalmıştır.

Bu baskılara,sadırılara ve yasaklara rağmen yüz binler Newroz kutlaması için alanda buluştular. Şehitlerini gür bir ses ile sahiplendi.Ahmed`in Newroz`a ev sahipliğini engeleyemedi.16 Nısan da yapılacak referandum karşı halk tavrını ortaya koymuş ve oy`nun rengini böylece açıklamış oldu.

Bu nedenle referandum propagandası için Kürdistan'in il ve ilçelerinde mitinglere katılan Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Içişler Bakanı Seyh Sait`i hatıralatan pankartlar, özgürlük ve barış üzerine kuru sıkı atmalar ile ahkam kesip toplumu aptal yerine koyan bu “yeni Türkiye`nin” sahipleri,Kürt halkı karşısında teyakkuza geçirdiği katiller sürüsünün gerçekleştirdiği katliamları,harabeye çevirdiği, tanınmayacak hale gertirdiği şehirleri,yüz binlerce yoksulu göçe zorlaması, keyfi gözaltı ve tutuklamalar ve terörün aralıksız devam etmesini sanki günlük yaşanmıyormuş da o bildik demagojik laf kalabalığı ile halkı aldatacaklarını düşünüyorlar. Bu kuru gürültünün halkın yaşamında karşılığının olmadığını halk hergün yaşayarak görüyor.

Kürt halkı onuruyla bu despotalara karşı dimdik ayakta duruyor, düşmana inat daha büyük bir kitlesellikle alanları dolduruyor.

Erdoğan'ın insiyatifiyle iki yil önce parlamento da şiddet ve zor kullanımı eşliğinde onaylayıp, yürürlüğe giren “Iç güvenlik” yasasının hemen akabinde şehirlerin, köylerin abluka altına alınıp havandan ve karadan bombalanması, binlerce gözaltı ve tutuklamalar ile sonuçlandı. Bu saldırı planına “çökerteme” adı verildi ve hızla uygulamaya sokuldu.Bu Sri Lanka modelinin Kürdistan`a uyarlanmış haliydi. Bu model Rojawa`da, Kandil`de de uygulanacaktı. Bu nedenle KDP'ye ihtiyaç duyulmuştu. Ortadoğu da değişen dengeler bu model sayesinde yeniden tehsis edilecekti.

Sykces Picot ile oluşan dengeler alt üst olurken, yeni dengeler oluşturup Rojawa`da özerk yeni demokratik halk yönetimini “Iç güvenlik” yasası ile saldırı altına alıp,inşasını önlemekti.Bu plan, demokratik yurtsever Kürt siyasi hareketine dönük bir plan olmanın ötesine geçmedi, Erdoğan rejimi saldırının hedefi haline gelmiş alanlarda direnişle karşılaştıkça çılgına dönmektedır.

Bu kararlı direniş,planlananlar kağıt üzerinde kalmasını sağladı.Kriz içindeki Erdoğan rejimi, bu defa “Türkiye'nin beka” sorununu gündeme taşıdı. Bu sorun/soru,MHP için bir katalog sorusuydu, Bahçeli geciktirmeden Erdoğan`a beklenen cevabı vermesiyle AKP-MHP ittifakı oluştu. Bahçeli,Erdoğan'in fiili durumunu yasa ile düzeltmeye çalışırken,kendisinin MHP üzerindeki fiili durumu Erdoğan tarafında güvenceye alındı.

Bu ittifak terörü tırmandırarak çok sınırl olan demokratik hak ve özgürlükleri sıfırladı, demokratik haklarını talep eden demokratik muhalefete azgınca saldırmaktadır. Bu son derce represif ve saldırgan ittifak,savaşı yaygınlaştırıp daha fazla kan akıtmaya yeminli gibi görünüyor. Türkiye halklarına karşı çok ağır suç işlemiş bu rejim,MHP ile birlikte daha fazla suç işlemeye hazır bir kıta gibi birbirlerini tahrik ediyorlar. Bu anlamda,suç sicili çok yüksek olan bu partinin,Erdoğan'ın kontrolünde hazır mezarın ölüsü pozisiyonuna düşme ihtimalini hesaba kattığımızda, içerde ve dışarda yeterince teşhir olmuş bu kirli ittifak, yolun yarısında güç kavgasına düşeceklerinde kimsenin şüphesi olmasın.

Parlatılan AKP, sonun başlagıcını referandum da alacağı yenilgi ile devlet zırhrını kuşanmış MHP ile girişeceği güç ve alan kavgasında yaşayacaktır.

1) Bu yılın ilk üç aylık ihracat verileri yüzde 19 oranında arttığı açıklandı.

16 – 17 Nisan 1992 de katledilen devrim mücadelesinin ölümsüz kahramanları Sinan Kukul, A.Fazıl Ercüment Özdemir, Eda Yüksel, Arif Öngel, Şadan Öngel, Taşkın Usta, Sabahat Karataş, Ayşe Nil Ergen, Hüseyin Kılıç, Ayşe Gülen ve Satı Taş'ı saygı ile anıyoruz.