Mart 2011'de Suriye'de olaylar başladı. Suriye muhalefeti ilk toplantısını 30 Mayıs 2011'de Antalya'da yaptı. Peşinden sivil ve asker Suriyeliler, Hatay'daki kamplara akın etti. 23 Ağustos 2011'de İstanbul'da bir araya getirilen Suriyeli muhalifler, Suriye Ulusal Konseyi'ni kurma kararı aldı. Konsey 2 Ekim 2011'de resmen ilan edildi. Arap medyası bu Konsey'in adını 'İstanbul Konseyi' diye adlandırıyor. 1 Nisan 2012'de 80 ülke İstanbul'da bir araya gelerek Suriye muhalefetine her türlü maddi, manevi ve askeri destek kararı aldı. Bu arada Batı medyasında Özgür Suriye Ordusu ve Kaideci gruplara bağlı militanların Türkiye sınırından Suriye'ye girmeleriyle ilgili bol miktarda hikaye anlatıldı, anlatılıyor.

İSTİKAMET DOHA
Özetle geçen süre içinde Suriye ile ilgili tüm gelişmelerde Türkiye baş aktör oldu ama hiçbir zaman kendi planlarında Batı'nın tam desteğine sahip olamadı. Geçen hafta ise ilginç bir gelişme yaşandı. ABD Dışişleri Bakanı Clinton aniden merkezi İstanbul'da bulunan Suriye Ulusal Konseyi'ne ağır suçlamalarda bulundu ve işe yaramadığını söyledi. Bir gün sonra çok daha Amerikancı bir grup Suriyeli muhalif Ürdün'de toplandı ve CIA'dan gelen talimatlar gereğince Katar'ın başkenti Doha'ya hareket etti. Doha toplantısının sonuçlarını yakında göreceğiz. Yeni süreçte  Ankara'nın devre dışı kaldığını ya da kalacağını çok daha net göreceğiz. Çünkü Amerika'da birçok çevre Ankara'nın Suriye konusunda başarılı olamadığını söylüyor. Bu çevrelere göre Kaide ve benzeri radikal gruplar Türkiye üzerinden Suriye'ye giriyor ve herkes için tehlike oluşturmaya başlıyor. Anlaşılan Suriye dosyası Katar Şeyhi'ne ihale edilecek. Ama ortada bir sorun var: Suudi Arabistan ve onun selefi Vahabi anlayışı ve bu anlayışın Suriye ve bölge İslamcıları üzerindeki etkisi. Belki de bu nedenle Fransa Cumhurbaşkanı Hollande önceki gün aniden Riyad'a gitti ve Kral hazretlerinin huzuruna çıktı. Peşinden de İngiliz Başbakan Cameron. Hatırlıyorum Obama da başkan seçildikten sonra Kral'ın huzuruna çıkmış ve kaç kilo som altın olduğu bilinmeyen Özel Nişanı'nı almıştı. Ne de olsa Kral hazretleri kutsal toprakların  hizmetkarı ve Obama 'çeyrek Müslüman' idi!

PİS OYUNLAR
Özetle bölgede çok tehlikeli ve pis oyunlar oynanıyor. TBMM Başkanı Sayın Çiçek'in deyimiyle 'Herkes Ankara'ya gaz verdi'  ve AKP hükümetinden büyük beklentilere girdi. Ancak evdeki hesap çarşıya uymadı ve Esad hala Şam'da oturuyor. Üstelik ne İran ne de Rusya geri adım attı. Yani Ankara bir yandan Batılı ve Arap müttefiklerinin oyununa geliyor diğer yandan da bu oyunun kurbanı olarak kendi bölgesel ilişkilerini ve çıkarlarını zora sokuyor. Hep söylediğim gibi: Ortadoğu bataklığı işte böyle bir şey. Hele hele bu bataklığın bekçiliğini ABD ve müttefiği Batlılı ülkeler yapıyorsa. Hele hele bu bataklığın en dibinde köle ruhlu Suud, Katar, Bahreyn ve benzeri Arap kral, emir, şeyhler bağdaş kurup başkalarını bekliyorsa. Hepsinin de bir tek hedefi var: Ankara'yı bu işe bulaştıralım sonra da istediğimiz gibi kullandıktan sonra devre dışı bırakalım.
Nitekim de öyle oldu ve olacak. Yoksa Katar Şeyhi, Erdoğan'dan önce Gazze'ye gitmezdi. Yoksa Mısır Cumhurbaşkanı Mursi, Şimon Perez'e duygusal bir mektup yazmazdı. Yoksa Filistin Devlet Başkanı Abbas davadan vazgeçmezdi. Yoksa Hillary yenge 'İstanbul'daki Suriyeli muhalifler işe yaramıyor' demezdi. Demek istediği 'Suriye konusunda Ankara başarılı olamadı ve yerine yeni oyuncu bulmak gerek.' Bu bizim coğrafyada en kolay iştir.