08.04.2013 tarihinde (Diyarbakır’da) imza altına alınmış (448976 Sıra Nolu) Trafik İdari Para Cezası Karar Tutanağı elime geçtiğinde yediğim diğer trafik cezaları gibi öfkelenmiştim. Ama bu seferki biraz farklıydı: Bunda da böylesi bir tutanaktan haberim yoktu, gıyabımda tutulmuştu. Ve en önemlisi Elazığ’a giden yolda hız ihlali limiti yapmıştım: 70’le gidiyormuşum. Orada da limit 60’mış(?!) Önce düşündüm:

O yoldan geçmiş miyim; bulamadım. Daha sonra şokum devam etti: Ne çok hızlı gidiyormuşum? Ve o yolda hiç kimsenin 50-60’la gidemeyeceğini biliyordum, üstelik o yolda limitin 60 olduğundan da kuşkuluydum. Ve ben o yolda trafik polislerinin devletin araçlarıyla sağımdan solumdan son sürat geçtiklerine de tanık olmuştum. Bu kez farklı davranacaktım: Mahkemeye başvurdum. Ve tahmin edeceğiniz gibi sonuç aleyhimde neticelendi. 174 liralık para cezasını yatırdım. Bir kez daha üzülmüştüm: Mahkemeler nedense idare ile bireyler arasındaki bu gibi davalarda kamu yararını idareden yana kullanmaktaydılar. Keşke dedim kendi kendime, Mahkemeler kamulaştırma kararlarında da bire bin talep eden arazi sahiplerine karşı da aynı kamu yararını gösterebilseler. Çünkü ben bilirim ki, halkın arazileri güvenlik ve Kürt sorunu nedeniyle Osmanlı’dan beri güçlü ve kurnaz ailelerce ele geçirilmişti. Bu arazileri emekleriyle almış olamazlardı. Süreç içerisinde tapusuna da kavuşmuşlardı. Neyse?

Belediyelerde oluşturulmuş ve trafikten de üye verilen bir trafik komisyonundan haberim var. O komisyon şehir içi sayılan yolların hız limitlerini nasıl oluyor da böylesine belirleyebiliyor? Böylesine bürokratik bir tutum milyonlarca insana haksız yere para cezası verdiriyor. Bir kez günümüzde imal edilen taşıtlarla böylesine hızlarla gitmek için aracı otomatiğe bağlamayı bile gerektirir. Cezayı kesen trafik polisleri eğer böylesine iyi şoförlerse neden bu hızlarla bu yollarda seyahat etmezler?

Son günlerde Diyarbakır’da park edilen bazı yerlerde elinde fişkesici aleti olanlar tarafından karşılanıyorsunuz ve hemen 3.5 liralık bir ödeme yapıyorsunuz. Çünkü sanırım bu iş özel sektöre ihale edilmiş. Oysa başka yerlerde bu rakam (mesela Adıyaman, mesela Anamur’da) 1 lira karşılığındadır. Eskiden değnekçiler vardı. Bir kaldırama yaklaştığınızda sizden park parası olarak para isterlerdi. Tıpkı Deli Dumrul gibi. Tabii vermeyenin halini tahmin edersiniz. Yoksa şimdiler de değnekçilerin görevini modern bir şekilde devlete mi yaptırıyorlar? Ama Diyarbakır özeli için şunu söyleyebilirim. Yollar öylesine dar ve trafik yoğunluğunu karşılayamayacak kadar yıllar ötesinden inşa edilmiş ki, sizin insanlara yasak koyma veya durma ihtiyacında böylesine bir fiyatla para kesme hakkınız olamaz. Trafik yoğunluğunu çözmek istiyorsanız, belki de yolların büyük kısmını araçlara yasaklamanız ve araçları da şehir dışında arazilerde park ettirmeniz gerekecek. Bütün bunların suçlusu (belediyeler, valilik) devlettir.

Sanırım yine de şükretmemiz gerekiyor: Otobanlardan ve köprülerden geçişlerde Deli Dumrul hikâyesini aratmayan bir durum var. Biliyorsunuz Deli Dumrul, bir çayın üzerine bir köprü yaptırmış ve geçenden 30, geçmeyenden 40 akça almış. Bizim vergilerimizle yapılan yollardan ve köprülerden devlet haraç alır gibi bizlerden para kesiyor. Ama devletin tek bir farkı var Deli Dumrul’dan: Deli Dumrul geçenden de geçmeyenden de alıyordu. Çok şükür ki devlet sadece geçenden alıyor. Ve okuruma şaşırıyorum: Neden sızlanıyorsunuz, neden şükretmiyorsunuz?