Her daim insanı merkezinde gören ve insan sevgisiyle varlığını geliştiren bir düşüncenin etkinliğinde gördüğüm manzara insana saygısızlık etkinliğiydi.

Avrupa şehirlerinde bol bol kültürel etkinlikler yapılıyor. (Etkinlikleri düzenleyenlerin ellerine yüreklerine sağlık.) Etkinlikleri,dinletileri konferansları, anlam ve önemine göre örgütleyebilseler daha bir anlam daha da bir verim içerecektir. Kültürü, kültürel yaşam tarzı olarak benimsemek, kültürel değerleri unutturmamak adına kültürel etkinlikler yapmak çok anlamlı ve olması gereken bir duruştur ve davranıştır. Ancak, Kültürel etkinliklerde davranış bozukluklarıyla karşı karşıya kalıyoruz. Özellikle dinletileri, panelleri, konferansları, kültür etkinliklerini ne izlemesini ne de dinlemesini bir türlü öğrenemedik gitti.

İnançlar ve düşünceler; insanların ihtiyaçlarına ve sorunlarına çözüm getirebilme umudu ile ortaya çıkmıştır. İnanç ve düşünce tarzı olarak siyasal ve kültürel etkinlikler, ilişkilerinin kaynaşması, bilginin ve düşüncenin paylaşılmasıdır. Dolayısıyla, Konferansı ya da kültürel etkinlikleri asıl dinleyecek ve izleyecek insanları hiçe sayarak kendi aralarında konuşmak çok normal bir davranış mıdır? Konferans devam ederken telefon geldiğinde, telefonunu açıp konuşmak insanı bir davranış gibi görüntü sergileyenlerin tavrı insani bir davranıştır? Konferans salonuna (toplantı anında) zırt pırt girip çıkmalar saygısızlık değil de nedir? Kültürsüzlük değil de nedir?

Oysa benim kabem insandır diyen ve insanı merkezimizde görüyoruz diyen Alevilerin, insan haklarından, adaletten, eşitlikten demokrasiden en çok bahseden ve ağızlarında hiç eksik etmeyen solcuların etkinliklerinde saygı eksik kalmakla beraber umursamazlık vb. davranış bozuklukları da sürmeye devam etmektedir. Etkinliklerde, dinletilerde, panellerde, konferanslarda yüksek sesle konuşmalar, konuşanı dinlememe davranışları, telefon iletişimleri, sürekli içeri dışarı gidip gelmeler de devam etmektedir. Bu tür davranışlar saygısızlık sayılmıyor olmalı ki yapmaya devam edilmektedir.

Bu konu sosyolojik olarak irdelenirse bir sonuca ulaşılır. Umarım, bu konu hem sosyolojik olarak hem de psikolojik olarak irdelenir. Ulaşılacak sonuçlar; hem felsefi, hem inanç, hem yaşam biçimi ve hem de kültürel bir kimlik olarak yaşadığımız topraklarda tüm insanlığı kucaklamalıdır.

Bir yandan da tv ekranları, dernekler ve cem evleri, gelenek göreneklerin, kültürlerin yeşereceği saygı ve sevginin yaşayacağı umudunu da taşımaktadır. Sindirilmiş, sessiz bırakılmış halk da bu yollarla kendilerini ifade ederek, öğretici hayatın içinde olma fırsatı bulmaktadır. Etkinliklerde başlayan halay kültürü, hayatın her alanına yaşam tarzı olarak kalıcılık sağlayan bir durumdur.

İnsanı yabancılaştıran, populist kültüre edilgen kılan sevgisiz, saygısız hal ve durumları içinde barındıran; halaylaştırılmış, populist kültürün arabeskleşmiş bir haline dönüşen bu alevi etkinlikleri insanlığın gelişimine katkıda bulunabilir mi!
Bu tür etkinlikler sorgulanmalıdır. Populist kültüre sadece bir halay türü, sadece müzik türü olarak bakılırsa yanılgıya düşülür. Kültürel kırılmanın doğuşuna, kırdan kente göç ve bu göç sonucunda büyük kentlerdeki yaşam ile uyum sağlayamama sebep olmaktadır. Alevi gelenekleri köy hayatına, köylü dayanışmasına hitap eden bir kültürdür. Köy alanındaki yaşam tarzıyla şekil bulan alevi kültürü, metropollerde şehir kültürü ile uyum sağlayamamaktadır. Alevi geleneklerinin olmazsa olmazı olan dayanışma kültürü de yaygınlaşmamış ve de gelişmemiştir.

Şehir yaşantısında oluşan bencillik , beyinlerin en ücra köşelerine kadar sinmiştir. Zevk ve eğlence içeren, içki alemleri, düğünler, dernekler yaşam alanlarındaki değişikliklerdendir. Sebep sadece kırdan kente göç değildir. Kapitalizm kültürel olarak her yönüyle bireysellik, işbirlikçilik, köşe döndücülük ile yaşamımıza girmiştir. Kapitalist kültür, ‘gemisini kurtaran kaptandır’ misali aleviler arasına nifak tohumu ekmiştir. Bu durum karamsarlığa ve hayatı paraya endekslemeye sebep olmuştur. 1970' lerde başlayan kriz kırdan kente göç eden aleviler arasında birçok sorunu bağrında taşımıştır. İşsizlik, evsizlik, eğitimsizlik kırılmaların önünü açmıştır. Büyük ölçüde bencil bir ortam yaratılmıştır. Kendini, hayatı ve toplumu sorgulayan, yanlışlar karşısında olaylara objektif bakabilen, bilimsel yaklaşabilen ve üreten insanlardan oluşan topluluklarla ilişki kurabilen ve toplumsal sorunlara sıcak bakabilen bir kısım aleviler insanlığın gelişimine katkıda bulunmuşlardır. Ama çoğunluk için bu söylenememektedir. 1970' li yılların başlarında iç göç ile beraber dış göçe başlayan aleviler Avrupa ülkelerine savrulmuşlardır. Avrupa'daki hayat şartları onları kendi kültüründen yabancılaştıran bir konuma itmiştir.

‘Paraya kulluk eden insanın dili, dini, ırkı olmaz’, dolayısıyla dışa bağımlı az gelişmiş kapitalist toplum yapısı içinde kendi kültürünü yaratamamış alevi toplumu emperyalizminin yayılışına karşı duramayarak manevi kültürlerini geliştirememişlerdir. Maddi plandaki ilişkiler toplumsal plana da yansımıştır. Maddi görünüm ve manevi kültür birbirinden kopuk şeylermiş gibi topluma empoze edildiği için de tam bir bencillik, çirkinlik ve düzeysizleşme gelişmiştir. Aleviler arasında kitle kültürü ( lümpen kültür arabesk kültür ) zihniyet bulanıklığını beraberinde getirmiştir.

Sanatsal, kültürel-politik yapılanma sorunu; Toplumlarda egemen düşünce biçimi egemen sınıfların düşünce biçimidir. Bu doğrultuda, var olan yapı burjuva düşüncesi ve İslamcı milliyetçi burjuva görüşlerinden oluşmuştur. Gerek Anadolu'da gerekse Avrupa kentlerinde ideolojik düzlemde özelleştirmeci-islamcı- kemalist milliyetçiler arasındaki mücadelede politik bir varlık gösterememişlerdir. Sanatsal ve kültürel alanda Kızılbaş-Alevi geleneklerini, temellendirdikleri dayanışma kültüründe de, hakim egemen yapıya muhalif duruşunda da bir varlık gösterememişlerdir. Toplumsal kültürel düzlemde kendi geleneksel duruşunu sergileyememişlerdir . Kendi aralarında Kızılbaş-Alevi kütürünü yaratamamışlar, islamcı-gelenekçi-kemalist milliyetçi düşünce empoze edildiğinden köylerdeki cem kültürü geleneklerinden de kopmuşlardır. Kültürel kavram başlı başına bir kültüre bağlanmazsa ve kültürel kavram oluşturacak biçimde bilince yerleşmezse ham bir gereçtir. Bu haliyle ne kültürel ne bilimsel, ne de sanatsal çalışmaların işine yarar. Düşünsel olarak cem kültüründe adalet vardır. Cem kültürü dayanışma anlatımının özünü oluşturur, çünkü dayanışma kültürünün kapsayıcı dayanağıdır. Bu gerçeğin farkındalık yarattığı "düşmanın attığı taş değil, dostumun bir gülü yaralar beni" diyen Pir sultan Abdal'ın parmak bastığı bu farkındalık yarayı kanatmıyor mu? Yaraya seslenmiyor mu? Ne dersiniz?

Etkinliklerde ortaya çıkan tüm olumsuz tutumlar da güller etrafında oluyor ne yazık ki ! Özgür, katılımcı, paylaşımcı, eşitlikçi, soru sorabilen, yılmadan çabalayan, insana ,insan haklarına, insan kişiliğine, insan düşüncesine, insanın dürüst doğru mücadelesine saygı duyan, kendi kararlarını kendisi verebilen, sevgi ve saygı dolu, düşünsel tortulardan, ön yargılardan, tabulardan kurtulmuş, korku ve yılgınlıkların ne olduğunu bilen, soysuzluktan sıyrılmış, kişiliğini ezdirmeyen, gelişmelere, yeniliklere açık insandan yana tavır belirleyen, sorumluluk sahibi olan kızılbaşlardan bahsetmek gerekmekte, bu düşünceyi benimseyenlere bu hususta büyük sorumluklar düşmektedir.

Ben bu güzel değerleri benimseyen ve olumlu birçok özelliği taşıyan insanlarımı biraz da sert dille eleştiriyorum. Eğer cem kültürü adı altında bu yolun Pirlerine toplumsal misyon biçiliyorsa, etkinliklerde yer veriliyorsa, buna rağmen dinlemede kusur ediliyorsa, saygı gösterilmiyorsa, kültürün yolundan saptığı oldukça açıktır . Yukarıdaki paragraflarda açıklamaya çalıştığımı örneklendirmek isterim: Almanya- Augsburg AKM 20. yıl kutlamasına katılan Velehattin Ulusoy konuşmasına saygı olmadığını, gelenlerin dinlemediğini Yol Tv ekranlarında da görmem nedeniyle bu saygısızlık ortamını yaratanları eleştirerek bu sorunu tartışma konusu yapıyorum.

Şöyle bir düşünürsek; Bir Alevi Bektaşi post nişti etkinliğe katılmakta ama insanlar saygısız tavırlarla, tutarsız laçka görüntüler sergilemekte...Dinleme kültüründen çok mu uzak insanlar? Yoksa etkinliği düzenleyenlerin sadece insana gösterdiği bir etkinlik mi bu? Etkinliklere gelenler, neden saygısızca tutum sergilerler? Derneklerin bu durumda etkisi nedir? Etkinlikte gördüklerim beni çok etkilemekle beraber, aynı zamanda çok şaşırttı. Bu sebeple düşüncemi paylaşma gereği duydum. Bu nasıl bir sanatsal ve kültürel etkinlik ki gidilen yolun Pirine saygı gösterilmez? Bu nasıl bir insan anlayışı ki bulunduğu alanda gelişimden yana hiç birşey öğrenilmez? Her şeyden önce Pir'ini / bir büyüğünü dinlemeyi bilmeyen nasıl insan sevgisi taşıyabilir? Gerçekten etrafımıza ve derneklere gelen insanlarımızın gelişimlerine tavır ve davranışlarına bir bakalım. Ne kadar alevi kültürüne yakışır değerlerle yaşanmakta?..

Yani yaşanması, yaşatılması ve gelecek nesillere aktarılması gereken değerlerin pratikteki görünümlerine bir bakmak gerekmektedir. Bu nedenle yapılan etkinliklerde, dinletilerde, panellerde ve konferanslarda dinleyicilerin düzeysizliği, dinleme kültüründen yoksun tavırların sergilenmesine devam edilmektedir. Öğrenmek de, kültür de, saygı da, sevgide insan içindir. Bilmenin, öğrenmenin ve sorgulamanın olmadığı yerde, cahillik ve cehalet baş gösterir ve zamanla rahatsız etmeye başlar. Kentli aleviler cem kültürünü ve felsefelerini aktarmalı, kültürlerini işlemelidir, Beyitlerini, deyişlerini söylemeli, sazını- sözünü- semahını özgürce yaşarken; başka özgürlüklere de aynı saygıyı-sevgiyi göstermelidir, aynı platformu sunmalıdır.

Değişimi yaşamak gerekiyor! Düşündüğümüz gibi yaşamalıyız! Hastalıklı bir kültür etkinliği yapılıyorsa, o etkinlik hastalığın ta kendisidir. Hastalığa çare aranmadan hastalık düzelmez. Onu iyileştirmenin en iyi yolu, ona hangi hastalıktan acı çektiğini anlamak, ona o yolu göstermektir. Söylemek yetmez artık değiştirmek de gerek!.. Kültür etkinliklerinde her daim söylenen bir şeyler var, "insanlar etkinliğe birbirileriyle sohbet etmeye geliyorlar, düğüne gelir gibi geliyorlar, bir türlü bu alışkanlıklardan kurtulamıyorlar" vb . Hastalıklı ilişkilerin, bozuklukların düzelmesi için kimse gerekeni yapmamakta olumsuzluklar devam etmektedir.

Sorunları söylemek yanında, üstüne gitmek ve o sorunu gerçekten çözmek gerekmekte buna da öncelikle dernek içindeki etkinliklerden başlamak gerekmektedir. Dernek çalışmalarındaki aksaklıklar, her türlü olumsuzluğu beraberinde getirmektedir. Yanlışlarından kurtulamayan / kurtulmak istemeyen dernek, federasyon ve konfederasyonlar kültürel, sanatsal etkinliklerde bozukluğun düzeleceğine inanmadıklarından dolayı, bu gibi sorunların üzerine gitmemektedirler. (Bu doğrudur demiyorum, böyle düşünüyorum ) Dernek üye sayısının artması sorunu çözmemekte, verimin artması gerekmektedir. Örneklersek: Dernek içindeki insan ilişkilerinin düzenlenmesi , dernek içindeki etkinliklerin verimliliğinin sağlanması, öğrenme ve merak kültürünün oluşturulması, aileleriyle gelmek durumunda kalan çocuklar için çalışma odaları oluşturulması, çocuk bakıcıları ve gençlere yönelik akademik çalışmalar yapılması için dernekler gereken şekilde örgütlenmelidir. Bağlama kurslarından başka çalışmalar üretilmeli, hafta sonları için türkülü muhabbetlerden başka kültürel projeler hazırlanmalıdır. Dernekteki çalışmaların tıkanması, yetersizliklerden kaynaklanmakta, alınan kararlar ve önlemler de buna bağlı gelişmektedir. Dernekte yapılan çalışmalar nesnel hale geldikçe olumsuz tutumların ve alışkanlıkların aşılması ya da bütünüyle ötelenmesi gerekliliği iyice kendini gösterecektir. ‘ Artık içimize işlemiş, düzelmez" anlayışı yok olduğunda atılan adımlar da değişecektir. Çözüm, durumun farkında olmak, ona inanmak ve onu hayata geçirmekten geçer. Buna öncelikle yöneticilerin inanması gerekir. Kitlelere dayanan faaliyetler, yanlışların yıkılması ile mümkündür. Yanlışların üzerine gidilmesiyle, bozuklukların düzeltilmesiyle, kültürel çalışmalara dayanan faaliyetlerin yerleşmesiyle önemli görevler bilince çıkartılabilir ve hayata geçirilerek çözülebilir. En önemlisi alışkanlıklar, yanlış eğilimler eleştirmeli ve ilişkilerde samimiyet güçlendirilmelidir. Bizi bizden başkası yenemeyeceği gibi, bizden başkası da değiştiremez. Bu işi gerçekleştirmeye dernek içindeki etkinliklerden, dernek içindeki sevgi ve saygıdan yoksun ortamlardan, insanlar arasındaki samimi ilişkilerden başlanmalıdır. Çözüm adım adım gerçekleştirilmelidir. İnsanı merkezimizde gördüğümüzü tez elden hayata geçirmeli, en azından buna çaba göstermeliyiz. Ancak bu şekilde yanlışlar düzeltilecektir.

Değişimi hızlandırmak yüreğimizdedir. Bizi bizden başkası da değiştiremez, biliriz!.. Değişmemenin nedenin iç ve dış kölelik olduğunu savunanlar cehaletin parçası olmaya devam ederler. Değişim var olmanın bir uzantısı haline dönüşmedikçe toplumsal yaşamla doğal bir ilişki kurulamayacak ve zamanı geldiğinde bunun bedeli toplumsal çöküş ile ödenecektir.

Umutlarını yitirmemiş insanlara, bilginin ve davranışın güzellikleriyle saygılar ve sevgiler…