Uluslararası ilişkiler uzmanı ve F. Alman barış hareketinin önde gelen isimlerinden Werner Ruf hoca, uzun zamandır bir »Cihatçı Enternasyonal« oluştuğuna ve bu yapının emperyalist müdahalelerle daha da güçlendirildiğine dikkat çekiyor. Ve devrimci güçleri, özgürlük hareketlerini uyarıyor: »Musul düşse bile, bataklık kurutulmuş sayılmaz!«.

Sahiden de Musul’a yönelik askerî harekâta bakıldığında, meselenin DAİŞ’i yok etmek olmadığı, aksine gerek büyük güçlerin, gerekse de bölgesel ve yerel güçlerin salt kendi çıkarlarını kollamaya yönelik angajman gösterdikleri görülebilir. Şüphesiz, Musul’un DAİŞ’in elinden alınması, cihatçı teröristlerin Irak ve Suriye’de kontrol altında tuttukları geniş bir bölgeyi ve bu şekilde petrol satışından elde edilen gelir kaynağını kaybetmeleri anlamına gelecek.

Öyle ama, muhtemelen aylar sürecek ve yüz binlerce yeni mülteci üretecek olan »temizlik harekâtı« sonrasında Musul’a »kimin« hakim olacağı henüz belli değil, ki bu da şimdiden yeni ihtilafların önünü açmakta. DAİŞ ise sadece yer değiştirmiş olacak. DAİŞ’in uzun zamandır Libya’da örgütlendiği biliniyor. Arap ülkelerinden, bilhassa Kuzey Afrika’dan getirdiği cihatçıları orada eğitip, silahlandırıp Irak ve Suriye’ye gönderiyor. Dahası, Libya petrolünün nakliyata hazırlandığı tesisleri kontrol ediyor ve buradan yüksek gelir sağlıyor.

Ama DAİŞ’in gücü sadece devasa gelir kaynaklarından, teröristlere maaş bağlamasından kaynaklanmıyor. İşte Werner Ruf hocanın dikkat çektiği nokta bu: DAİŞ, tüm vahşetine rağmen, »Arap milliyetçiliği, antiemperyalist söylemi ve cihatçı fanatizminden oluşan ideolojik konglomerası ile, sömürgeci Batı’ya karşı mücadelenin sembolü hâline geldi«. Gerçekten de »Cihatçı Enternasyonalin« ayakta kalmasını sağlayan en önemli faktör, kendisini dünya çapında emperyalist Batı’ya meydan okuyan yegane yapı olarak gösterebilmesidir.

Emperyalist saldırı savaşları ve Ortadoğu’da geliştirilen emperyalist stratejiler bu resmin her gün yeniden üretilmesini sağlıyor. Emperyalist güçlerin Afganistan, Irak ve Suriye’de Uran maddesi ile zenginleştirilmiş bombalar kullanması sonucunda bu ülkelerdeki kanser vakalarının hızla artması, İHA’lar ile binlerce sivilin öldürülmesi ve uygulanan devlet terörizmi İslam dünyasında sınırsız nefrete yol açıyor. Bu da, savaşı bizzat çıkaran ve örgütleyen ülkelere taşıma arzusunu kamçılıyor.

DAİŞ, 80’den fazla ülkeden devşirdiği teröristleriyle, İslam dünyasında ve Batı Avrupa’da mobilize ettiği yoksul müslüman kitlelere birleştirici bir ideoloji ve maddî güven sunan bir örgüt olduğunu kanıtladı. Ülke sınırlarını tanımayan »Cihatçı Enternasyonal« terörü küreselleştirmeye kararlı. Bu, hafife alınacak bir tehdit değil. Ancak bu tehdidin en temel dayanağı, emperyalizmdir. Bu açıdan, bu tehdidi bertaraf etmenin yolu, en başta emperyalizme ve kapitalist sömürüye karşı verilecek mücadeleden geçmektedir. »Stratejik düşmanla, taktiksel ittifak« yapan özgürlük hareketlerinin gözden kaçırmamaları gereken gerçek budur. »Taktiksel ittifaklarla« bazı muharebeler kazanılabilir, ama savaş kazanılmış anlamına gelmez. Emperyalizmin icazetiyle gelen »özgürlük«, özgürlük değildir.

29 Ekim 2016