Son günlerde bu konuda yapılan yayınlara, ayrıca benim de yazdığım bir yazıya verilen reaksiyonlardan, bilhassa bazı Avrupa ülkelerinin „hukuksuz uygulamaları“ olduğu kanısı çıktığı için bu yazıyı yazmaya gerek gördüm. Bazı konularda bilgi eksikliği olduğunu zannedıyorum. Kısaca açıklayarak birlikte irdeleyelim „yasa dışılığın“ nerede olduğunu.

Şimdi, vatandaşlık alma prosedürü genellikle şu şekilde işliyor. Bazı şartları, örneğin filanca sene ikamet, bir işte çalışma vs. gibi koşulları dolduranlar, Federal Almanya vatandaşlığı için başvuruyorlar.  Almanya, dosyanızı inceledikten sonra bir „Einbürgerungszusicherung“, yani kabul edeceğine dair bir belge veriyor. Diyor ki bu belgeyle Türkiye`ye başvurunuz, Türkiye vatandaşlığından çıkınız. Çünkü ben „çifte vatandaşlığı“ kabul etmiyorum diyor.

Türkiye Cumhuriyeti Konsolosluklarına gidiyorsunuz, dilekçenizi veriyorsunuz. Türkiye de belirli bir süre sonra size bir „Türk Vatandaşlığından Çıkma İzin Belgesi“ veriyor. Bu belge ile Alman makamlarına gidip Alman vatandaşlığını alıyorsunuz. Ancak aldıktan sonra size tekrar Türkiye Konsolosluğuna gitmeniz gerektiği hatırlatılıyor ve sizden „Türk Vatandaşlığından Çıkma Belgesi“ -Entlassungsurkunde- isteniyor. Bu belgeyi de aldıktan sonra işlem tamamlanmış oluyor.

„Casus Cnactus“ a gelelim. Türkiye, bu süreç içinde çıkan vatandaşlara, tekrar başvurdukları takdirde vatandaşlıklarını memnuniyetle geri vereceğini söylüyor, ancak Almanya`nın bundan haberi olmamasi gerektiğinin altını çiziyor. Tabii, çok „uyanık“ bir toplum olduğumuz için, çifte vatandaşlığın olmadığını ve cezai yaptırımları olacağını bile bile bir sürü insan gidip „illegal“ bir iş yapıyor, konsolosluklara başvuruyor ve Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığını geri alıyor. Dolayısıyla „de facto“ çifte vatandaş oluyorlar.

İNSANLARI YASADIŞI YOLA İTEN KİMDİR?

Buna göre, „hukuksuz uygulamaları“ yapan kimdir? İnsanları Almanya'ya göre „yaşadışı bir yola“ iten kimdir? Bunu bile bile, bundan „yararlanan“, en iyi tabirle „uyanıklar“ kimdir? Biziz…!

Hatta, bu konuda ciddi bir kaos oluştuğunu bilen Almanya bir af çıkartmıştır. 2000 yılına kadar iki pasaportu olanları affetmiş, ondan sonra böyle bir işlem yapanlardan „hesap soracağını“, yani vatandaşlığı geri alacağını ifade etmiştir. Ancak bundan sonra bile gidip Türkiye vatandaşlığını geri alanların haddi hesabı yoktur.

Anladığım kadarıyla, Avusturya'da da başından itibaren çifte vatandaşlık yasak olduğu için, „cezai yaptırımlar“ uygulanacağı söylemleri tabii ki bilhassa sağcı ve ırkçı unsurlar tarafından dile getirilmektedir.

AKP ZİHNİYETİ AVRUPA'DAKİ İÇ BARIŞI ZEDELEDİ

Bir tek Almanya`nın „çifte vatandaşlık“ konusunu her ülke vatandaşına uygulamaması ciddi bir tartışma konusudur, ki bu çeşitli kesimler tarafından eleştirilmektedir. Burada bir „çifte moral“ oluşmaktadır. Türkiye`nin başından itibaren, „hayır, ben insanlarımı vatandaşlıktan çıkartmıyorum“ diye açık bir tavır gösterememesi, bu işi yukarıda anlattığım „şark mantığı“ ile „halletmek istemesi“ de vahim durumun boyutlarını arttırmıştır. Ancak bu tartışma dahi, vatandaşlığı geri verip tekrar almanın „illegal“, „yasa dışı“ olduğu gerçeğini örtemez.

Son olarak, bu konunun bilhassa ırkçı, popülist, hatta faşist partiler tarafından enstrümentalize edildiği ve edileceği açıktır. Bununla da mücadele etmek gerekmektedir. Ancak, gene de anlaşılamayan, tartışması daha da çok süreceğe benzeyen, buradaki oy verenlerin çoğunluğunun neden „evet“ oyu verdiği konusudur. AKP zihniyeti Avrupa`daki „birlikte yaşamı“ ve „iç barışı“ bozan, fitneleyen, milliyetçiliği körükleyen bir „oyuncu“ olmuştur. Buradaki yanlış veya doğru „uyum politikalarına“ tamamen terstir. Ayrıca kafalarındaki ileriye yönelik „beş çocuk“ fikriyatının da öyle boşuna söylenmiş bir şey olmadığının altını çizerek kapatıyorum.