“bir susam gibi boyuna sulamalı umutsuzluğu”

POLİTİK TUTSAKLAR GÜNÜ

Hıncahınç doldu hapishaneler! Hıncahınç! Şairin dediği gibi “bir susam gibi boyuna sulamalı umutsuzluğu”.

Açlık Grevleri, haber alınabilen-alınamayan işkenceler, yasaklar... Zulmün-direnişlerin boyutunu anlatmaya sayfalar yetmez! Hıncahınç doldu hapishaneler!

Cumhurbaşkanı’nın İstanbul’da bir semt konuşması: “Ben buradan duyuruyorum, 16 Nisan’daki ‘evet’, idamın parlamentoya gelmesi demektir”. Ve çığlıklarla ipleri sallayan insanlık! Korkuların, güvensizliğin, açlığın; devletin açık açık cinayet işlemesine ‘evet’ diyebilecek hale getirdiği bu insanlık!

Medya doğuda-batıda elele, gerçekleşecek kaç seçim arefesinde (Avrupa’da da seçim arefelerindeyiz); “biz daha milliyetçiyiz” maçındaymışçasına bir manipüle girdabında boğmakta insanlığı.

Hapishaneler, bir toplumun vicdanının da aynası. Korku, güvensizlik, açlık... Tarihte nice örneğini gördüğümüz gibi, bir ‘aklın dumura uğraması’ hali yaratır toplumda. Ve akıllar başa geldiğinde; nice bedellerle kazanılıp-kaybedilen haklar, yeniden nice bedellerle alınmak durumunda kalınacaktır. Alınacaktır da!

***

Uyandığımız her sabah, ayak bileklerimizde, ellerimizde zincir şakırtıları... Tutuklamalar, tutuklamalar... Akademisyenlerine, doktorlarına varana kadar... Güneşin tenimize değmesi, yediğimiz yemek, yağmurda ıslanmak bile lüks geliyor. Onları düşünüyorum. “Denizlerimiz’in idam sehpalarına, hem de tanıdıklarımızla, biz de mi tanıklık edeceğiz” diyerek titriyorum!

18 Mart’ı tarihin karanlıklarına mahkum etmeyenlere tüm yüreğimle kenetleniyorum. Minnet kelimesi tuhaf gelir hep. Ama 18 Mart’ı tarihin karanlıklarına gömmedikleri için, daha bir minnettarım bugünlerde onlara. 1871 yılında Paris Komünarları’nın direnişini bastırmak için 20.000 insan öldürülür. 13.000 insan da tutuklanır. Ve 1925’te henüz kuruluşunun ilk yıllarında olan Uluslararası Kızıl Yardım Örgütü (Internationale Rote Hilfe); 18 Mart’ı topluca tutuklanan Paris Komünü direnişçileri anısına “Politik Tutsaklar Günü” ilan eder. Faşizmin yasaklarıyla sekteye uğrayan bu çalışma, 1996’da tekrar Rote Hilfe tarafından tarihe kaydedilir. Ve bu gün tüm dünyada, politik tutsaklarla dayanışmak üzere etkinlikler gerçekleştirilmeye başlanır.

Bizim ülkemiz!!!! Hıncahınç doldu hapishaneler! Hıncahınç! Minicik hücrelere 15-16 kişi sığacak kadar hıncahınç! Ha, Ağır Müebbet Hapis Cezası olanlar hala, tek kişilik hücrelerde, tek başına!

***

Hapishaneler! Önce romanlardan, tarih aktarımlarından okuyup, direnişlerinde büyülendiğimiz. Umut mevzileri.

Sonra “o duvar duvarınız, vız gelir bize vız” diyenlerle tanışmalarımız.

Ve daha sonra, kendimiz tutsak düşüp; ölüme yatan bedenler sedyelerdeyken, tahliye edilişimiz! Bizim tahliye edilişimizde, binbir meşakkatli yolu ısrarla kateden TİHV doktorları! Hipokrat yeminine uydukları için, tutuklanışlarını okuyoruz uzaklardan şimdilerde... onların tutsaklığında, yeniden yeniden ayak bileklerimizde, ellerimizde zincir şakırtıları...

Sakalı yeni yetme olanların, cıvıl cıvıl lise formalarıyla hatırladıklarımızın; saçları ağarmış fotoğrafları düşüyor ellerimize. 15 günde bir 10 dakikalık telefon görüşmesinde; “İyiyiz. F Tipi işte. Hep direniş” diyen bir kahkaha kulaklarda.

Ve hala zindanlardalar, ve hala zindanlardalar! Üstelik artık, kapılarında zılgıtlar çekilen koğuş sisteminde değil, F Tipleri’nde! O da yetmedi, sayıları katlanarak, günbegün daha da katlanarak OHAL koşullarında!

Onları düşünüyorum. “Denizlerimiz’in idam sehpalarına, hem de tanıdıklarımızla, biz de mi tanıklık edeceğiz” diyerek titriyorum!

Türkiye zindanları-direnişleri tarihi! Sanırım dünyada benzeri olmayan bir zulüm-direniş zinciri. Yürüne yürüne bitmeyen bir köprü.Vicdanımızın, utanç sınırlarımızın aynası...

Hapishaneler! Avrupa’nın göbeğinde, 19 Aralık’ı beraber göğüslediğimiz insanlar tutsak! Almanya’nın göbeğinde, 10 devrimci-komünist iki yıldır tecritte! Öncesi ve sonrasındaki cezalandırmalardaki ‘hukuk’ boyutunu yazmaya sayfalar dahi yetmez...

Rote Hilfe’nın bu yılki 18 Mart Politik Tutsaklar Günü etkinliklerinin gündemi; Türkiye zindanları ve Almanya’daki Türkiyeli politik tutsaklar.

Tutsaklar her gün, her saniye direnerek beyinlerinde özgürlükler yaratmak durumundalar. Bunu başarıyorlar. Bu sürekli gücümüze güç katıyor. Biz dışarıdakiler de, beynimizi özgürleştirmekten vazgeçmemeli; onların eline sürekli el vermeliyiz.

Kapitalizmin bataklığında, vicdanımızın paslanmaması için, onların sesine katacağımız sesi çıkarmaktan usanmamalıyız.

Umutsuzluğu boyuna bir susam gibi sulamalıyız...