Geçmişin bakma, bilgilenme, yaşanılan anı değerlendirmede ve verimli olmayı şekillendirmede büyük rolü olsa gerek.

Geçmişe bakmanın aynı zamanda da geleceği şekillendirmede etkili olduğu biliniyor.

Bilgilenmeden bilgilendirme yapılabilir mi?

Günümüzde geçmişle ilgili hiçbir araştırma yapmadan, incelemeden ve bilgi sahibi olmadan yargılama yapanlar o kadar çoğaldı ki, anlamak mümkün değil!

Geçmişle ilgili kaç kitap okudular, ne kadar araştırma ve inceleme yaptılar da yargılamalarda bulunuyorlar bilen var mı!?

Kendileri aydınlandılar mı ki de günümüze ve geleceğe ışık tutabilecekler!?

Uğur Mumcu'nun „Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olunmaz.“ sözünü hatırlatmak isterim.

Herkes herşeyi bilemez ama bildiği konularda konuşması ve çevresini bilgilendirmesi, bilmediğine de „Bilmiyorum“ demesi; yetişmekte olan nesillere sağlıklı bilgilerle donatılmış bir gelecek hazırlama bilinç ve sorumluluğunu taşımaları gerekir.

Aksi halde günlük çıkarlar doğrultusunda, akıntıya kürek çekerek hareket edenler saygınlıklarını, inanılırlıklarını yitirirler ve tarihin çöp kutusunda yerlerini bulurlar.

Halk arasında „Bilmediği konularda ahkam kesme!“ diye bir söz vardır. Bilmediğini biliyormuş gibi davranarak bilgiçlik taslayanlar ve karar mekanizmalarını ve de halkı yanlış yönlendirenler sorumluluklarının bataklığında boğulduklarının, unutulduklarının pek çok örneği görülmüştür ve de görünmektedir.

Oysa; bilmiyorum, öyleyse bu konuda söz söyleme ve karar verip yargılama yapamam demek de bir olgunluktur, kişilikliliktir, erdemliliktir.

Yine günümüzde Nobel Ödülü alan, Türk Bilimadamı Aziz Sancar düşüncelerini ve duygularını Cumhuriyet Gazetesi Yazarlarından Orhan Bursalı' ya şöyle anlatır „Nobel için biyografimi yazarken bu keşfin değeri üzerine tekrar düşündüm ve `Değil on milyon, on Nobel ödülü verseler değişmem, diye içimden geçirdim. Çünkü nobel ödülü verilmesi bile başkalarının ( Nobel Komitesi'nin) takdirine bağlıdır. Ancak, bunu bir Allah bir de ben biliyorum`şeklindeki bir keşif kati-kesin bir veridir, olgudur. Bu bugün de öyledir, bundan 100 sene sonra da öyle olacaktır. Bu biraz felsefi ve duygusal bir düşünce tarzı olarak görülebilir ama bu biz Türklerin tabiatıdır,. Bir Amerikalı veya bir İngiliz bu keşfi yapsaydı, sanırım benim kadar sevinirdi. Ama benim yaptığım gibi bir karşılaştırma yapmayı düşünmezdi. Onların kişiliği ve düşünce tarzı başkadır.“ şeklinde kendi kişiliği ve Türklerin değerlendirme şeklini anlatıyor.

Yıllarını ülkesinden uzakta geçiren Değerli Bilimadamı, konusunun uzmanı ve kişilikli biri olarak bilgisizce hareket edenlere belki örnek olabilir!!!

15.06.2016 / Antalya