Titanik filmini izlemeyen var mı? İzlemeyenlere izlemelerini, izleyenlere de bir kez daha izlemelerini tavsiye ederim. Çünkü aslında Titanik´in hikayesi bugünkü Türkiye´nin gündemi...

Film ilk bakışta elbette romantik bir aşk filmi. Bunun filmi basitleştiren bir yanı yok. Aksine insani değerler güzel bir aşk hikayesi çerçevesinde ele alınmış... Orada da bizdeki Yeşilçam filmlerinde olduğu gibi, zengin kız-fakir oğlan var. Ama Yeşilçam filmlerinden farklı olarak, zengin kızın zenginliğine rağmen fakir oğlanı terketmediğine, fakir oğlanın da zengin kızın hayatı için kendi hayatını feda ettiğine tanık oluyoruz. Bu ikisinin yaptığı her ne kadar "rol icabı" gibi görünse de insani değerler içermesi bakımından taktire değer.

Ancak filmin derin boyutuna bakıldığında bir felaket karşısında insanların nasıl reaksiyon gösterdiklerinin, insani değerlerden nasıl kopup uzaklaştıklarının anlaşılması da mümkün. Korku ve Panik... Aynen Türkiye´de; sabah ekmek almaya giderken, kahvaltı ettikten sonra işine doğru yol alırken, çocuklarıyla birlikte parkta gezerken, ya da bir cafede otururken, bir eğlence yerinde eğlenirken, durakta dolmuş beklerken, havaalanında pasaport sırasına girerken ya da evinde tv. izlerken, her an her yerde bir terör saldırısıyla, bir göz altıyla ya da bir linç vakasıyla karşılaşmaktan korkan ve panik yapan insanlarda olduğu gibi.

Gergedanlar:

Korku ve Paniğin içinde ilk önce egosu en yüksek olanlar harekete geçer. Hayatla ölüm arasındaki çizgide hayat tarafında kalabilmek için bu insanlar gergedanlaşır. Kendi çıkarı için firsat kollar. Çıkarına göre en yakınındaki insanı bile ezmekten çekinmez. Bunu meşru sayar. Hatta bu insanlar gergedanlaşırken yanında gergedanlaşan öteki insanlardan daha gergedan olmak için yarış eder. İşte bu korku ve panik ortamında şiddeti ve ölümü meşru sayanların kendi insani değerlerinden nasıl hızla uzaklaştıklarını -şaşarak- görmek mümkün. Bunlar, herhangi bir şiddet, linç, terör olayının arkasından ısrarla "hak etti, kendi suçu, yapmasaydı-etmeseydi...!" diye başlayıp "yüce milli değerleri" ya da "kutsal dini değerleri" gergedanlaşmalarına bahane olarak kullanırlar. "Vurun Kahpeye" filminde "din elden gidiyor!!!" diyen güruh var ya... İşte gergedanlar onlarla aynı kefededir. Öyle ki bunlar ne kadar önde, ne kadar çok insan ezerse, o kadar hayatta kalacaklarını zannederler. Cesurmuş gibi yapıp bas bas bağırırken aslında kendi içlerindeki korkuyu ele verirler. Ego o korkuyu büyütür. Korku da egoyu büyütüp durur. Önlerine geleni ezmeye, itip kakmaya çalışırlar. Gemi batarken düşüncesizce panik ve strese yol açıp geminin batma hızını arttırırlar.

Ezilenler:

Bir de buz dağının ucu göründükten çok sonra haksızlığa uğradıklarını farkeden insanlar vardır. Ezilenler, emeğiyle geçinenler, bildiğimiz çoğunluk, yani sıradan vatandaş-halk. Maddi imkanları ve dolayısıyla donanımları yetersiz olduğu için egodan habersiz, gergedanlaşamayacak kadar küçük insanlar. Bunlar gergedanların ayakları altında kalmamak için can havliyle bağırırlar. Öfkeden ve çaresizlikten -aynı filmde olduğu gibi- üzerlerine kapatılan demir kapıları kırmak, hayatta kalabilmek için çırpınırlar. Bu çırpınış sırasında birbirlerine destek olmaya yardım etmeye de çalışırlar. Ama şartlar ve imkanlar o kadar acımasızdır ki, onların bu duygusal tepkileri sonuçsuz kalır. Buna rağmen rasyonal, sogukkanlı düşünüp çözüme odaklananlar kısmen de olsa hayatta kalmayı belki başarabilir. Bunun için örgütlenip bir araya gelmekten başka şansları yoktur. Ancak soğukkanlı bir şekilde nerede hangi çıkış var diye kolaçan edip, gergedanlardan uzak dururlarsa, hem kendilerini hem de çevrelerindekileri kurtarabilirler.

Orkestra

Filmi izlediğinizde bir sahnede gemideki orkestrayı görürsününüz. Gemi batarken yaşanan korku ve panikte orkestradakiler insanları sakinleştirmek için müzik yapmaya başlar. Olabildiğince sakin, olabildigince içten, hatta neredeyse hiç korkmadan ellerindeki müzik aletlerini düşüp yaralansalar bile bırakmazlar. Sanki geride kalan umut kırıntılarını çogaltmak, çoğalttıkları umut kırıntılarını tek tek hiç incitmeden yeniden dağıtmak ister gibi... Bunlar da yine gergedanlaşamayacak kadar hassas, duyarlı, insani değerleri üstün, toplumun gerçek aydınları, sanatçıları, yazarları, kültür insanları, akademisyenleridir. Yaptıkları iş her ne kadar iyi niyetli ve önemli olsa da gemi batarken artık hiçkimsenin onları ciddiye almadığını, bir şey değiştiremeyeceklerini bilirler. Ellerinden gelse elbette o gemiyi o buz dağından uzaklaştırmak, kendi canları pahasına bile olsa insanları kurtarmak isterler. Ama bunun mümkünü yoktur. Bilirler ve çalmaya devam ederler.

Kaptanlar:

Bir de geminin rotasını bilerek ya da bilmeyerk, iyi ya da kötü niyetle - farketmez, yanlış kodlayıp buz dağına çarpmasına sebep olan sorumlular vardır. Hadi onlara da kaptan 1, kaptan 2 ve diğerleri diyelim. Bunların kimi zaten doğuştan gergedandır. Kimiyse sonradan, birdenbire tam da batma anında gergedanlaşır. Kimi gergedanlaşmadığı halde gergedanların ayakları altında daha fazla, ya da zamanından önce ezilip yok olmamak için bir köşeye çekilip sabırla sonunu bekler. Eğer filmi Türkiye gündemine uyarlayacak olursak, bu sorumluların hepsi hep birden politikacılardır.

Sonuçta Türkiye Cumhuriyeti yani bizim meşhur gemi batarken her insanın gösterdiği tepki aslında biraz da gemideki yerine, pozisyonuna bağlıdır. Bu pozisyonları da yine ta en baştan kaptanlar belirlemiştir. Adaletsiz uygulamalarıyla kutuplar ortaya çıkarır, kutuplar arasındaki farkı keskinleştirirler. Kuzey-güney, dogu-batı, sağ-sol, yukarı-aşağı, açık-kapalı diye insanları birbirinden ayırırlar. Derken güzelim gemi ortadan ikiye yarılır. Hangi tarafta olursa olsun, hangi pozisyonu taşırsa taşısın her insan er ya da geç okyanusun karanlık suları içinde kaybolur.

Şimdi uzaktan tv. ekranında bir filmi izlerken yorum yapmak başka, filmin içinde onu canlı oynamak başka. Ancak uzaktan filmi izleyenin batan gemiyi daha bütünlüklü görmesi de mümkün.

Keşke geminin üzerindeki herkes oynadığı filme uzaktan bakabilse, gergedanlardan ve onları gergedanlaştıran kaptanlardan uzak durabilse, kutuplara, farklara aldırmadan, gemiyi buz dağından uzak tutmanın yolunu bulabilse. Bu çok zor.

Ama yine de yapılacak bir şeyler var. Ne olduğunu ben de bilmiyorum. Arkası yarın...

04.01.2017

Köln