Dayanışma Komitesi‘nin verdiği bilgilere göre, Hasan Dinler’in iade edilmesi durumunda, cezaevlerindeki sistematik halde sürdürülen  insanlık dışı  işkencelerle yüzyüze kalacağı  açıklanmaktadır.


Nasil ki, Taksim’in göbeğinde  1 Mayıs‘ı kutlamak isteyen binlerce işçi ve emekçiye tüm Medyanın ve TV kameralarının karşısında polis şiddeti uygulamaktan kaçınmayanların, gözaltına alınan devrimci-demokrat  herkese de en ağır işkenceleri  uygulamaktan geri durmayacakları açıklanmaktadır. Genç bir direnişçinin zindanlarda çürümesine karşı olan her duyarli kişi, ömür boyu hapis yatacak ve özgürlüğü yok edilecek Hasan Dinler’e sahip çıkmalıdır çağrısı yaplmaktadır.


İnsan hakları kuruluşları, Uluslaraarası Af Örgütü ile demokratik kurum ve partilerin konuya duyarlı olması istenerek, „Hasan Dinler’e sahip çıkmak hem insani bir görevdir, hem de politik bir hakkın savunulmasıdır. İsviçre devletinin devam eden bu hukuksuzluğa derhal son vermesini ve politik iltica hakkının tanınarak Hasan Dinler’in özgürlüğüne kavuşmasını istiyoruz.“ çağrısı yapılmaktadır

[email protected]




....................................................................................................................................................................................................................


Günümüze ışık tutması için Bianet'te Ahmet Şık'ın 12 Temmuz 2005 tarihinde Hasan Dinler ile yaptığı söyleşi....


F Tipinde Yaprak da Yasak

Cezaevindeki on yılın ardından üç ay önce tahliye edilen Hasan Dinler, F Tipini anlatıyor: F Tipinde hayat programlıdır. Uykuya daldığım 23.00e değin adımlarımı sayıyor, ayak seslerim ve mazgalın açılıp kapanmasından başka bir ses işitmiyordum.



"Bir arkadaşımdan mektup geldi. Zarfın içinde, Nazım Hikmet'in bir şiirinin yazılı olduğu, kurumuş yaprak da vardı. Vermediler. Güya kurumuş yapraktan uyuşturucu yaparmışım. Ben sigara dahi içmem. Mazgalın penceresinden bakıp iade etmem koşuluyla yaprağı okumama izin verdiler. Üzerinde, 'Umarım bir gün özgürlüğüne kavuşursun' yazılıydı. 'Yaprağı ne yapacaksınız' diye sordum, 'Atacağız' dediler. Ben de dilekçe yazdım; 'Şahsıma gönderilen yaprağın muhafazasına' diye; kabul ettiler. Yaprağı bir daha geri alamadım."


Korku şatosu


Bu, cezaevinde geçirdiği on yılın ardından üç ay önce tutuksuz yargılanmak koşuluyla tahliye edilen Hasan Dinler'in bir 'F Tipi' anısı. Dinler, tutukluluğunun son beş yılında Kandıra F Tipi Cezaevi'nde kalmıştı. Bu sürenin ilk on ayını tek hücrede, geri kalanını da üç kişilik hücrelerde doldurdu. Ona göre, F tipi, bir korku şatosuydu.

Dinler, 1995 yılında bir kahvehane baskınında gözaltına alındı, 13 gün süreyle sorgulandı, hakim karşısına çıkarıldı ve 'yasadışı örgüt üyesi olduğu' iddiasıyla cezaevine konulduğunda 24 yaşındaydı.

İlk olarak Bayrampaşa Özel Tip Cezaevi'ne, daha sonra da Gebze Cezaevi'ne getirildi. Dinler, 19 Aralık 2000'de gerçekleştirilen 'Hayata Dönüş Operasyonu'na kadar bu cezaevinde kalacaktı. Gebze Cezaevi'nde koğuş sistemi uygulanıyordu. Dinler'e göre, o tarihte Türkiye'deki cezaevlerinin en niteliklisi diye gösterilen Gebze'de, 20 kişilik koğuşlarda 45 kişi kalıyordu:

"Buna rağmen F Tipi cezaevleriyle karşılaştırılmayacak kadar rahattı. En azından yakınlaşabileceğimiz, şakalaşabileceğimiz, düşüncelerimizi tartışabileceğimiz, bir adım uzak durabileceğimiz, kavga edebileceğimiz ve futbol oynayabileceğimiz birilerini bulabiliyorduk."

10 ay tek başına

Dinler, Hayata Dönüş Operasyonu'ndan sekiz ay sonra Kandıra F Tipi Cezaevi'ne getirildi. İlk 10 ayında tek kişilik hücrede kaldı:

"Kendime program yaptım. Zaten F Tipi'nde hayat programlıdır. Sabah 07.00'de kalkıyor, kahvaltı yapıyordum. Uykuya daldığım 23.00'e değin adımlarımı sayıyor, ayak seslerim ve mazgalın açılıp kapanmasından başka bir ses işitmiyordum. Düşünün, 2.5 metrekarelik, içinde yatak, masa, dolap, tuvalet ve banyonun bulunduğu odada bir başınıza volta atıyorsunuz."

'Hayat dilekçeye bağlı'

Dinler, diğer 'sol görüşlü' tutuklular gibi, atölye çalışması, sportif ve kültürel etkinliklerden yararlanmadı. Ona göre, yöneticiler, tecrit politikasını 'yumuşatarak' uygulamak istiyorlardı:

"Örneğin futbol oynamak istiyorsunuz. Önceden dilekçe vermeniz gerekiyor. Ve bir sabah gardiyan gelip, 'Haydi maçın var' diyebiliyor. 'Bu saatte maç mı yapılırmış' diye tepki gösterirseniz disiplin cezası yiyebilirsiniz. Üstelik futbol oynayacağınız insanları da onlar seçiyor."

Sadece hava bedava

Dinler, cezaevinde elektrik kullanımı ücretli, su kullanımı da kısıtlı olduğu için tutukluların 'sağlıksız bir yaşam sürdüğü' görüşünde. Dinler'e göre, ücretsiz olan yalnızca oksijen:

"Elektrik ücretli olduğu için yeterince çay içemiyoruz. Günde üç kez çay ısıtsak aylık 20 YTL fatura geliyor. Sıcak su haftada bir gün, o bir günde de bir saat akıyor. Eğer üç kişilik hücredeyseniz o bir saati bölüşmek zorundasınız. Hanginiz banyo yapacak, hanginiz çamaşır yıkayacak, kimin umurunda? Çamaşır yıkamak için kovalarla su ayırmanız lazım; üç kişiye bir kova veriliyor. Fazlası yasak! O da kırıldı mı, dilekçe yazılmalı..."

Koridorda slogan duyulursa

Dinler'e göre, tutukluların en 'özgür' anı mahkemeye, hastaneye, ziyaretçi ve avukat görüşlerine çıkış günleri:

"Duruşma ve hastaneye ayakkabılı çıkmalı, ayakkabınızı aratmalısınız. Çorapla ya da yalınayak çıkmak, yasak. Elleriniz kelepçeli tuvalet ihtiyacınızı gideriyor, sıçratmadan yemek yemeyi öğreniyor, doktorun huzuruna çıkıyorsunuz. Üstelik doktorla baş başa kalamıyorsunuz. Ziyaretçi günleri heyecan basıyor. Tıraş oluyor, temiz giyiniyor, gidiyorsunuz. Şayet koridorlarda, 'Ziyaret hakkımız engellenemez' diye bir slogan yankılanıyorsa bilin ki bir sorun olmuştur. Benim ziyaretçim yılda bir geldiği için pek slogan atmışlığım yoktu."

Her şey yasak

Dinler ve diğer tutukluların 'trajikomik anıları' da yok değil. Örneğin, cezaevi kantininden aldıkları radyoya taktıkları antene, yeşil biber tohumlarına el konulması, bunlardan biri:

"Kantin alışverişi de dilekçeyle yapılıyor. Örneğin, TV ve radyoyu kantinden satın alıyorsunuz. Örneğin benim 10 YTL'ye alabildiğim radyonun kantindeki fiyatı, 40 YTL'yi bulabiliyor. Bir ara satın aldığımız radyo çekmedi. Biz de kendi olanaklarımızla anten yaptık. Antenimize el koydular. Dışarıdan getirilen domates ve yeşil biber tohumlarına da el koyuyorlardı. Yine de direniyorduk. Örneğin, şans eseri elimize geçmişse, bir çiçek tohumunu aramadan aramaya dek büyütebiliyorduk."

'Koridorda kimse yoktu'

Dinler, geçen ocak ayında 'tutuksuz yargılanmak' ve davası Devlet Güvenlik Mahkemeleri'nin (DGM) yerine kurulan ağır ceza mahkemesinde görülmek üzere tahliye edildi. Cezaevinden ayrılırken, ne eskisi gibi koridorlarda uğurlamak için sıraya dizilenler ne de arkasından türkü söyleyenler oldu. Koğuş arkadaşına sarıldı ve sonra diğer arkadaşlarının duyabileceği şekilde 'Hoşçakalın Dostlarım' şarkısını söyleyerek cezaevinden ayrıldı. (AŞ/TK)