25 Şubat 2018 tarihinde Prag’da Çekya Cumhuriyeti polisleri tarafından “Interpol tarafından arandığı” iddiasıyla gözaltına alınan Salih Müslim, mahkeme kararıyla serbest bırakıldı.

Avrupa Sürgünler Meclisi olarak uzun süredir üzerinde önemle durarak, gerçekleştirdiğimiz panellerde altını çizdiğimiz Interpol konusu, bir kez daha kendi amaç ve işleyiş mekanizmasını sergileyerek, uluslararası platformda bir adalet arayışı değil, devletlerin ve sermaye sınıflarının kirli çıkar ilişkilerinin bir aracı, Avrupa sathında bir provokasyon ve saldırı gücü olduğunu açıkça göstermiştir. Almanya Sol Parti Genel Başkan Yardımcısı Tobias Pflüger’in ifadesiyle: “Görünen o ki AB üyesi Çekya, Türkiye'nin kirli işlerini yapıyor.”

ASM olarak ısrarla söyledik ki Interpol Avrupa’da faşist Türk devletinin, politik sürgünlere karşı kullandığı bir infaz kurumu olarak görev üstlenmiş gibidir. Salih Müslim bu iddianın ilk değil, sonuncu örneğidir. Bugün on binlerce, devrimci, demokrat, barış ve özgürlük yanlısı liberal ve hatta Türkiye’deki mevcut iktidarla faşizmin adım adım inşaasında rol almış eski ortaklar da mevcut iktidarla girdiği güç savaşında kendi kurdukları bu sistemin kurbanı olmaya başlamışlardır.

Faşist Türk devletinin Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Bekir Bozdağ’ın Salih Müslim’in tutuklanmasına ilişkin basına anlattıkları çirkin bir senaryonun itirafıdır. Bozdağ “PYD terör örgütü elebaşı Salih Müslim, Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesi'nin verdiği bir karar üzerine aranan kişilerdendi. Kendi hakkında yakalama kararı çıkarılmıştı. Son günlerde kendisinin Çekya’da bir otelde kaldığına dair bilgiler gelince Emniyet Genel Müdürlüğü İnterpol Daire Başkanlığı'mız Çekya Interpol’ü ile irtibata geçerek bu terörist başının yakalanması ve Türkiye’ye iadesini talep etmiştir. Bu çerçevede ilgili kişi yakalanmıştır. Şu anda gözaltındadır.”

Henüz elinde bir Interpol kararı bile olmayan; üstelik geçmişte Müslim hakkında böyle bir istemle Interpol’e başvurulmuş olmasına rağmen (Kürt Özgürlük Hareketi’nin silahlı gücü HPG ve Rojava’da bölge halkların ortak iradesinin temsilcisi olan PYD ve onun silahlı savunma gücü YPG ve YPJ’nin DAİŞ’e karşı verdiği o kahramanca direnişle dünyanın umudu haline geldiği o tarihsel anlarda) Türkiye’nin bu istemi Interpol tarafından reddedilmişti. Bugün hükümetler arası yapılan hukuk dışı görüşmelerle bu yasa dışı yolun kullanıldığını açıkça görmek Avrupa’da yaşayan sürgünlerin içinde bulunduğu tehlikeyi yeniden sergilemektedir.

Bu uygulama yeni değildir. Yine hatırlanacağı gibi, 5 Eylül 2005 tarihinde Özgür Politika, MİR Müzik, Mezopotamya Verlag, Mezopotamya Haber Ajansı ve yaklaşık 60 evin aynı gün ve saatte yapılan operasyonlarla basılıp Kürt kuruluşlarının kapatılması ve bazı yazarların tutuklanmasıyla sonuçlanan Almanya operasyonunda da aynı yöntem izlenmişti. Bu operasyonun düzenleyicisi olan dönemin Dış İşleri Bakanı Abdullah Gül, Türkiye’de bu operasyona ilişkin yaptığı basın açıklamasında operasyonu özet olarak şöyle açıklamıştı (7 Eylül, 2005. Hürriyet Gazetesi): 2 Haziran 2005 tarihinde Türk Dışişleri Bakan Gül, Alman Dışişleri Bakanı Fischer’e bir mektup yazarak “yasaklı PKK” olarak tanımladığı kuruluşlara yönelik operasyon yapılmasını ve kuruluşların kapatılarak “elebaşlarının” yakalanması istemini iletir. JoschkFischer bu talebi Alman İçişleri Bakanı Otto Schily’ye iletir. Fischer kamu oyunun basın özgürlüğüne saldırı iddialarıyla suçlanmamak için hemen bir formül üretir ve doğrudan gazetenin kendisi değil, gazeteyi çıkaran kuruluş olan E,Xani Basın ve Yayın Şirketini “PKK’ye destek verdiği” iddiasıyla kapatır. Böylece operasyonun gerçek yüzü kamuoyundan gizlenmiş olur.

Sakine Cansız ve iki kadın yoldaşımızın kanlı bedenleri hâlâ katillerinin bulunmasına yönelik istemlerini isterken,

Ve artık biliyoruz ki Interpol adına yapılan eylemlerin hemen arkasında bir ihale ya da uluslararası boyutlu bir çıkar ilişkisi kendini göstermektedir.

Bu kirli oyuna derhal son verilmelidir. Yakın tarihte faşizme teslim olmuş ülkelerin, gelecekte de böylesi bir tehlikeyle yüz yüze kalmaması için Türkiye’de dünya kamuoyunun gözü önünde ve açıktan açığa kurumsallaştırılan faşizme destek vermek, tarihten ders çıkarmamaktır, denenerek acı çekilen süreçleri yeniden denemeye kalkmak aptallığıdır.

Interpol bütün yapısıyla gözden geçirilerek sadece uyuşturucu ya da kadın ticareti gibi insanlığa karşı işlenen adli suçları hedef alacak şekilde yeniden düzenlenmelidir. Devlet politikalarının uluslararası boyutta uygulama ve baskı aracı olarak çalışmamalıdır.

Çek Cumhuriyeti bu son operasyonu nedeniyle Salih Müslüm’ün şahsında başta Kürt halkı olmak üzere bütün halklardan özür dilemelidir.

Ve bilinmelidir ki ne ulusal resmi şiddet kurumları ne de Interpol başta olmak üzere uluslararası iktidar savunucuları sürgünlerin göç topraklarında sürdürdükleri barış, özgürlük ve çoğulcu, paylaşımcı, emek eksenli demokrasi mücadelesini engelleyemeyecektir.

Uluslararası sermaye tahakkümü altında, adli sorumluluğunu çoktan unutarak mafyanın elini kolunu sallayarak dolaşabildiği kirletilmesine göz yumulmuş bir dünyada, çıkar ortaklığının barış, özgürlük ve insan hakları temelinde oluşturulması, biz sürgünlerin hem bedelini ödemekte olduğu hedefleri, hem de uğruna her türden mücadeleyi göze alabildikleri sorumluluklarıdır.

Avrupa Sürgünler Meclisi olarak bu kararlılığımız, dünya kamuoyuna bir kez daha duyururuz.

AVRUPA SÜRGÜNLER MECLİSİ

Yürütme Kurulu