Alman Şansölyesi Angela Merkel’in sık sık iki elinin baş ve işaret parmaklarından eşkenar dörtgen yapması, uzun zamandır yorumlara neden oluyordu.

Almanya’da bu işarete “Merkel elması” adı verilmişti.

Önceki hafta, İngiltere’nin yeni başbakanı Theresa May de Westminster çıkışında aynı “elmas”tan yaptı.

Ardından, Avrupa Komisyonu Başkanı Jean Claude Juncker, Belçika’da Kral ve Kraliçe ile buluşmasında aynı el işaretiyle görüntülenince Avrupa’nın komplosever çevrelerinde dedikodu başladı:


Bu, bir “işaretleşme” miydi acaba?

“İlluminatiRex” sitesine göre “Bu işaret, İlluminati örgütünün en bilinen 10 simgesinin başında geliyor”du.

Bazı yorumculara göre ise, “Bu elmas filan değil, düpedüz Masonik ‘pusula ve kare’yi sembolize ediyor”du. “İyilerle kötüler arasındaki savaş için vakit geldi” demek istiyorlardı.

Nihayet İngiliz Express gazetesi akıllardaki soruyu sordu:

“Avrupa liderlerinin arkasında gizli bir örgüt mü var?”

Gazetenin haberinde, işareti sıkça kullanan liderler arasında Erdoğan da sayılıyordu.

***

Çok ciddiye alınmayacak bir siyasi magazin haberi bu...

Ama Avrupa’da hüküm süren korkuların yeni bir kanıtı...

Korku listesinin başında IŞİD terörü geliyor.

Hemen arkasında mülteci akını tehdidi var.

“Müslümanlar hızla ürüyor, çoğunluk olacaklar” paniği bir yandan; İngiltere’nin AB’den çıkma kararı sonrası başgösteren “Dağılıyoruz” telaşı öte yandan...

Batı, korkuyor. Korktukça içine kapanıyor.

Aralarındaki sözde işaretleşmeye bir anlam yüklenecekse bu, ancak “Şu kadarcık kaldık” olabilir.

***

Sadece Avrupa mı?

ABD, sadece korkularından bir ucube lider yarattı:

Tehditler ve tepkiler üzerine kurduğu seçim kampanyasında ilkel bir nefret dili kullanan Donald Trump, göçmenleri sınır dışı etmeyi, Meksika sınırına duvar örmeyi, Müslümanları ABD’ye sokmamayı, camileri kapatmayı vaat ediyor. İşsiz kalma ve terör korkusuyla büzüşen İslamofobik, Hıristiyan, beyaz Amerikalıların desteğini alıyor. Şaka gibi başlayan bu kampanya onu aday yaptı. Şimdi koltuğunun altında öcüler gezdirerek başkanlık koltuğuna yürüyor.

***

Batı’nın korkuları nedensiz değil belki, ama faydasız... Sorunların çözümüne değil, büyümesine hizmet ediyor. Ve tabii doğudaki ikizi, “Batıkuşkuculuğu”nu (“Euroscepticism”) besliyor. Her kuşku, dünyanın diğer ucunda yeni kaygıları büyüterek yerküremizi bir korkular gezegenine dönüştürüyor.

Güçlü lider yokluğu nedeniyle vizyonsuzluktan da mustarip olan Avrupa, güvenlik ihtiyacı nedeniyle varoluş gerekçesi olan ideallerini de kaybediyor; insan haklarını askıya almayı, ırkçı yaklaşımları, demokratik olmayan rejimlerle işbirliğini daha kolay kabulleniyor. Aşırı milliyetçi partiler günden güne güçleniyor.

***

Perşembe günkü Demokrat Parti kongresinde Obama, Cumhuriyetçi aday Trump için “Sadece slogan atıp korku salıyor” dedi, seçmeni kin ve nefreti reddedip içindeki iyiyi çıkarmaya çağırdı.

Konuşmasını, “Ben gelecekten umutluyum” diye bitirdi.

Görünen o ki, ABD’de kasım seçimlerinde korku ile umut yarışacak. Ve bu ikiliden hangisi kazanırsa, dünyanın geleceğini biraz da o belirleyecek.

Bizdeki duruma benzemiyor mu?

Büyüttüğümüz bunca korku içinde, bizim de şu anki en büyük ihtiyacımız umut değil mi?