Sokakta, kaldırımtaşları üstünde atan bir ana yüreğini düşünün. Katledilmiş çocuğunun kemiklerini arayan bir ana yüreği... "Daha kötüsü olamaz...!" deyip elinizle hıçkırığınızı tutarken daha kötüsü olur malesef. Kameraların, hatta gözlerinizin önünde o yürek tekmelenir. Siz de bunu görünce tekmelenen o yüreğin içine girer yüz sefer, bin sefer, yüzbin sefer, kahrınızdan ve çaresizliğinizden ölüp ölüp dirilirsiniz. Dinmeyen ucu keskin bir zulüm ruhunuzun taaa en dibindeki en eski yaraları deşip kanatır. Ne dün ne bugün ne de yarın açıkta kalan, -ya da açıkta kalacak olan yaradır bu. Bahsettiğim zamansızlığın yarası, ağrısı evladınızı emzirdiğiniz memelerinizden taş gibi yuvarlanıp karnınıza oturur. Doğurmuş-emzirmiş bir kadın olarak söylüyorum; inanın hepsi topu topu iki kelime…! Bu iki kelime sadece sizin değil, bütün dünyanın hayatını karartır: Evlat Acısı´dır... Hiçbir şeye benzemez.

Katli "vacip" görüldüğünden bir mezarda yatmasına bile müsade edilmeyen doğurduğnuz doğuracağınız evlatlarınızın acısı havada dolaşır. Nefes alamazsınız. Ne ağır bir yüktür bu kahır !!!! Daha kapanmamış bir hesap, telaffisi mümkün olmayan bir işkence, dişlerinizi, tırnaklarınızı ve saçınızın her bir telini tek tek etinden ayırır...!!!! Zulüm şiddetle döllenip, derdi doğurur. Dert dediğiniz; DEEEEERRRRT!!! DEEEEERRRTTT!!!!! DEEEERRRRRRTTTTTT!!!!! Çek-çek-çek çek-mek-le bitmez...

700. hafta öyle mi? Peki siz öyle sanın...

Oysa -dün(?) olduğu gibi, bugünden sonra da hergün dünkü cumaertesi gibidir artık.

Toplumsal Hafıza

Dün, yani 25.08.2018-Cumartesi toplumsal hafizamıza kazınan günler arasına girdi. Sözde faili "meçhul" cinayetlere kurban edilen yakınlarının "ölüsünü ya da dirisini" bulabilmek için her cumaertesi toplanan ailelere ve destekçilerine saldırıldı.

Sebep?

- İçişleri bakanı Süleyman Soylu öyle istedi diye.

O öyle istediğinden, ondan 80 milyon kere daha akıllı ve kıymetli yaklaşık 47 kişi gözaltına alındı. Sonra yaptıkları eylem TC Devleti ve AKP iktidarının uyduruk hukuk sisteminde bile suç teşkil etmediğinden hepsi tekrar serbest bırakıldı.

Aralarında Garo Paylan, Ahmet Şık, Hüda Kaya gibi milletvekillerinin de bulunduğu onlarca kişi polisin doğrudan uyguladığı fiziksel saldırıya maruz kaldı. Haklı bir eylemin takipçisi ve destekçisi olan yüzlerce kişi plastik mermilerle ve üzerlerine gaz sıkılmak suretiyle eylem alanından uzaklaştırıldı.

Kameralara yansıyan görüntülerde kenetlenmiş bir grubun Hrant Dink'in oğlu Arat´ı koruyarak polis tarafından alınmasını nasıl engellediklerine tanık olduk. Bu karede kucağında sıkı sıkıya tuttuğu Arat´ı vermemek için direnen Ahmet Şık polise „Çünkü verirsek işkence yapacaksınız !!!“ diye bas bas bağırırken, sadırıya uğrayan Garo Paylan „milletvekiliyim ben !“ diye aynı anda hem Arat´ı hem de çevredeki diğer eylemcileri, kendini siper ederek korumaya çalıştı. Başka bir vidyo kaydında yine Garo Paylan polislerden sorumlu sivil bir görevliyle tartışırken, aynı sivil görevli polislerin işlerini yaptığını söyledi. Öfke ve çaresizlik içinde olanı biteni izlerken birden farkettiğim bir şey oldu. Adam, yani o polislerden sorumlu olan yetkili kişi „kendine göre“ HAKLIYDI(!!!) Totaliter ve zalim devletin polisi acımasızca „tabi ki(!!!) kendi işini“ yapmaktaydı. Hatta yaptığı bu iş için maaş bile almaktaydı…!

İşte orada takılıp düşünmeye başladım; Polisin burada yaptığı iş ne?

"İşimizi yapmamızı engelliyorsunuz...!"

Çok basit bi örümcek ağını düşünün. O örümcek ağının ağası-beyi-efendisi ağı dokuyan örümceğin kendisidir. İşte devletin kurumsal olarak „mutlak hakim“ olduğu, insanların da mümkün mertebe kendi en doğal haklarından mahrum tutulduğu yerlerdeki toplumsal hayatı ben çoğunlukla bu örümcek ağına benzetirim. Bütün devletlerde rejim ne olursa olsun polisin temel görevi -istisnasız devleti „korumaktan“ başka bir şey değildir. Emniyet birimleri devletin emri ve kararı doğrultusunda harekete geçer. Vurur, yakar, yıkar, gerektiğinde imha eder. Hele Türkiye gibi bir yerde, „Dur!“ der mesela, durmazsanız ateş eder. Hatta sorgularken de işkence etme hakkı ve yetkisi olduğundan, -diyelim ki sakat bırakır, tecavüz eder, öldürür, öldürdüğünü kaybeder... Bu yaptığı işlerin emrini devletten aldığından ve bu şekilde yaptığı işle devleti koruduğundan devletin uyguladığı yasalar önünde de suçlu değildir. Zaten „mutlak hakim!“ olan totaliter rejimlerde yasa-adalet de polis gibi devlete bağlı olmak devleti korumak zorundadır(!!!!)

İşte dün Galatasaray Lisesi önünde yaşanan da polisin devletine bağlı olarak yerine getirdiği vazifelerinden biriydi. On yıllardan hatta bin yıllardan beri süregelen zulme karşı çıkarak katledilen yakınlarının akibetini sormak için toplanan yaşlı analara saldırdı. Hak arayanlara tekme, yumrukla girişip, plastik mermi ve kelepçelerle müdahale ederken, Arat Dink´i vermemek için kenetlenen gruba dedikleri şuydu;

„Ama olmaz ki…! İşimizi yapmamızı engelliyorsunuz…!“

Köln, 26.08.2018