Avrupa parlamentosu (AP) seçimlerine bir yıldan fazla bir zaman olmasına karşın, daha şimdiden Avrupa Birliği emperyalistlerini seçim telaşı sardı.

Avrupa işçi ve emekçilerinin AP seçimlerine ilgisi, seçimlerin kendi sorunlarına bir cevap olabileceği inancı gittikçe azalıyor.

Emperyalist burjuvaziyi AP seçimleri için telaşa düşüren, panikleten, yeni çare ve yöntemler arayışına iten olgu da bu.

2009 yılı Haziran ayında yapılan son AP seçimlerinde, seçmenlerin sadece yüzde 43’ü oy kullanmaya gitmişti. 30 yıl önce bu oran yüzde 62’ydi.

İçinde bulunduğumuz konjonktürde ise “oy kullanmaya gitmeme” eğiliminin artmakta olduğu görülüyor.

AB üyesi emperyalist tekellerin devletleri resmen ve fiilen meşruiyet krizine girme tehlikesiyle yüz yüze...

Sermaye düzeninin “onay mercii” rolünü oynayan AP’nin daha fazla itibarsızlaşması, burjuvazi için sömürü düzenlerine halkları “razı etme”, “onaylatma” çaba ve yönelimlerini gittikçe zorlaştırıyor.

AB emperyalistlerinin “demokrasinin beşiği” olarak göklere çıkardıkları burjuva demokrasisinin iki yüzlülüğünün ve sahteliğinin dışa vurumudur bu olgular...

Gelinen aşamada emperyalist tekeller ve onların devletleri, Avrupa halklarının seçimlere yönelik ilgisini artırmak, halkın oy kullanmaya gitmesini teşvik etmek ve dolayısıyla siyasi meşruiyetlerini daha da güçlendirmek amacıyla bir dizi tedbir alıyorlar.

“Avrupa Parlamentosu Bilgi Ofisi” gibi adlar altında kurulan seçim büroları peş peşe açılıyor. Aynı zamanda parlamenterlerle seçmenlerin ve kitle örgütlerinin buluşmasını sağlamaya dönük “diyalog platformları” oluşturmaya çalışıyorlar.

Avrupa Komisyonu da, resmi bir önerge yayınlayarak devreye giriyor ve ulusal düzeyde mücadele eden partilerin, AP seçimlerin de mücadele edecek partilerle yoğun diyalog içinde olmasını talep ederek siyasi tansiyonun büyütülmesini, halkların seçimlere yönelik ilgisini artırmayı amaçlıyor.

Peki ama başkaca nedenlerin yanı sıra AB emperyalistlerinin yaşadığı bu sıkışıklığın konjonktürel faktörü nedir?

Çok açık ki ekonomik krizdir.

 2008 yılında patlak veren ekonomik kriz, şu veya bu düzeyde çeşitli Avrupa ülkelerini de sarıp sarmalıyor. Burjuvazi, bizzat kendi sistemlerinin ürünü olan ekonomik krizin faturasını işçi ve emekçilere, ezilenlere yüklüyor. Bir avuç zengin daha da zenginleşirken büyük çoğunluk, ezilen halklar gittikçe daha fazla fakirleşiyor, açlık ve yoksulluk artıyor. Bu çerçevede burjuva parlamentolarında halk düşmanı ekonomik kararlar peş peşe alınıyor.

Bütün bu olgular burjuva parlamentolarının halklar nezdindeki inandırıcılığını, beklentisini ve umudunu azaltıyor, doğallıkla emperyalist burjuvaziyi kaygılandırıyor.

Burjuva parlamentoları, sermaye ve devletin temel kurumlarından birisi olarak, genel “rıza üretme mekanizması” olarak işlev görür. Bu amaçla halkın sandığa gitmesini, şu veya bu düzen partisinin seçimleri kazanmasını, düzenlerinin bekası için yaşamsal önemde görürler. Kapalı kapılar ardında yürüttükleri alavere-dalavere oyunlarını maskelemek amacıyla devlet işlerinin “halkın seçilmiş temsilcileriyle yürütüldüğü” yalanını pompalarlar. Bu türden yalanlarını halka onaylattıkları, rızalarını aldıkları sürece huzurludurlar. Sistemleri tıkır tıkır işliyordur.

Tam da bu noktada Lenin’in o çok ünlü eseri Devlet ve İhtilal’deki saptamasını bir kez daha anımsamakta fayda var.

 “Amerika’dan İsviçre’ye, Fransa’dan İngiltere’ye, Norveç’e vb. dek, herhangi bir parlamenter ülkeyi düşününüz; asıl işler hep devlet daireleri, bakanlıklar, kurmay kurulları tarafından yürütülür. Parlamentolarda, yalnızca ‘saf halk’ı aldatma ereğiyle, gevezelikten başka bir şey yapılmaz.”

Sosyalistler, burjuva parlamentolarının, ikiyüzlü burjuva demokrasisinin, burjuva devletin bir örtüsü olarak işlev gördüğü, gerçek demokrasinin, proleter demokrasinin kapitalist sistemin tek alternatifi olan sosyalizm koşullarında yaşam bulabileceği gerçeğini işçi ve emekçiler nezdinde bilince çıkarılmasını sağlayabilirler.

Avrupa Parlamentosu seçimlerine Avrupa halklarının ilgisinin gittikçe zayıfladığı koşullarda bu görevin üstesinden gelmenin zemini düne göre çok daha kolaydır. Halkları ikna etmenin koşulları çok daha elverişlidir...

12 Nisan 2013