İlk romanı „Aşkın Hünkarı Hacı Bektaş Veli / Şehdiz“ ile dikkatleri üzerine çeken Avukat Kemel Derin`in Destek Yayınları`ndan çıkan „Anadolu Devriminin Dede Sultan´ı Börklüce Mustafa“ romanını okudum bir solukta. Sonra bir kenara bıraktım. Konuyu az çok vakıf olduğum için romandan bir süre uzaklaşmanın doğru olacağına karar verdim. Roman da olsa okurken bolca not düşmüştüm kitabın sayfaları arasına.

Notların doğrultusunda tanıtım yazısını yazmanın zamanı geldi. Aradan 3-4 hafta geçti. Araya fazla zaman girmeden romanın sayfalarını tekrar karıştıralım. Bakalım neler çıkacak.
Kemel Derin´ile kısa bir süre önce facebook üzerinden sanal arkadaşlık kurmuştum. Romanı ilgilimi çekmişti. Türkiyeye gittiğimde kitabı satın aldım. D&R`lerde kitabı bulmak mümkün. Bulunmaz ise her kitapcıdan hemen ısmarlanıp bir kaç gün içinde gelmesi sağlanır.

Kemal Derin`i tanımıyorum. Destek Yayınevi`ni de bilmiyorum. İlk defa bu romanla Destek Yayınevi’yle tanıştım. Yani anlıyacağınız bu tanıtım yazısı “Ismarlanmış” değil. Hani olur ya, yazarlar çizerler, dost bildiği, tanıdığı kişilere ricada bulunup “ya bir tanıtım yazısı yazarmışın” der. Bu onlardan değil!

Kitabın kapal tasarımı oldukça çekici. Kitabın içeriğine uygun tasarlanmış. Dede Sultan kapakta yekpare kesilmiş kızıl gömleğiyle mızrağı fırlatırken tasvir ediliyor. Timur`un ordularına karşı savaşmış, bir süre azap reisliği yapmış, Şeyh Bedreddin`i kethudaşı ve herşeyden önemlisi Osmanlıya başkaldırıp dize getirmiş olan bilge küpü Dede Sultan`ın savaşçı karekterini çağrıştırmakta. Hemen altında Şeyh Bedreddin`in bilinen çizimi konulmuş. Bence iyi de olmuş. Bu iki bilgeyi birbirinden ayırmak zaten mümkün değil. Her ikisi, hatta Torlak Kemal de dahil olmak üzre, her üçünü ayırmamak gerekir.

Tekrar kapağa dönersek: Kitap isminde biraz karmaşa yaşadım. “Yarın Yanağından Gayri Paylaşmak Herşeyi” , “Anadolu Devriminin Dede Sultanı” , “Kalplerin Işığı Börklüce Mustafa” yakıştırmalar ön kapakta verilmeye çalışılmış. Bu yakıştırmalar roman ismini algılamada bir karmaşaya neden oldu. Basit ve kaba tabirle, “nerde bolluk orda b.....” misali. Anadolu Devriminin Dede Sultanı Borklüce Mustafa” yeterli olurdu diye düşünüyorum. “Kalplerin Işığı” arabesk bir sloganı çağrıştırmakta. Bir sonraki baskılarda buna dikkat edilmesi önerisiyle romanın içlerine doğru yorumlarımıza devam edelim.

Kemel Derin roman için kaleme aldığı önsözü kısa tutmuş. Ayrıntıya girmeden romanı yazma fikrini tesadüflere yükleyip işin içinden çıkıvermiş. Yok yok! Bunun o kadar kolay olmadığını sayın Derin benden daha iyi bilir. Bakın bu tarihi bir roman. Tarihi roman yazmak, mayınlı arazide dolaşmaya benzer. Yazarın hayal gücü ve fantastik anlatımları bile yapılan tarihi hatayı affetmez. Yazar toprak altına gizlenmiş mayına basmamak için tarihi didik edip doğruyu bulmayı arzu eder. Kemal Derin de bunu yapmış tabii ki.

Önsözünde aslında buna kısa olarak değinmiş. Şöyle diyor önsözünde arkadaşlarına teşekkür ettikten sonra: “ Rumca yazılmış kaynakların Türkçe`ye çevrilmesinde ve Sakız adasına yaptığım gezilerde yardımlarını esirgemeyen Tasos Fuços`a, Karaburun`a yaptığım ikinci seyahetimde bana eşlik eden Dr. Mehmet Atal`a, on gün boyunca dağ taş demeden benimle birlikte yüreğini Mimaş`ın harkulade güzelliğe vakfeden Elif Roza`ya.....” diye devam ediyor.

Baksanıza 10 gün arazide yatmış sayın Derin, 600 yıl önce KaraburünYarımadası`ında vaku bulan başkaldırıyı romanlaştırmak için. Romanın bütününe bakıldığında günümüze kadar başkaldırı üzerine yazılmış tüm kaynakların Derin`in kütüphanesinden geçtiğini tahmin edebiliyorum. Hatta bu sürecin çok sancılı geçtiğini, gecesini gündüzüne katıp bir sarraf titizliğinde olayların izini sürmüş olduğunu hayal edebiliyorum. Yoksa bu romanın ortaya çıkması mümkün değil. Tarihçi Cotsones, 1957 yılında Börklüce Mustafa ile ilgili kaleme aldığı makalesinde, Börklüce`yi İslam ve Hıristiyan’lik arasında kapı aralayan kişi olarak tanıtır. Cotsones`in bu tanımlamasını destekleyen tarihi kaynaklar malesef yetersiz. Zaten Börklüce Mustafa ile ilgili tarihe düşülen notlar yok denecek kadar az. Kaldı ki bu azlık içersinde bırakın bir kaç sayfalık makaleyi, bir roman ortaya çıkarmak, her babayiğidin harcı değil!

Börklüce Mustafa ile ilgili en sağlıklı kaynak, -aslında var olan tek kaynak, 1450 yılında Cenevizliler adına bölgede görevli olarak bulunmuş olan Bizaslı tarihçi Dukas’ aittir. Dukas, tanık olduğu olayları yazmamış olsaydı Dede Sultan ile ilgili var olan kısıtlı bilgilerden de mahrum kalacaktık. Tarih sayfalarında bakıldığında Dukas, Böklüce Mustafa ismini en doğru yazan tarihçilerden biridir. İslam Ansiklopedisi Borklüce`yi, “Böreklüce Mustafa” diye verirken, Alma tarihçi Lovenklau, “Burglüze Mustafa”, tarihçi Hammer ise ”bösen Klügen Mustafa“ (kötü bilge Mustafa) diye tanımlar. Tarihçiler tarafından isminin bile doğru yazılamayan Anadolu devriminin dedesi, Dede Sultan hakkında, bu kadar kısıtlı bilgiler ışığında gel sen bir roman yaz!

Bu iş için bilge olmak gerekir. Bu iş için yürekli olmak gerekir. Bu iş için paylaşımcı, özverili, inançlı olmak gerekir.

Aslında kendimi tekrarlıyorum!
Kelimelerimin yetersiz kaldığını biliyorum.

Börklüce’nin romanını yazmank için daha farklı meziyetler gerekiyor. İşte tam burada romanla ilgili Rıza Aydın`ın Evrensel Gazetesi`inde yayımlanan tanıtım yazısını okudum. Aydın bu işi benden çok daha iyi yapmış. Evet! Evet!... bunlar olmadan bu roman yazılmazdı dediğim yazı şöyle: “Nasıl Yunus Emre’yi Yunus Emre eden Tabtuk Emre’nin dergâhi ise, Kemal Derin’i yaratan da Adana Pir Sultan Abdal Kültür Derneğidir. Kemal Derin hukuk fakültesini bitirip, genç bir avukat olarak Adana’ya geldiğinde Pir Sultan Derneğinin oluşturduğu dünyaya dâhil oldu. Eğer o bu sosyal çevrenin içine girip, onlarla ağlayıp, onlarla gülmeyi, onlarla bir ara da yaşamasaydı, bu romanları yazma motivasyonunu kendinde bulamazdı. Bu yüzden Kemal Derin arkadaşımızın romanlarını okurken, onda Pir Sultan Abdal dünyasının etkisini görmemiz gerekir, eğer bunu göremiyorsak eksik bir okuma yapmış oluruz. Bu yüzden, okullarını bitiren gençlerimizin, bu sosyal dünyaya girmeleri bu açıdan çok önemlidir. Biz Kemal Derin arkadaşımızın romanlarını okurken, aynı zamanda görünenin, arkasında yatan bu gerçeği de görüp hissedebilmeliyiz.”

Ne kadar doğru yazmış Rıza Aydın.

Romanın içlerine doğru yolculuğumuz devam edelim. Romanın kapağından aldığım hazı, malesef romanın bölüm başlarına serpiştirilmiş resimlerden alamadım. Renksiz, hiç bir özelliği olmayan siyah beyaz güneşi, ayı, suyu, ekmeği, havayı temsil eden sıradan resimler konulmuş. Kapağa gösterilen özen resimlere gösterilmemiş. O dönemi tasvir eden gravürler çok rahat kullanılabilinirdi örneğin. İkinci baskıda buna da ele almak gerekiyor. Hatta kendim insiyatif takınıp, arşivimde bulunan gravürlerden Kemal Beye bir demet mi sunsam?. Neden olmasın. Pekala olur.

Kemal Derin, ulvi sözler konusunda bir edebiyat ustası. Kitabı okuyanlar bana hak verecekler. Kitabın 97 sayfasında Börklüce lakabının nereden geldiği konusunda bir fikir ediniyoruz. Bu bilgi benim oldukça yeni. Bu bilginin yazarın hayal ürünü olup olmadığı konusunda bir bilgim yok.

Yazarımız 160 sayfada beni hayal kırıklığına uğratan tasvirinde şunları yazmakta: “Dede Sultan, `Endişeye gerek yok!` dedi. Sanki hepimizin gözlerinin içine aynı anda bakıyordu.`Hakk`dan bana nida geldi`dedi. Odadaki uğultu bıçak gibi kesiliverdi. Dede Sultan`a odaklanmıştık. Dede Sultan, Hakk`i kasdederek, `Bana, “Üç cenk olacak`dedi. Üç cenkte de muzafferiyet müjdeledi.” Bu satırları okuduğumda İslam peygamberi Muhammet`e gelen nidaları hatırladım başımı yana eğerek. Yarın yanağından gayri herşeyi paylaşan Dede Sultan, cenklerini yukarıya havale etmesini anlayamadım.

Oysa Dede Sultan`ın inancında her şey bu dünyaya dairdi. (sayfa 265)

Kitapların ışığına yolculuk yapmayı sevenlerin mutlaka okunması gereken bir roman.

Teşekkürler Kemal Derin. Eline yüreğine sağlık. Hü!

En kısa zamanda „Aşkın Hünkarı Hacı Bektaş Veli / Şehdiz’i“ de alıp okuyacağım

İlhami Yazgan / Köln

[email protected]