Mültecilik sorunu yüzlerce yıldır aynı nedenlerle ortaya çıkıyor. Bunlar 1- Savaşlar, 2- Açlık ve sefalet, 3- Devlet baskısı ve şiddeti.

Sırayla bakacak olursak:

1-) Sınıflı toplumlarla birlikte var olan ve en son Birinci ve İkinci Dünya Paylaşım savaşı, Orta ve Uzak Doğu gibi geri kalmış ülkelerde çıkartılan savaşlar sonucu milyonlarca insan can derdiyle daha güvenilir gelişmiş ülkelere göç etme ihtiyacı duyuyor.

2-) Faşizmin yönetimde olduğu kapitalist ülkelerde ve geri kalmış ülkelerdeki Monarşik yönetimler altında, ülke zenginliklerin bir avuç insanda toplanması sonucu yoksulluğun ve açlığın kitleselleşmesiyle insanlar, hangi inanç, düşünce ve gelenekten gelirse gelsin daha gelişmiş ülkelere daha iyi yaşamak için göç ediyorlar.

3-) Gelişmiş veya geri kalmış ülkelerde ki İktidar sahipleri, yönetimi ellerinde tutmak için kendilerine muhalif herkese(farklı inanç, düşünce veya etnik yapıdaki kişilere)karşı baskı ve şiddet uyguluyorlar. Özellikle aydınlar ve siyasi muhaliflerden oluşan daha az sayıdaki kişiler sosyal ve siyasi mücadelelerine devam edebilmek için gelişmiş Batı ülkelerine göç ediyorlar.

Mülteciliği besleyen bu üç gelişmenin ışığında Türkiye ve Almanya’da ki Mültecilik sorununa bakalım derim.

TÜRKİYE VE MÜLTECİLİK (TÜRKEI UND FLÜCHTLINGE)

Bugün en fazla mülteciyi barındıran ülkeler içerinde görülen Türkiye’nin bu durumunu özel olarak ele almakta fayda var. Türkiye bugün geri kalmış ülkeler statüsünden çıkıp gelişmekte olan ülkeler arasında yer almaya çalışmaktadır. Fakat tek kişi yönetim anlayışının sonuçları, özellikle de Kürtler üzerindeki baskı ve şiddet politikası, Kürt vatandaşları ve aydınları yaşanamaz bir konuma sokmuştur. Bugün Türkiye’den göç etmek zorunda kalanların büyük bir kısmını Kürtler oluşturmaktadır. Ayrıca Suriye ve Irak savaşının sonucu bu ülkeden milyonlarca insan geçici olarak Türkiye’ye gelmekte ve buradan Avrupa’ya geçiş için burasını sıçrama tahtası olarak kullanmaktadır. Türkiye yönetimi ise birçok nedenle bu mültecileri kabul ederek her alanda görüntüyü kurtarmak ve de bu yolla hem ekonomik hem de ideolojik-politik çıkarlar ummaktadır. Kısaca

- Türkiye Yönetimi, bu mülteci nüfusu Avrupa yönetimleri üzerinde şantaj aracı kullanarak onlardan para sızdırmak ve Avrupa ülkelerinin kendi anti demokratik uygulamalarına sessiz kalmasını sağlamak istemekte

- Suriye ve Iraktan gelen mülteciler içerisinden silahlı gruplar oluşturup Orta Doğu politikasında etkin olabilmek, özellikle de İŞİD, El Nüsra vb. terörist gruplarla olan ilişkisine doğal bir akış ve sosyallik vermek istemektedir

- Ülkeye gelen mültecilerin ideolojik yapısının İslami özellikler taşıması nedeniyle onlara vatandaşlık verip kitlesel tabanını genişletmeyi hedeflemektedir.

Tüm bunlar da gösteriyor ki iktidar, sosyal ve insani bir amaçtan ziyade egemenliğini kalıcı kılmak için mülteciliği kullanmak istemektedir.

Diğer yanda Almanya’nın mültecilik politikasına baktığımızda aksine tekçilik yerine sosyallik, kullanma yerine bütünleşme-uyum politikasının egemen olduğuna şahit oluyoruz. Fakat Almanya’nın mültecilik programının özünü oluşturan sosyal ve uyum politikasında kendiliğindencilik ve iş bilmemezlik belirleyici konumda. Dolayısıyla Neo-Nazilerin, Şovenist Almanların, Almanya Nasyonal Demokrat Partisi NPD’nin hızla gelişmesinde bu bilinçsizlik rol oynamaktadır. Eğer Alman Kapitalistleri NPD’yi alternatif bir güç olarak(Hitler’i ve Partisi gibi) ellerinin altında tutmak istiyorlarsa bir şey diyemem fakat tutmak istemiyorlarsa aşağıdaki öneri doğrultusunda mültecilik politikalarını düzenlemek zorundadırlar.

ALMANYA’DA MÜLTECİLİK (Flüchtlinge in Deutschland)

Almanya, Batı ülkeleri içerisinde en fazla mülteci kabul eden ve onlara sosyal hakları en geniş oranda sunan ülke konumunda! Fakat mültecilerle ilgili politikası gelecek için ciddi sorunları beraberinde taşıyor. Almanya’daki milliyetçi ve şovenist duyguların ve neo Nazi hareketlerin gelişiminde rol oynayan temel, mültecilerin geri ve kabul edilemez davranış biçimlerine karşı aynı kültürel düzeydeki Alman vatandaşlarının tepkisinden ibarettir. Bu sonuçtan esas olarak sorumlu olanlar Alman İktidarıdır. Çünkü bunun sebebini, mültecilerin topluma uyumu (entegrasyonu) konusunda yöneticilerin ellerindeki fırsatı değerlendiremeyip bunu harcamış olmalarında aramak gerekiyor.

Önerilerime geçmeden önce kısır imkânlarla yaptığım araştırma sonuçlarına bir bakalım derim:

- Almanya’ya gelenlerin büyük bir kısmını, ekonomik amaçlar taşıyan sahte mülteciler oluşturuyor.

- Gelenler arasında İslami kültürle eğitilmiş geri ve çağ dışı davranışları olanlar azınlıkta olsalar da potansiyel olarak asosyal ve protest davranış biçimleriyle risk ve uyumsuzlukta baş sırayı çekiyorlar.

- Ekonomik kazanç amaçlı gelenlerin getto yaşam biçimleri ve kültürlerini koruma içgüdüsü toplumsal uyumsuzlukta diğer önemli noktalardan biri.

Dolayısıyla yukardaki olumsuzluklara tepki, Alman halkı arasındaki şoven ve milliyetçi duyguları ve eylemliliği hızlandırıyor. Hâlbuki Alman hükümeti, var olan insani ve sosyal amaçlı mültecilik politikasını ilk başvuruyla birlikte düzenleyerek bu yakın tehlikenin önüne geçebilir.

Bu konuda önerimize geçmeden önce kamplar arası uyumsuzluk ve farklılıklar, digital ve merkezi olmayan bölgesel vb. uygulamalarla ilgili tespitlerimize bir göz atalım derim.

ALMANYA’DA Kİ MÜLTECİLİKLE İLGİLİ TESPİTLER:

Almanya’nın hemen hemen tüm eyaletlerinde kamplar mevcut. Bunların bir listesi elimizde yok! Genel olarak uygulamalar merkezi değil! Eyalet yasalarıyla hatta aynı eyalet içinde ki kamplar arasında bile farklılıklar olan uygulamalar var. Bulunduğum kamplardan çıkarttığım gözlemler şöyle:

1-)Bir eyalette şehre gidiş geliş yani ulaşım parasızken diğerinde paralı; birinde su bedava iken diğerinde paralı; yine bazı kamplar tamamen bilgisayar donanımlı olup mültecilerle ilişkiler veya onların sevk ve idaresi dijital ortamda çözümlenirken bazılarında işlemler manüel. Yine Restoran’da yemekler bazılarında kupanlar aracılığıyla verilirken bir diğeri bunu dijital olarak çözmüş durumda. Bazılarında aylık 135 EUR kişi başı verilirken bu bir diğerinde 120 EUR. Yine birinde ayrıca elbise parası verilirken bir diğerinde böyle bir uygulama yok vb. vb. farklı uygulamalar mevcut.

2-)Kamplarda (özellikle kadın) memurlar duyarlı ve demokrat davranış içindeler. İşlemler bazı yerlerde daha hızlı başka bir yerde de daha yavaş yürüyor. Memurların tam bir sorumluluk içinde olduğu yönde kesin belirtiler yok! Fakat engellilere, yaşlılara, siyahilere karşı daha duyarlı ve aydınlara, yazarlara karşı büyük bir saygı içinde oldukları söylenebilir. Ama az da olsa şovenistlere rastlanıyor.

3-) Çalışma saatleri sabahın 0.5.30 ile 06.00 arasında başlıyor. İş bitimi ise genellikle 14.30-15.30 arası.

4-) Çocukların okul eğitimiyle ilgili ciddi bir girişim ve organizasyon gözlenmiş değil.

5-) Cumartesi ve Pazar günü kampta sağlık hizmeti yok! Nöbetçi sistemi yok! (en azından bulunduğum iki kampta durum buydu)

6-) Sosyal buluşma vb. alanlar, alış-veriş yerleri kapasite olarak sınırlı! Alanlar dar, sunumlar sınırlı Vb.

7-) En önemli eksikliklerden biri de, cumartesi Pazar günleri Sosyal memurların olmaması. Mülteciler sorunlarını güvenlik memurlarıyla(security) çözmeye çalışıyorlar.

8-) Kampta mülteciler arasında az sayıda da olsa uyuşturucu kullanımı, kavga ve şiddet var. Ölüm olayları bile yaşanmakta. Her türlü gayri meşru yaşam mevcut!

9-) Bulunduğum kampın blok binalarında tuvaletler kadın ve erkek olarak ayrılmış değil. Temizlik için gerekli sterilize ortam(her gün temizlik yapılarak bu sorun giderilmeye çalışılıyor) yok: taharetlenme sistemi Almanya’da kullanılmıyor. Sadece yeni yapılan konteynırlarda bu sistem kurulmuş bulunuyor fakat buralarda da pisuar sistemi yok.

10-) İnternet kullanımı için Wi fi sistemi dışarıya kurulmuş bulunuyor. Kamp sakinleri internet için kışta kıyamette dışarda kullanım yapmaktadır.

11-) Kamplarda tuvalet, mutfak vb. müştemilatların insani koşullar içinde kullanımı için yeterli donanımlar mevcut değil. Örneğin banyolarda giysilerin asılacağı yerler olmadığı gibi farklı duş sistemleri, insani banyo koşullarının olmadığını gösteriyor. Yine Çelik konstrüksiyon tipi yapılarda tuvaletler-banyolarla mutfakların üst tarafları birbirlerine koku ve pis havanın geçişine imkân verecek şekilde inşa edilmiş.

12- Ayrıca mültecilerin ülkeye kabulünde izlenen bazı politikalar da, bu sorunların çözümüne değil sorunların daha da artmasına neden oluyor. Örneğin insanlardan, aranma, tutuklanma ve ya hüküm almışlığına dair belge isteniyor. Bunlar çok normal olmasına rağmen çoğu insan bu belgelere sahte yollardan ulaşmaya çalışarak hem görevlileri gereksiz şekilde meşgul ediyorlar hem de bu belgeleri bulmaya çalışan mülteciler daha baştan sahteci bir uğraşın içine itilmiş oluyorlar.

ÖNERİLER

1- Almanya Yönetimi, mülteci konusunda hem en çok kişiyi kabul etme, hem de en geniş ekonomik-sosyal şartları yaratma konusunda diğer ülkelere göre ileri durumunda. Fakat hantal ve merkezi olmayan bir işleyiş görünümü veriyor!

Bu nedenle DİJİTAL VE MERKEZİ bir sisteme acilen geçmelidir.

2- Binlerce mülteci aylarca kamplarda yasa gereği bekletilmektedir. Bu kişilerin kamplarda kaldıkları süre içerisinde mesleki, sanatsal ve sosyal bilgilerine ve birikimlerine bağlı olarak ekonomik, sosyal etkinlik ve projelerde istihdamı düşünülmemektedir. 2012 yılında Almanya’da ulusal düzeyde, 2014 yılında da bulunduğumuz Saksonya-Anhalt Eyaletinde çıkan Tanınma Kanunuyla her ne kadar mülteciler meslek lisansları ve becerilerini tanıtma hakkına sahip olmuş iseler de, bu yasa, mültecilerin kamp hayatı boyunca uygulanmamakta ve onların Alman toplumuna uyumu için bu ön hazırlık fırsatı heba edilmektedir. Kamptan ayrılan(hatta kampta bulundukları süre içerisinde) mültecilerin ezici bir çoğunluğu kendi yerel, ulusal çevreleri içine(GETTO’LARA) girerek onların yönlendirmesiyle hareket etmekte ve Tanınma Kanunundan yararlanma yoluna pek gitmemektedir. Örneğin Türkiye’den gelenler mesleğinden daha ziyade para getiren DÖNER vb. geleneksel iş alanlarında çalışarak içinde yaşadıkları Alman toplumuyla uyum için gerekli olan ortak meslek ve kültürel işbirliklerinden kaçınmaktadırlar. Hâlbuki kamp hayatı boyunca Alman Yöneticilerin denetimi ve sorumluluğunda olan binlerce mültecinin toplumsal uyumu için gerekli fırsat yani mesleki birikimlerine uygun kamp veya kamp dışında istihdamı kaçırılmış olmaktadır.

Bu açıdan mülteciler, ekonomik, sosyal ve siyasi uyum için MESLEKİ VE KÜLTÜREL BİRİKİMLERİ DOĞRULTUSUNDA istihdam edilmelidir. Bu politikanın Şovenizmin ve ırkçılığın gelişimine karşı bulunmuş en iyi yol ve yöntem olduğunu düşünüyorum. Bunun yararlarına kısaca da olsa bir göz atalım:

a-) Dil kursuna giden mülteci ders boyunca edindiği bilgileri kurstan çıktıktan sonra uygulama alanı bulamamakta veya sınırlı aralıklarla bu imkâna kavuşmaktadır. Dolayısıyla kursta edindiği bilgiler ezber düzeyinde kalmaktadır. Fakat mülteciler, dil kursunda edindikleri dil bilgilerini pratik içinde örneğin aşçı veya bulaşıkçı olarak yemekhanede,

marangoz olarak barakaların yapımında, fırında, çiftçilikte, tiyatro grubunu kurarken, büro veya tamir işlerinde vb. alanlardaki çalışma yerlerinde Alman vatandaşlarıyla yüz yüze gelerek ve de ezbere dayanmayan uygulamalı dil öğrenme işini görülmemiş bir hızla ve düzgünlükte başarmış olacaklardır.

b-) Daha da önemlisi; Alman yurttaşlarıyla olan bu mesleki, sosyal ve kültürel bağlar onların bu topluma uyumu için bir ön hazırlık ve kurs niteliğinde bulunmaz kıymette bir çalışma olacaktır. Yani bulundukları ülke insanlarıyla çalışma içinde bulunarak onlarla uyum için gerekli davranış biçimlerini, kültürel zenginlikleri öğrenip gettolaşma, protest gibi aykırı sosyal biçimler yerine toplumsallaşma da önemli ilerlemeler yapabileceklerdir. Mültecilerin uyum sağlayıp sağlamadıkları bu süreç içinde yetkililer tarafından daha iyi gözlenmiş olacak ve onlarla ilgili doğru kararların oluşması daha da kolay ve sağlıklı olacaktır. Kararın oluşmasında Alman vatandaşlarının kanaatleri yönlendirici olacaktır.

c-) Yine; mültecilerin çalışma içine sokulmaları enerjilerini ülkenin gelişiminde kullanmaları hem ekonomik olarak ciddi bir artı hem de toplumda oluşacak olan şoven ve milliyetçi duyguların gelişmesinin önünde önemli bir sigorta görevi olacaktır. Bu ilişkiler ağı ister istemez farklı toplumdan insanlar arasındaki buzları eritecek ve hoşgörü, empati vb. olumlu duyguları besleyecektir. Bu da, Alman toplumu içinde hızla gelişen ırkçı ayrımcı düşünce ve davranışların giderilmesinde önemli bir göreve hizmet edecektir.

İstihdam alanları aşağıdaki kategori ve mesleklere göre olabilir:

d-) EKONOMİK OLARAK:

MARANGOZLUK, ELEKTRİK, ELETRONİK, MAKİNE VB. AKSAMLARIN KULLANIMI VE TAMİRİ, İNŞAAT İŞLERİ, TEMİZLİK İŞLERİ, KONFEKSİYON, AÇŞILIK, PEYZACCILIK, BERBERLİK VE KUAFÖRCÜLÜK, FIRINCI, KAYNAKCI, ÜTÜCÜ, BÜRO İŞLERİ, TAMİRCİ, KÖPEK EĞİTİCİSİ, KORUMA GÖREVLİSİ, SPOR ÖĞRETMENİ, HUKUKCU, BİLGİSAYAR PROGRAMCISI-MÜHENDİSİ, AYAKKABI TAMİRCİSİ, ARABA YIKAYICISI, ARAŞTIRMACI VB.

e-)SOSYAL VE KÜLTÜREL OLARAK:

KARMA SPOR TAKIMLARI VE KARŞILAŞMALAR, BECERİ VE SANAT ÇALIŞMALARI(TİYATRO, FİLM, PLASTİK SANATLAR, RESİM, MÜZİK VB.), SAĞLIK HİZMETİ İÇİN NÖBETÇİ-ACİL SİSTEMİNİN KURULMASI (BU KONUDA EĞİTİMİ VARSA MÜLTECİLERİN DE ÇALIŞTIRILMASI), YEREL KÜLTÜR ALIŞ VERİŞİ İÇİN EĞİTİM, ÇEVRE HALKIYLA KAYNAŞMAK İÇİN TOPLANTILAR VE SOSYAL DESTEK, MÜLTECİLER ARASI DAYANIŞMA BİRLİKLERİ VEYA SÖZCÜLÜĞÜNÜN KURULMASI VB.

f-) SİYASİ OLARAK

ÜLKE DÜZEYİNDE MÜLTECİ SORUNUYLA İLGİLİ MÜLTECİLERİN TOPLANTI VE DİĞER PLATFORMLARA KATILIMININ SAĞLANMASI, İDARENİN GÖZETİMİNDE TEŞVİK EDİLMELİDİR.

3- Mültecilerin dünya üzerinde binlerce yıldır yaşadıkları acılar, son yüzyılda teknolojinin olağanüstü yok etme kapasitesine bağlı olarak evrensel ve bölgesel savaşlarla inanılmaz boyutlara ulaşmıştır. Yaşanan tüm bu vb. acıları mültecilik açısından ele alıp insanlığı uyarmak ve bu insani-sosyal görevi yerine getirmek için elimizdeki gelişmiş teknolojiyi kullanarak evrensel bilgi ağına katkı sunmak sanırım biz aydınların öncelikli görevi olmalıdır. Bu açıdan mültecilikle ilgili tamamen yaşanmışlıklardan alınmış hikâyelerden oluşan bir SENARYO-FİLM çalışması yaparak bu sorunu dünya kamuoyuna duyurmak sanırım çağımıza en uygun adım olacaktır.

12.03. 2018