Yeneroğlu yaptığı açıklamada, “DİTİB imamlarına yönelik baskınları şiddetle kınıyorum. Hukuki açıdan bir dayanağı olmayan bir ajanlık ithamı kisvesi altında Almanya’da en fazla üyeye sahip bir İslami cemaate yönelik emsali görülmemiş bir yıldırma politikası uygulanmaktadır. Almanya Federal Adalet Bakanı Heiko Maas’ın konuya dair açıklamaları, bu baskınların arkasında yatan siyasi motivasyonu çok açık bir biçimde ortaya koymaktadır.” dedi.

Yeneroğlu sözlerine şöyle devam etti:

“DİTİB imamlarının evlerinde yapılan aramalar her türlü mesnetten yoksundur. Bu aramalar sözde ‘ajanlık’ ithamlarının bir dinî cemaati yıldırma aracı olarak kullanıldığını çok açık bir şekilde ortaya koymaktadır. Siyasi motivasyona dayanan bu tarz girişimlerle hedeflenen şey, DİTİB’in köşeye sıkıştırılması, kendi kaderini tayin hakkının elinden alınması ve Türkiye’den bütünüyle koparılmasıdır. Din özgürlüğüne yönelik bu ölçüsüz müdahaleler 19. yüzyıl sonlarındaki kültür savaşlarını ve Bismarck’ın Katolik din adamlarına yönelik müdahalelerini hatırlatmaktadır.

Federal Adalet Bakanı Heiko Maas’ın ifadeleri bu tartışmadaki mevcut histeriye ve siyasi hesaplara işaret etmektedir. Maas, ültimatom verir bir tonla ‘DİTİB’in Türkiye’de Diyanet’le yakın bir bağı ön gören tüzüğünü değiştirmesini talep etmiştir. Maas’ın bir dinî cemaatin tüzüğüne, yani doğrudan bir dinî cemaatin içişlerine hangi hukuki düzleme dayanarak müdahale edebildiği merak konusudur. Maas bu müdahalesindeki tutarsızlığı kamuoyuna açıklamak zorundadır.

Bunun yanında Federal Savcılığın soruşturma başladıktan ancak haftalar sonra yaptığı ev baskınları anlaşılır değildir. Bu garip ve şüpheli müdahalenin soruşturma açısından gerekli olmadığı, hukuki değil, siyasi bir motivasyona sahip olduğu burada da kendisini göstermektedir. Bu siyasi hesap herhalde Almanya Şansölyesi Angela Merkel’in Türkiye ziyareti öncesinde gündemin etkilenmemesi için ayarlanmış bir zamanlamanın ürünüdür.

Almanya, İslam’ın ülkeye kurumsal açıdan entegrasyonunu sağlamak amacıyla üniversitelerde yüksekokul kurulması gibi girişimlerde bulunmaktadır. Bu girişimlerin yalnızca Müslüman topluluğu temsil eden İslami cemaatlerle başarılı olabileceği gerçeği Alman siyaseti içerisinde yer alan kimilerince görmezden gelinmektedir. Bunun da ötesinde Almanya İslami cemaatler üzerindeki etkisini ajanlık ithamları gibi meşru olmayan araçlarla arttırmaya çalışmakta ve Türkiye kökenli Müslüman cemaatin tarihsel ve toplumsal açıdan Türkiye ile mevcut olan köklü ilişkilerini siyasi hesaplarla ‘skandal’ hâline getirmektedir.

DİTİB on yıllardır çok önemli çalışmalar gerçekleştiren değerli bir kurumdur. Bununla birlikte DİTİB’in Türkiye ile özellikle Diyanet üzerinden kurduğu teolojik anlamdaki bağlılığının ne kadar kıymetli ve gerekli olduğu Alman siyasetinin de malumu olmalıdır. Bu bağ şükran ve takdirle karşılanacağına, DİTİB’in hukuki baskılarla köşeye sıkıştırılmaya çalışılması kabul edilemez.”