Dr. Nick Brauns, Alman devletinin 70’lerden bu yana ülkücülere, Türk devletiyle aynı gerekçe ile, yani ‘toplumsal muhalefeti bastırmak için’ destek olduğunu söyledi ve bunun somut örneklerini verdi.  


AKP’nin hükümet olduğu 2001’den bu yana Almanya’daki Türk ırkçılığında nasıl bir değişim oldu?


Büyük değişim... Aslında giderek AKP içinde doğru eriyen bir MHP tayfası var. AKP, başlangıçta Türkiye’de olduğu gibi Almanya’da da kendisini liberallere, hatta solculara dayanan reformist bir parti olarak pazarladı. Onun karşısında “Bozkurtlar”, sert milliyetçi olarak görülüyordu. Ama şimdi, geçen yazdan bu yana bu iki tayfanın birbirine sarılmasını görüyoruz.



Ülkücü tayfa, Almanya’da daha önceden beri vardı. AKP’nin de her zaman faşist bir kolu vardı ama bunların çoğu oportünistti. Daha önce MHP içinde bir şekilde yer almış ya da Türk Federasyonu içinde iş gören insanlardı. Ama AKP’nin yeni güçlü parti olduğunu, hatta MHP’nin parlamentoya bile giremeyebileceğini görünce, onlar da direksiyonu tam AKP’ye kırdı. Bu süreç, Erdoğan’ın BBP gençliğini kazanmasıyla başladı. BBP’li “Alperen” gençler, Cumhurbaşkanlığı Seçimleri sürecinde CHP ve MHP’nin ortak adayı Ekmeleddin’i değil, Erdoğan’ı destekledi.

Solculara saldırmış, Hristiyanları öldürmüş yüzlerce militan MHP’li faşist, taraf değiştirerek Erdoğan’ı desteklemeye başladı. Burada gördüğümüz şey, parlamenter sistemlerde olmayacak bir şekilde, Erdoğan’ın direkt faşistleri, onların görüş ve metotlarını AKP’ye transfer etmesi durumudur. HDP ve diğer muhalif kesimler de böylece korkutulmaya çalışıldı. Hatta CHP üyelerine bile doğrudan fiziki saldırıları oldu. 



Bu süreci şimdi Almanya’da da yaşamaya başlıyoruz. Burada da milliyetçi, İslamcı faşistlerin giderek daha fazla Erdoğan’ın buyruğuna girdiğini görüyoruz. Yaptıkları eylemlere de baktığımız zaman "sol kanattan" Perinçek’in Atatürk posterli taraftarlarını, sağdan ülkücüleri ve dincileri; ama en çok da AKP’lileri, onların yurtdışı örgütlerini görüyoruz.


Bağımsız Vatan Aşıkları, Avrupa Türk Komitesi gibi isimlerde bir dizi örgüt... Bunlar ne zaman kuruldu, hangi ara büyüdü ve yüzlerce kişinin katıldığı eylemler yapmaya başladı?


Evet, tam da bunu sormalıyız. Bir-iki hafta önce bile kimse bunları bilmiyordu! Kendilerinin iddiası şu: “Biz AKP, CHP, MHP ve hatta komünistlerden oluşan Sünni, Alevi, Türk ve Kürt vatanseverler olarak vatanımız için endişeli olduğumuz için bir araya geldik.”



Bunlara yakından baktığımız zaman sadece şehirlerde eylem düzenlemekle kalmadıklarını görüyoruz: Mesela internet sitelerinde, “Eğer Türk’sen ve işsizsen bize gel, ev sorunun varsa bize gel, hukuksal problemin varsa sana avukat vereceğiz, Alman Gençlik Ofisi çocuğunu elinden alıyorsa sana yardım edeceğiz” gibi ilanlar var. Sadece bir grup vatansever olsalardı, bunların hepsini yapamazlardı. Yalnız bu bile arkalarında güçlü bir yapının olduğunu gösteriyor. 


Tahminimce burada milliyetçi bir birliktelik var. Bir tarafta AKP ve MHP, diğer tarafta Perinçek’in TGB’si -komünistler var derken de onları kast ediyorlar- ve Milli Görüş ile BBP kitlesi. Şimdiye kadar temel olarak AKP’nin lobi örgütü Avrupa Türk Demokratlar Birliği (UETD) vardı; Milli Görüş’ün kendi yapıları vardı. Ama şimdi Erdoğan, kendini Türk lideri olarak tanıttıkça, Almanya’da da bütün Türk milliyetçilerini bir arada tutacak tek ve büyük bir lobi örgütü çalışmaları da artıyor. Bana göre bunun arkasında Türk milli istihbarat örgütü MİT var. Kitleleri mobilize eden örgüt olarak Diyanet İşleri Türk İslam Birliği (DİTİB) öne çıkıyor; ama aslında genel olarak AKP’nin ortada, ulusalcı Kemalistlerin solda, MHP’nin sağda durduğu, bunun yanında mafyavari örgütlerin de olduğu bir birlikten söz edebiliriz.


Şuna iyi bakmalıyız: Eylemlere çağrı yapanlar, kitleleri mobilize edenler kimler? Mesela Turkos Derneği gibi bir şey var, bunlar ülkücülerin motorsiklet kulübü, eylemlerin güvenliğini sağlıyorlar. Stuttgart’ta Osmanlı Germanien diye motorsuz bir motor kulübü var yine. Kendilerine boks kulübü diyorlar ama aslında Türk Hells Angels üyeleri. Şimdiye kadar bir iki eylem için güvenlik olarak çalışmaktan başka hiçbir şekilde aktif olmayan bu grup, şimdi Stuttgart’ta aktif çalışıp Türk ırkçılarının yaptığı eylemlere katılım çağrısı yapıyor. Üyeleri, dövüş sporcuları. Daha önce Almanya’da yakalanan Erdoğan’ın danışmanı ve istihbaratçısı Muhammed Taha Gergerlioğlu, Erdoğan karşıtı bir eyleme yüzlerce “güvenlik görevlisi” göndereceğini söylemişti. ABD’de Erdoğan’ın korumalarının aktivist ve gazetecilere saldırısını, Ekvador’da kameralar önünde Erdoğan karşıtlarına şiddet uygulayan korumaları görünce, bunların nasıl insanlar olduklarını da anlayabiliyoruz.


Bunların örgütlenmesinde Almanya’nın rolü, etkisi ne? Tarihte Alman politikacıların Türk milliyetçilerine verdiği destekler de var, biliyoruz...


1970’lerde Türkiye’de iç savaş gibi bir durum vardı. Türkiye’deki NATO Gladyosu, bir askeri darbenin zeminini hazırlamak için MHP’lileri örgütledi. Aynı süreçte Almanya’da da Türk faşistleri örgütlendirildi. Almanya’nın gizli istihbaratı, 1970’lerde Türk faşistlerinin Almanya’da örgütlenmesinde ön ayak oldu. O zamanlar Alman istihbaratı üyesi olan Eckhardt Kannapin ile CDU’nun meclis üyeleri, bizzat destek verdiler. 70’lerin sonunda Alman istihbaratının Türkiye uzmanı, Türk Federasyonu’nun miting yapacağı yeri bizzat temin etti. Bu uzman, yine paravan bir Türk Enstitüsü kurdurarak orada ülkücü liderler için resmi çalışma yerleri yarattı, ki onlar vize sorunu yaşamasın, rahat girip çıksın...


Peki ama neden böyle bir şey yaptı?


O tarihlerde Türk işçiler arasında radikal bir örgütlenme, sendikalaşma vardı. 60’ların sonunda Doğu’daki fabrikalarda çok büyük işçi grevleri oldu. O zamanlar, mesela Bild gazetesi, “Ford fabrikasında Türk terörü” diye manşetler atıyordu. Türk işçiler, sınıf bilinciyle hareket ediyordu. NATO’nun Türkiye’de milliyetçileri örgütlemesiyle aynı sebepten dolayı, burada da Almanya Türk milliyetçilerini örgütlendirdi ve sol örgütlenmeye, sendikalara karşı kullanıldı. Ülkücüler burada düzenli olarak işçi yurtlarına saldırarak solcuları korkutmaya çalıştı. Otobüs duraklarında Hürriyet gibi gazeteleri okuyanlara bile saldırdılar. Yani ülkücüler burada da işçi bilinciyle hareket edenlere, sendikalara, mücadelecilere karşı denge sağlayacak bir güç olarak örgütlendirildi.


Sonra, 1978’de Bavyera Eyaleti’nden CSU Başkanı Franz Josef Strauss ve MHP Genel Başkanı Alparslan Türkeş arasında bir görüşme oldu. İkisi de oldukça yakın fikirler taşıyordu; ikisi için de ortak tehdit komünizmdi. Josef Strauss, Türkeş‘e ülkücülerin Almanya’da her zaman uygun bir psikolojik ortam bulması için çaba sarf edeceğini söyledi.


Türk faşistleri o günden bu yana Alman kurumlarında ne kadar var oldu? Mesela Almanya’nın Kürt politikasına ne derecede etkide bulunabiliyorlar?


Türk Federasyonu, 1990’ların ortasında üyelerine Alman partilerine üye olma çağrısı yaptı. O zamanlar CDU Türklere çok güvenmediği için oraya giremediler; ama Yeşiller ve SPD’ye girebildiler. Çünkü Yeşiller ve SPD göçmenlere daha yakın duruyordu ve onların hakları için daha fazla çalışıyordu. Bu dönemden itibaren Türk milliyetçileri Alman enstitülerinde hızlı bir şekilde ilerlemeye başladı. SPD, Yeşiller ve giderek artacak şekilde CDU’da da... Yerel yönetimlerde, belediye meclislerinde, göçmen meclislerinde, her yerde ülkücüleri görebiliyorsunuz. Ama tabii onların bu kurumlardaki gücünü olduğundan daha fazla da görmemeliyiz. Alman devletinin Kürt karşıtı bir politika yapması, Türkiye’yle yaptığı pazarlıklar ve ilişkilerinden kaynaklanıyor; yoksa bunun CDU veya başka bir partideki ülkücü meclis üyeleriyle çok fazla ilgisi yok. CDU üyesi tek bir Türk bile olmasaydı, yine de PKK yasağı olurdu. Almanya’nın Kürt karşıtı politikası, doğrudan Türkiye’yle ilişkileriyle ilgili...


Türk ırkçılarının ilgilendiği şey, derneklerini güvene almak, devletten destek almak... Onlar derneklerini kültür, spor dernekleri olarak tanıtıyor, belediyelerden para almaya çalışıyor. Kendilerini entegre ediyorlar; ama topluma değil, devlete entegre... Böylece devletten koruma almış oluyorlar ve Türk devleti için lobi yapıyorlar. Mesela diyelim ki bir belediyede Ermeni Soykırımı’yla ilgili etkinlik olacak; onlar o etkinliği engellemeye çalışıyor. Alman politikasına bu çalışmanın etkisi yok; sadece kendi kurumlarına...


Peki Almanya’daki ırkçılık karşıtı, antifaşist hareketlerin Türk faşizmine karşı tutumunu nasıl görüyorsunuz?


Şöyle söyleyeyim: Konuyla ilgili halen çok az bilinçlenme var ama daha önceye göre iyi. Bunu biraz da bana konuyla ilgili konuşmam için gelen davetlerin son zamanlarda artmasından anlıyorum.


Gördüğüm kadarıyla insanlar, Türk faşizminin bir tehlike olduğunu anlıyor ama ona karşı ne yapacaklarını bilmiyorlar. Bunu sık sık bana da soruyorlar: Onlara karşı ne yapmalıyız?

Almanya’daki ırkçılık karşıtları, antifaşistler, klasik Alman neonazilerine karşı eylemlere alışmış. Neonazilerin öyle çok büyük tabanları yok; belki sadece biraz Sachsen’da, Magdeburg’da varlar. Hep şöyle oluyor: Halk desteği olmayan Naziler bir yerde yürüyor, sol bunu bloke etmeye çalışıyor, fotoğraflarını internette yayıyor filan... Bu, klasik bir AntiFa eylemi... 


Ama Türk ırkçıları için durum şöyle: Onlar yılda kamuoyunun haberdar olacağı belki bir iki etkinlik yapıyor ya da yapmıyor. Alman halkının yaptıkları diğer bir sürü etkinlikten hiç haberi olmuyor. Çünkü Türk ırkçıları, dışarıda takım elbiseli, kibar, saygılı insanlar olarak gösteriyorlar kendilerini. Ama bir araya geldiklerinde Kürtlere, Ermenilere karşı nefret yayan sözler söylüyorlar. Ama buralar, Alman kamuoyunun çok rahat erişemeyeceği yerler.


Bir örnek vermem gerekirse... Eylül’de ülkücüler üzerine SO36 isimli bir barda HDP’li bir arkadaşla birlikte sunum yaptık. Bu bar, ülkücülerin camisinin hemen bitişiğinde. Oradaki solcuların hiçbiri, burada, solun kalbi olan Kreuzberg’te faşistlerin bir merkezi olduğunu bile bilmiyordu. Hepsi sadece kapının önünde neden 20 tane polis arabası olduğunu merak ediyordu. Diğer taraftan ülkücüler de bitişiklerinde ülkücü karşıtı bir etkinlik olduğunu bilmiyordu. Bunun nedeni, sahiden de iki tane paralel toplum olması ve bunların birbirleriyle çok ilişkilenmemesi... NPD eylem yapsa antifaşistlerin hemen haberi oluyor; ama Türk faşistleri yapınca haberi olmuyor.


Başka bir örnek... AntiFa’lar bir yerde bir Nazi yerinin olduğunu öğrendiklerinde pencerelerine taş atıyor, onlara karşı eylemler yapıyor, bunu yaparak onları püskürtüyor. Ama bunun aynısını Türk ırkçılarına yaptıklarında biliyorlar ki bıçakların çekileceği bir kavgaya yol açacak, yaşamı tehdit eden bir durum oluşacak. Birkaç Nazi ya da NPD’li dükkanının penceresini kırmaya benzemiyor. Şunu unutmamalıyız ki, Türk ırkçılarının bir sürü illegal yapılanması, mafyaları var. Eğer onlar rahatsız edildiklerini, işlerinin engellendiğini görürse, AntiFacıları direkt öldürebilirler. Bu farkı görmek lazım.


Bir de şöyle bir durum var: Genç bir Nazi’nin ailesi Nazi değildir, birkaç farklı durum haricinde... Ülkücüler ise ırkçılığı direkt ailesinden almıştır ve bundan başka hiçbir şey de öğrenmemiştir. Köyün hepsi sadece ülkücü; sadece onların gazetesini okuyorsun. Alman Nazi’yi korkutuyorsun, o da kamu içinde Nazi değil iyi vatandaş oluyor; ama Türk faşistleriyle ilgili durumda, aileyi kazanmak zorundasın. Bence insanlar sağcı ya da faşist doğmuyor, başka bir şey bilmedikleri için öyle oluyor.


Son zamanlarda Alman medyası da Türk ırkçılığından daha fazla bahseder oldu. Neden?


Mutlaka farklı sebepleri vardır. Birincisi, yavaş yavaş demokrat gazeteciler uyanıyor. Kısa süre öncesine kadar göçmenlerin arasında da Naziler olabileceğini düşünmüyorlardı. Şimdi uyandılar. Diğer taraftan, şu anda Almanya’da göçmenlere karşı bir durum var. Slefiler gibi radikal göçmen örgütlerine karşı olan ilgi ve gelişen olaylar... Mülteci kriziyle birlikte de Alman toplumunda giderek şu soru sorulmaya başlandı: Bize gelenler kimler? Kim bunlar? Sadece fakir göçmenler mi, yoksa aralarında teröristler, milliyetçiler, Alman toplumu için tehlike oluşturacak insanlar da mı var?


Daha önce Alman toplumunun çoğu için yabancı örgütlerin ne yaptığı çok önemli değildi. Kimse Alman partilerine üye olan yabancıların kim olduğunu da merak etmiyordu. Almanca konuşunca da zaten genellikle partilerin duymak istediklerini söylüyorlardı. Türkçe konuştuklarında ne söyledikleriniyse Almanlar görmezden geliyordu. Sonuçta Alman partilerinin daha çok önemsediği, göçmenlerden ne kadar oy alacakları... Ama şimdi olan biten her şeyin ardında mülteciler görülüyor. Alman toplumu, hangi göçmen grubunun hangi fikri savunduğuna, politik görüşünün ne olduğuna daha fazla ilgi göstermeye başladı. Bundan dolayı da şimdi IŞİD’le birlikte Türk faşistlerine de bakıyorlar.


Peki, son olarak, Kürtler ve Almanya solu Türk ırkçılığına karşı nasıl hareket etmeli sizce?


Burada üçüncü jenerasyondan olmalarına rağmen sadece göçmen çocukları oldukları için binbir ayrımcılığa uğrayanlara ülkücüler hemen yanaşıp, “Sen okulda kötü not alıyorsun, çünkü Müslüman’sın”, “Ev bulamıyorsun, çünkü Türk’sün”, “Halbuki sen büyük bir ulusun evladısın” gibi şeyler söylüyorlar ve eninde sonunda o genci bir şey yapıyorlar. Bu aslında anlaşılabilir bir psikolojik reaksiyondur. Bunu önlemek için çok farklı bir uyum politikasına ihtiyacımız var. Bu insanların da aynen beyaz Almanlar gibi eşit haklardan faydalanması lazım. Böylece ülkücülerin propagandasının önüne geçmiş oluruz.


Beyaz bir Alman’ın 16 yaşındaki bir Türk’e sırf ülkücü diye tokat atması, çok negatif bir etki yapar. Ben Nazi karşıtı bir eylemde hemen yanımda Türk ırkçılarının sembolünü taşıyan bir Türk görmüştüm. Ona taşıdığı sembolün Nazilerinkiyle aynı olduğunu, Türkeş’in büyük bir Hitler hayranı olduğunu söylemiştim, uzun uzun konuşmuştuk. Genç birine tokat vurmak, hiçbir şeyi değiştirmeyecek; ona bu ırkçı sembollerden kurtulması için köprü olabilmemiz ama bu sembolleri taşıdığı sürece de birlikte yapabileceğimiz hiçbir şey olmadığını söylememiz lazım.


Yaptığım sunumlarda AntiFa aktivistleri “Ne yapabiliriz” sorusunu sıkça soruyor. Ben de onlara, “Gidin Türk ve Kürt antifaşistleriyle birlikte oturun, onlardan Türk faşistlerinin zararsız görünen derneklerinin yerlerini, ne yaptıklarını öğrenin, sonra hep birlikte onlara karşı ne yapılabileceğine karar verebilirsiniz” diyorum. Mesela onların yaptığı eylemler bloke edilebilir ya da Kürt dernekleri için gerektiğinde koruma önlemleri alınabilir. Geçenlerde HDP standı, bürosu saldırıya uğradı. Böyle durumlarda HDP’nin Alman destekleyicileri, Sol Parti, Yeşiller, MLPD gibi partilerin üyeleri destek amacıyla HDP standında aktif olarak çalışabilirdi. Böyle bir şey Türk ırkçılarını korkuturdu; çünkü standın arkasında sarışın Almanları da görünce bir daha taş ve şişe fırlatma cesareti göstermeyebilirlerdi.


Burada önemli olan, aktif şekilde müdahale etmek. Bunun için bir enternasyonal AntiFa gençlik örgütüne ihtiyacımız var. Ortak bir antifaşist harekete ihtiyacımız var. Alman Nazileri yürüdüğünde onlara karşı sadece Almanlar yürümemeli, Kürtler, Türkler, Araplar ve diğer bütün göçmenler de yürümeli. Aynı şekilde Türk ırkçıları da yürüdüğünde ortak bir müdahale yapılmalı. Bunun yanı sıra Türk ırkçılarının bütün yapıları deşifre edilmeli, artık belediyelerden destek alamayacak duruma getirilmeli, sokak festivallerinde döner standı açmak için bile izin alamayacak duruma sokulmalı. (Fehmi Katar-Berlin/ Yeni Özgür Politika)