24 Haziran seçimlerini yerinde gözlemleyen uluslararası resmi heyet üyesi ve Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi (AKPM) Türkiye raportörü Estonyalı sosyal demokrat parlamenter Marianne Mikko, DW’ye konuştu.

Mikko, seçim günü en çok seçim bürolarındaki polis varlığını çarpıcı bulduğunu söyledi. Seçime katılımın yüksek olmasını demokrasi açısından olumlu değerlendiren Mikko, Türkiye’nin Rusya ve Azerbaycan rejimlerinden farklı olduğunu dile getirdi. Yeni yönetimin öncelikli olarak OHAL’i kaldırmasını ve siyasi tutukluları serbest bırakmasını beklediklerini belirtti.

AKPM Nisan 2017’de kabul ettiği bir kararla demokrasi, insan hakları ve hukukun üstünlüğü alanlarında Avrupa Konseyi üyeliğinden kaynaklanan yükümlülüklerini yerine getiremez hale geldiği gerekçesiyle Türkiye’yi denetim mekanizmasına dahil etmişti. Bu denetim mekanizmasından çıkmayan bir ülke “liberal ve işleyen bir demokrasi” olarak kabul görmüyor. AKPM'nin bu kararı AB için de referans belge olma özelliğine sahip.

DW: Türkiye’deki seçimleri AGİT ve AKPM (Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi) heyetleriyle beraber yerinde gözlemlediniz. İlk izlenimleriniz?

Marianne Mikko: Seçim gözlem misyonumuz güzel geçti. AKPM olarak değişik siyasi gruplardan 35 parlamenterle yerinde gözlemledik. Türk hükümeti ve görüştüğümüz tüm Türklerle uyum içinde çalıştık. Bizlere çok yardımcı oldular. Ben şahsen Diyarbakır’daydım. Benim için önemli bir deneyim oldu.

Seçim günü nasıl geçti?

Mikko: Seçim bürolarında aşırı sayıda polis vardı. Bu eşine ender rastlanır bir durum. Seçim günü polis kuvvetleri ile demokrasinin görsel açıdan bu kadar iç içe yer almasının, dış dünya ve aynı zamanda da Türk toplumu için iyi bir işaret olmadığı düşüncesindeyim. Özellikle Kürtlerin yoğun yaşadığı bölgelerde bu kadar fazla polis olması, üzerinde düşünülmesi gereken bir konu. Seçimler OHAL uygulaması altında gerçekleşti. Öte yandan seçimlerin yaklaşık bir buçuk yıl önceye alınması konusu var. Biz AKPM Denetim Komisyonu olarak Başkan Erdoğan erken seçim düzenleneceğini açıkladığında seçim kampanyası süresinin yeterli olmayacağını belirtip, seçimlerin ileri bir tarihe alınması çağrısında bulunmuştuk. Buna rağmen seçimler yapıldı.

Ne gibi sorunlar gözlemlediniz?

Mikko: Sadece Güneydoğu değil ülkenin başka bölgelerinde de olaylar yaşandığını gözlemledik. Not ettiğimiz en olumsuz nokta başta kamu kanalı TRT olmak üzere medyanın kampanya sırasındaki tutumu oldu. TRT AKP’yi ön plana çıkardı. Diğer partilerin tümü AK Parti kadar medyada yer almadılar, hatta çok gerisinde kaldılar. Buna rağmen AKP’nin elde ettiği neticenin o kadar da iyi olduğu söylenemez. Parlamento seçimlerinde yüzde 42, Başkanlık seçiminde ise Başkan Erdoğan için yüzde 52,6. Halkın yarısı diğer tarafa oy verdi. Yani bardağın yarısı boş yarısı dolu. Fakat şunu da ifade etmek isterim: Türkiye’deki geleneksel demokrasiyi Azerbaycan veya Rusya’dakiyle kıyaslamak hata olur. Türkiye’de demokrasiye inanan kaydadeğer oranda bir kesim var. Bu çok iyi bir şey. Umut verici. Türkiye bir diktatörlük değil. Türkiye’nin diktatörlüğe kaydığını söyleyenlere katılmıyorum. Otoriter rejim unsurları var, doğru. Fakat diktatörlük, kesinlikle. Bu konuda netim.

Mikko: Kısa vadeli bir seçim gözlemcisi olduğunuzda her şeyi gözlerinizle göremiyorsunuz. Fakat medya kampanyanın bir parçasıdır. Okuyan, seyreden ve 24 Haziran öncesi son günlerde durumu yerinde gözlemleyen biri olarak CHP’nin meydanlarda taraftarlarıyla çok iyi bir kampanya yürüttüğü yönünde izlenime sahibim. Bununla birlikte, hükümetin kampanya sırasında AKP dışındaki siyasi partilere bazı kısıtlamalar getirdiği yönünde kimi siyasi partilerden şikayetler aldık.

Olumlu diyebileceğiniz noktalar neler?

Mikko: Seçimler iyiydi. Türk halkının ülkesinin nasıl yönetilmesi gerektiğiyle ilgilendiğini gösterdi. Yüzde 88 katılım oranı çok yüksek bir orandır. Hiçbir Avrupa ülkesinde, hatta dünyada bu derece bir katılım görmek kolay değildir. Bu nedenle alkışlanmaya değer. Bu pozitif bir gelişme. Sahte bir katılım olduğunu da düşünmüyorum. Tüm gözlemcilerimiz halkın oy kullanmak için vatandaşlık hakkını gerçekten kullandığını söylüyor. İkinci bir pozitif gelişme, parlamentoya seçilenlerin yüzde 17’sini kadın vekillerin oluşturması. Bu da Türk seçim tarihinde bir ilk. Evet, Avrupa demokrasilerinde kaydedilen oranın gerisinde ama yine de pozitif bir gelişme.

Seçim sonuçları AKPM’nin Türkiye raporuna nasıl yansıyacak?

Mikko: Öncelikle Venedik Komisyonu’ndan gelecek raporu bekleyeceğiz. Türkiye’de yeni seçim kanunu ve uyum paketi hakkında Venedik Komisyonu’ndan görüş talebinde bulunduk. Venedik Komisyonu seçimlere karışmamak için görüş belgesini seçimler sonrasında hazırlayacağını bildirdi. Sanırım eylül veya ekim gibi hazır olacak. Bu belge bizim için temel oluşturacak ve Türk otoriteleriyle görüşmeye başlayacağız. İkinci olarak, Türk otoriteleriyle diyaloğu geliştirmek istiyoruz. Şimdi yeni bir siyasi ortam var. Türkiye’de hâlâ bir parlamentonun mevcut olduğuna ve Sayın Erdoğan’ın dediği gibi parlamentonun gücünün zayıflamadığına inanmak istiyoruz. Elbette en büyük soru işareti OHAL uygulaması. Kaldırılacağı konusunda söz verilmişti. En kısa sürede kaldırılmasını bekliyoruz. Seçimler yapıldı, kazananlar belli. İlk olarak OHAL kaldırılmasını, ardından da Selahattin Demirtaş gibi siyasi tutukluların serbest bırakılmasını ümit ediyoruz.

Raporunuz ne zaman hazır olacak?

Mikko: AKPM'nin Ocak veya Nisan 2019’daki genel kurul toplantılarından önce hazır olacağını sanmıyorum.(Deutsche Welle)