AKP’nin seçimi kaybetmesi üzerine AKP’nin yıkılışına dair umutlar üretilmeye başlanmıştır. Doğrusu umut üretmek iyidir, ancak umut üretmek adına gerçek dışı yaklaşımlara karşı dikkatli olmak önemlidir. 

 Gerçek durumu kısaca özetleyelim. AKP, Türkiye’nin temel yapısal sorunlarına dair geliştirdiği sahte politikalarla, toplumda destek alarak iktidara geldi.  AKP, iktidara geldiğinde Kürdistan da mevcut düzen partilerinin hiçbirisinin toplumda karşılığı kalmamıştı. Bu durumu aşmak isteyen devlet, Erdoğan’ın söylemleriyle Kürtlerle yeniden ilişkilenmeye, Kürdistan da yaşadığı izolasyonda kurtulmaya çalıştı.  

Arkasında geliştirilen sahte çözüm süreci sonrasında AKP’nin savaşa yönelmesi üzerine, AKP, girdiği her seçimi kaybetmiş, ancak kaybettiği seçimleri, kaybetmemiş gibi göstererek, iktidarı gasp etmeye devam etmiştir.  Kaybettiği 31. Mart seçimlerinden de AKP, minareyi çuvala sığdıramamış, ama iktidar gaspını sürdürmektedir.  Buna rağmen, AKP’nin bu seçimleri kaybetmesi, toplumda, AKP’nin gidişine dair kuvvetli bir beklentiye yol açmıştır.   

  Öncelikle AKP’nin yıkılacağı gerçeğinin açığa çıkmış ve kabul edilmiş olması önemli ve değerlidir. Ancak AKP’nin kim tarafında yıkılacağı konusundaki görüşlerin her birinin izaha muhtaç yanlarının olduğunu bilmek gerekir. Ayrıca AKP’nin yıkılışından demokratik bir gelişmenin kastedildiği bilinmelidir.  Dolayısıyla AKP’yi yıkacak olan gücün asgari demokratik ölçü ve kurallara bağlı olması gerekiyor.  En nihayetinde demokratik bir gelişmeye yol açamayacaksa AKP’nin yıkılmasının, esas sorun varlığını devam ettirmiş olacaktır.   Çünkü anti- demokratik güç odaklarının tümünün ortak derdi, demokrasi güçlerini yok etmek, demokrasi güçlerinin esas sorunu ise faşizmden kurtulmaktır. Bu anlamda, AKP’yi yıkacak olan potansiyel güç odaklarının politik pozisyonu, önemlidir.

AKP’yi yıkmaktan söz edildiğinde, Ergenekon adı, özellikle son zamanlarda, çok sık telaffuz edilmeye başlandı. Bilindiği gibi Ergenekon, devlet içinde var olan hâkim kliklerden birisi olarak bilinir.  Ergenekon kliğinin, daha çok Kemalist, Erdoğan’a karşı ve son dönemlerde Erdoğan’ı ciddi ölçülerde denetim altına almış olan bir klik olduğu ileri sürülmektedir.  Mevcut durumda Kürt sorunundan dolayı aralarında bir  uzlaşma olsa bile, çelişkiler derinleştiğinde, bu kliğin  Erdoğan’ı, bir darbeyle, al aşağı edilebileceği düşüncesi, yavaş yavaş, tedavüle sokulmaktadır.

Hemen belirtmek gerekir ki, Erdoğan’ın devlet içindeki farklı kliklere karşı yaptığı birçok operasyondan sonra, Ergenekon kliğinin, eski gücüne ve iktidarına sahip olarak varlığını sürdürdüğünü düşünmek gerçekçi değildir.  Erdoğan öncesinin Türk devletinin içinde, hükümetten bağımsız, fakat etkili güç odakları olarak genel kurmay, MİT ve diğer üst düzey bürokratların bağlı olduğu kurumlar fonksiyonel durumdaydılar. Ancak Erdoğan’ın yaptığı operasyonlarla bu ve benzeri kurumlar, ya doğrudan Erdoğan’a bağlandılar veya büyük ölçüde Erdoğan’ın denetimi altına alındılar. Bu kurumlardan hiç birisinin mevcut koşullarda Erdoğan’ı yıkmaları bir yana, Erdoğan’a karşı tutum almaları bile imkansızlaştırılmıştır. 

 Öte yanda Kürt sorunu ve demokrasi konusunda, ortak görüşlere ve ortak politik programa sahip olan Türk devleti içindeki güç odaklarının, mevcut koşullarda, birbirlerine karşı tavır almayacakları çok açıktır. Dolayısıyla eğer, herhangi bir biçim ve ölçüde Türk devleti içinde, varlığını sürdüren bir Ergenekon veya Erdoğan karşıtı farklı bir cunta varsa bile, bu gücün, demokrasi lehine, Erdoğan’ı yıkacağını düşünmek, olmayacak duaya âmin demek gibi olur.   

AKP’yi yıkmak için bir diğer beklenti, doğal olarak, ana muhalefet partisi olan CHP’de somutlaşmaktadır. CHP’nin başından beri, bırakalım AKP’yi yıkmayı, sürekli ve sistemli bir biçimde AKP’nin yanında yer aldığı bilinmektedir. Birçok insan, bu durumu CHP yönetiminin zayıflığı olarak değerlendirmekte ve sürekli olarak CHP’den demokratik bir tutum almasını istemektedir.  CHP’nin AKP karşısında, demokratik, net ve radikal bir tutum almasını istemek ve beklemek, alabildiğince, apolitik bir yaklaşımdır.   

  CHP’nin AKP karşısında izlediği ve edilgen sanılan tutum, aslında tam olarak Türk devletinin korunması ve kollanması amacıyla geliştirilmiş bilinçli politik bir tercihtir. Bu gerçeği, CHP yöneticileri de defalarca, dillendirmiş, savunmuş ve anlatmışlardır. CHP mevcut koşullarda, Türk devletini koruyacak programa ve en yaygın toplumsal desteğe sahip olan AKP’nin devleti yönetmesini istemektedir ve kendisini de bu yönetim sürecinde AKP’nin yardımcısı olarak konumlandırmış bulunmaktadır.  Böyle olduğu o kadar açıktır ki AKP ne zaman zor bir durumla karşılaşsa, imdadına CHP yetişmiş ve AKP’yi kurtarmıştır. Bu durumda CHP’nin AKP’yi yıkacağını varsaymak, Türk devlet gerçeğini göz ardı etmek olur. 

“AKP’yi yıkma” beklentisi için bu iki belirgin seçeneğin dışında, İYİ Parti, Abdullah Gül ve Ahmet Davutoğlu’nun kuracağı söylenen yeni partinin, ABD’nin veya Avrupa Birliğinin de adları, değişik düzey ve biçimlerde toplumda konuşulmaktadır. 

 Ancak kabul edilmesi gereken somut gerçek o ki, Erdoğan’ı, Ergenekon yıkmayacak, CHP yıkmayacak, İYİ Parti yıkmayacak, yeni kurulacak olan parti yıkmayacak ve ABD veya Avrupa Birliği yıkmayacaktır. Bu güçlerinin her birisinin AKP’nin yıkılışını kolaylaştıracak, hızlandıracak özellikte katkıları olabilir ve elbette bu olanağı sonuna kadar ve ustalıkla değerlendirmek gerekli ve önemlidir. Buna rağmen AKP’nin bu güçler tarafında yıkılmayacağı gerçeği değişmeyecektir. Böyle bir beklenti büyük yanılgı olacaktır.    

 Çünkü bu güçlerin hepsinin, AKP’nin yıkılışıyla ortaya çıkması mümkün ve muhtemel olan demokratik değerlere/sisteme düşman oldukları, demokratik bir gelişme karşısında, birbirlerini ve devletlerini korumak için birbirlerine sarılacakları açıktır.  

Bütün bunlara rağmen en somut en sıcak en kesin ve en yakın gerçeklik odur ki, AKP, yıkılış sürecine girmiştir ve bu süreç hızla ilerlemektedir. AKP, özellikle 31. Mart yerel seçimlerinden aldığı darbeyle iflah olamayacağı ve yıkılacağı yarayı almıştır. Bu saatten sonra hiçbir güç, AKP’yi düşmekten kurtaramayacaktır. AKP’nin bu düşüş sürecine girmesini sağlayan ana- temel güç ise başta Kürt halkı olmak üzere demokrasi güçlerinin ortaya koyduğu büyük direniş olmuştur.  Bu durumda eğer mutlaka AKP’nin yıkılışı legal bir parti üzerinde ifade edilecekse, bu HDP ve temsil ettiği güç olmalıdır.  

Bu gerçeğin bilince çıkartılması, çok, ama çok önemlidir. Çünkü AKP’nin yıkılması, sıradan bir hükümetin yıkılmasından ibaret değildir.   AKP’nin yıkılması, yeni, demokratik ve özgür toplum sisteminin kurulması demek olacaktır. Dolayısıyla AKP’nin yıkılmasından sonra demokratik bir sistemi kurmanın sorumluluğu ve görevi de AKP’yi yıkacak olan demokratik gücün omuzlarında olacaktır. O nedenle, yani AKP’yi yıkacak olan halkların birleşik direnişinin yeni sistemi de kurmaya hazırlıklı olmasının gerekliliğinden dolayı, AKP’yi kimin yıkacağı sorunu önemlidir.

Dolayısıyla günün mücadelesinin açığa çıkarttığı görev, sadece AKP’yi yıkmakla sınırlı değildir. Bunun yanında  yeni demokratik sistemi kurmak  da günün   görevidir.