Uygunsuz İnsan Pazarlığı

Günümüzün Avrupa Birliği (AB) ile Türkiye arasında var olan sözleşmeye dayalı ‘Ortaklık‘ geçmişi 1959 yılına kadar uzanıyor.  ‘‘AB –Türkiye Ortaklığı‘‘, Adnan Menderes hükümetinin, Yunanistan’ın Avrupa Ekonomik Topluluğu‘na (AET) yaptığı ‘Ortaklık Başvurusu‘na karşı verilen bir tepkinin ürünüdür.  Yunanistan, AET’ye (şimdiki AB) ‚‚ortaklık‘‘ başvurusunda bulunmamış olsaydı, Adnan Menderes hükümetinin de kılı kıpırdamayacaktı.

Oysa İsmet İnönü hükümeti, Adnan Mederes’in aksine, 12 Eylül 1963 tarihinde, AET ile  bir ‚Ortaklık Anlaşması‘nı (Ankara Anlaşması) imzalayarak, başta Yunanistan olmak üzere, herhangi bir ülkeye karşı duyulan bir tepkininin sonucu değil, kendisinin de Atatürk ile beraber kurucusu olduğu cumhuriyetin,  çağdaş ve medeni toplumların doğal bir parçası olma kararlılığına dayalı bilinçli bir duruşun doğal sonucu olduğunu net bir şekilde göstermiş oldu.  

Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarının AB’de ‘‘serbest dolaşım hakkı‘‘, Ankara Anlaşması'nda öngörülen ve bu anlaşmanın ikinci evresinin sonu olan 1997 yılı itibari ile aşamalı olarak ugulanmaya konulmasını gereken yasal bir haktır.  İsmet İnönü hükümeti döneminde AET ile yapılan müzarekeler sonucu elde edilen bu yasal hak, Turgut Özal hükümeti döneminde, Federal Almanya Cumhuriyeti‘nden (FAC) alınan ‘‘üç kuruşluk’‘ maddi yardım karşılığı, buzdolabına kaldırıldı. RTE döneminde ise bu hak, yani Atatürk cumhuriyeti sayesinde, kölelikten kurtarılarak yurttaş olan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının, İsmet İnönü hükümeti tarafından elde edilen ve şimdiki AB ülkelerinde ‘‘serbest dolaşım hakkı’‘, gelinen aşamada ‘‘vizesiz seyahat hakkı’‘na indirgendi ve bu yasal hak böylelikle RTE‘nin güdümünde olan Ahmet Davutoğlu iktidarı tarafından, 18 Mart 2016 tarihinde, Suriyeli mülteciler üzerinden yapılan ‘uygunsuz insan pazarlığına‘ malzeme yapıldı.  

Avrupa‘ya vizesiz seyahat imkansızdır

18 Mart 2016 tarihinde varılan mutabakata göre RTE Türkiye'si, aynen Turgut Özal döneminde olduğu gibi, üç kuruşluk yardım karşılığı var olan yasal bir hakkını pazarlık masasına yatırdı. Hem de Suriyeli mültecileri kullanarak bu pazarlığa oturdu.  Buna göre, RTE Türkiye'sine, 2018 yılına kadar,  kendi topraklarında yaşayan mültecilerin geçimi için hazırlanacak projelerde harcanmak üzere AB‘den toplam 6 milyar avro para gelecek. Bu para sadece ve sadece mülteciler için harcanacak, dolayısıyla Türkiye ve vatandaşlarına bu paradan tek bir kuruş kalmayacaktır. Bu paranın harcama konşulları ise yine AB mercileri tarafından belirlenecektir. İşte bu ‘maddi yardım‘ karşılığında ise RTE Türkiye'si, 20 Mart 2016 tarihinden başlamak üzere Eğe Denizi‘nden Yunanistan‘a ayak basan her bir Suriyeli mülteciyi, 4 Nisan 2016 tarihinden itibaren geri alacaktır. Türkiye‘ ye Yunanistan’dan iade edilecek olan her bir Suriyeli mülteci karşılığı ise AB, Türkiye’de yaşayan aynı sayıda Suriyeli mülteciyi yasal yollardan kabul edecektir. AB’nin Türkiye’den alacağı mülteci sayısı ise 72.000 kişi ile sınırlıdır.  RTE Türkiye'si, bu AB bekçiliği görevi karşılığında ise, AB ile yürütülen ‘sözde ‚tam üyelik müzakerelerini‘ süratlendirerek, gerçeklerle hiç ilgisi olmayan ‘Temmuz 2016 tarihi itibarı ile Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının AB’ye vizesiz seyahat etmeleri sağlanacaktır‘ söylemini dillendirmektedir.

Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının AB’ne vizesiz seyahati için, RTE Türkiye'si bu yılın temmuz ayına kadar 72 farklı yükümlülüğü yerine getirmek zorundadır. Buna ek olarak, AB’nin 28 üye ülkesi bu vizesiz seyahate onay vermesi gerekiyor. Bunun için de, FAC gibi ülkelerin parlamentoları, hükümetleri bu kararı onaylamak zorundadır.  FAC hükümet ortaklarından olan Hıristiyan Sosyal Birlik (CSU) Partisi, Türk vatandaşlarının AB’ne vizesiz seyahet etmelerine onay vermeyeceklerini şimdiden açıklamış durumdadır. Benzer bir durumun, Kıbrıs Rum Cumhuriyeti açısından da geçerli olduğu unutulmamalıdır. Bu yasal prosedürün yanı sıra, RTE’nin yeni Türkiye'si giderek büyüyen bir enkaz dönüşmektedir. Kendi ülkesinin yurttaşlarının inancını ve kültürünü yok sayan, silahlı kuvvetlerine kumpas kuran, gazetecilerini zindanda çürüten, komşularının iç işlerine karışarak iç savaş çıkartan ve IŞİD ve El Nusra gibi uluslararası terörizme lojistik destek veren RTE Türkiye'sinin,  AB’nin içinde yer alamayacağı inancı Avrupa’da giderek daha da pekişmektedir. Ve RTE Türkiye’nin iç ve dış ilişkilerinde söz sahibi olduğu sürece sadece AB’ne tam üyelik için değil,  AB’de Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları için vizesiz seyahat etmeleri de  kesinlikle mümkün olmayacaktır.   

Suriyeli mülteciler Türkiye’nin boynunda değirmen taşıdır

RTE Türkiyesi, Ahmet Davutoğlu tarafından AB’ne yaptığı uygunsuz teklif ile, 18 Mart 2018 tarihinde bir anlaşma sağladı. Uluslararası hukuka bir çok yönüyle ters düşen bu anlaşma ile AB’nin FAC gibi bazı üye ülkeleri, Türkiye’de çok zor şartlarla yaşayan Suriyeli mülteciler arasından ne kadar sağlıklı, yetenekli, becerikli ve meslek sahibi insan varsa, onları seçerek kendi ülkelerindeki açık iş yerlerine yerleştirip iş piyasasını rahatlatacak, geri kalan milyonlarca Suriyeliyi ise Türkiye’nin boynuna bir değirmen taşı gibi asacaktır. Ve bu değirmen taşı, RTE tarafından kendi başkanlığını, yani kurmayı çok istediği saltanatını inşa etmede ve bu saltanatını pekiştirmede kendi halkına karşı görev yapacak paralı asker, kuru kalabalık ve kitle desteği yaratma gibi akıl dışı projelerinde değerlendirilecektır.

Recep Tayyip Erdoğan Yargılanacaktır

RTE, özelliklede FAC adına yerine getirmek için üstlendiği ‘‘Avrupa’ya mülteci akınını durdurma‘‘ görevini yerine getirmede her türlü imkanı zorlayacaktır. FAC, RTE‘den umduğunu bulamaması durumunda kendisini ABD’lilerin deyimiyle hemen deliğe süpürecektir. Ve FAC, şartlar olgunlaştığında Rusya’nın da desteğini arkasına alarak (ya da tersi yönden) RTE’nin, Suriye‘nin iç işlerine karışarak orada bir iç savaşın çıkmasında rol aldığı, IŞİD, El Nusra vb. türünden İslamcı terör çetelerine her türlü lojistik desteği vererek binlerce Suriyelinin katledilmesine ve yüzbinlercesinin Avrupa'ya akın etmesine neden olduğu gerekçelerini ileri sürülerek, Birleşmiş Milletler destekli bir kararla  uluslararası bir mahkemede yargılanmasının önünü açacaktır. Bunu bilen RTE, bu süreci engellemek ve sürekli iktidarda kalmak için, siyasal İslamı ve anti demokratik Yezid anlayışına dayalı iktidarını bir an önce (Başkan seçilerek) kurumsallaştırmanın telaşı içindedir.

FAC kamuoyunda Şansölye Dr. Merkel’ın bir başarısı olarak yorumlanan 18 Mart 2016 tarihli anlaşmanın, AB ve özellikle de Merkel tarafından arzulandığı gibi yürümemesi durumunda oluşacak iç siyasal gelişmelerin de baskısıyla Almanya, el altında düğmeye basacak ve RTE‘nin uluslararası bir mahkemede yargılanması sürecini başlatacaktır. Bundan dolayı RTE, FAC’nin bir dediğini iki etmiyor. Dolayısıyla, ‘‘Avrupa’ya vizesiz seyahat‘‘ tamamen makyajdan ibarettir, bunu dışında başka bir anlam taşımamaktadır.

24 Mart 2016

Not: Konunun güncelliğinden dolayı aynı makaleyi tekrar yayınlıyoruz.