Bu üç isimden özellikle sonuncusundan çok söz edilmiş, her ortamda Aleviliğe verdiği zarar anlatılmış ve bunların sonucunda, bütün devlet desteğine, FETÖ himayesine rağmen Alevilerin nezdinde itibarini kaybetmiştir.

Ancak son iki isme dikkat etmek gerekiyor. Bunlar da güya Alevi!.. Bunlardan birisinin Alevi olduğunu kamuoyu ancak özel bilgilerle öğrenebildi. Diğeri ise varoluşunu Aleviliğe borçlu ve Aleviliği geçinme aracı olarak görmüş, değerlendirmiştir. Böyle olduğu halde Aleviliğin tarihine ve felsefesine ihanet edecek kadar seviyesiz. Aslında bunlar Alevi düşmanı, halk düşmanı, demokrasi düşmanıdırlar.

Aleviler bunları iyi tanıyorlar, bu biliniyor. Ancak bunlara karşı yeterince mücadele edilmediği, gerçek ve kirli yüzleri yeterince teşhir edilmediği için bunlar Alevilik adına konuşabilir, Aleviler adına çevreye “bir bilen” rolü kesebiliyorlar.

Herhangi birisinin bir inanç hakkında konuşması veya yazması elbette mümkündür ve hakkıdır. Fakat o inancın insanları adına karar vermek, bağlayıcı söz edebilmek, ancak o inancı yaşayanların ve temsil edenlerin hakkıdır. Sadece o inançtan insanların sulbundan gelmek, kimseye o inanç hakkında “büyük” laf etme hakkı vermez.

Adı geçenler, Aleviliğin adını kirletmektedirler. Tarihte ve insanlığın kazanımlarında yer almış olan devasa Alevi direnişlerinin ve Alevi inancının temel özelliklerini yok saymak, Aleviliğin ana temasına uygun olmayan bir yaşam ve eyleyiş tarzını Alevilik olarak topluma sunmak, ayıptır, suçtur günahtır.

Aleviliğe aykırı olan her türlü tutumun, düşüncenin ve pratiğin içinde yer alan bu isimler ve benzerleri, Aleviliğe, sadece ve taammüden, bilerek ve tasarlayarak zarar vermekte, düşmanlık yapmaktadırlar.

Bunlardan AKP’nin borazanlığını yapanı, küçücük aklıyla, saraydan aldığı, aslında kendisinin önüne konan sözde bilgileri, toplumu, AKP’nin çıkarlarına uygun bir biçimde şekillendirmek için kullanmaktadır. Kendince, sözde derin analizler yaparak AKP’li olmanın ne kadar gerekli ve haklı olduğunu, AKP’nin ne kadar güçlü olduğunu göstermek için çırpınmaktadır. AKP’nin paralı uşaklığına soyunan bu Bay, o kadar zavallı ki, Alevilerin ve Aleviliğin iktidarların ve güçlülerin önünde, yüzyıllar boyunca, neden diz çökmediğini anlayamamaktadır. Günün Hızır Paşası dense değil, çünkü yalandan da olsa “paşalığa” terfi edememiştir. Bütün çabasına, her türlü şaklabanlığı yapmasına ve sırtüstü onlarca takla atmasına rağmen, “Reis’in” gözünde, inancını satacak kadar zavallılaşmış, değersiz bir yaratık muamelesinden daha fazlasını görememektedir.

Bu Bay, sanki Aleviliği hiç yaşamamış, duymamış, sanki annesi, babası, kardeşleri Alevi değillermiş gibi, sağırlık numarası yaparak ve işi pişkinliğe vurarak vaziyeti idare etmeye çalışmaktadır. Buna rağmen bu kişiliksiz zavallıya, yoksul ve onurlu ailesi bile sahip çıkmaktan utanırken, o ise içinde bulunduğu çukurdan hiç utanmamakta, kamuoyu önünde arz-ı endam edebilmekte, ağasında bir aferin alabilmek için sözde “büyük ve sözde akıllı” laflar sarf edebilmektedir.

Aleviliğin bu yüz karalarından bir diğeri, Aleviliğin ve devrimciliğin prestijini kullanarak kendisini var edebilmiştir. Bu Bay, 1980 faşist darbesinin yarattığı “ürün”lerden en çok bilinenlerden birisi olmuştur. 12. Eylül faşizminin devrimcilere yönelik saldırıları karşısında sinerek, Aleviliğini hatırlayan bu unsur, tam da darbecilerin istediği gibi nedamet getirerek “dönmüş” tür. Bu koşullarda Aleviliğe can simidi gibi sarılarak, toplum içinde varlığını devam ettirebilmiştir.

Bay “dönek”, dönerken, Aleviliğin tarihsel direnicine çarpmış, dolayısıyla bir süre Aleviliğin bu direnicinin etkisine tutunarak varlığını sürdürmüştür. Ancak bu zavallı “dönekliğe” devam etmiş ve son durak olarak en ünlü “döneğin” çadırında konaklamıştır. Dönekliğin kanunu budur, bir defa başladı mı dönülebilecek en son noktaya, ihanetin en çirkin ve çirkef haline kadar gidilmesi gerekir.

Bu hainin, hızlı bir fırıldak olarak, dönmeye nereden başladığını ve mevcut durumda nerede bulunduğunu anlamak bile kolay olmadı. Bilinen en son hali, ağababası gibi, Alevilere, Alevi kurum ve önderlerine küfretmek, toplumsal muhalefetin her bileşenine kendinden geçmiş bir biçimde saldırmak oldu.

Ancak ne Aleviler ve nede Alevilik, bu tür saldırılar karşısında, bir acemilik yaşamadı. Çünkü Aleviliğin tarihi bu türden envai çeşit ihanetlerle doludur. Alevilik, hem toplumsal bir yapı olarak, hem de felsefi yapısıyla ve tarihi boyunca, zulme ve zorbalığa karşı direnmiş, direnmeyi esas almıştır. Tarihin her döneminde bu yapının içinde direnişe ihanet edenler olmuştur. Her ihanet, direnişçilerin tepkisiyle karşılaşmıştır. Direnenler, ihaneti hiç ama hiç affetmemiş, görmezden gelmemişlerdir.

Bu hainlerde Alevi halkı tarafında tanınmaktadırlar. O nedenle yaptıkları bu ahlaksız ihanet, görmezden gelinmeyecek, yok sayılmayacaktır. Bu ve benzeri ihanetçiler, Alevi halkının, Cemlerinde veya Cem evlerinde oturmak için bir karış yer bulamayacak, Rızalık için bir küçük lokma tadamayacaklardır. Bu ihanetçileri, sığındıkları saraylar da, gölgesinde barındıkları ağababaları da koruyamayacak, kurtaramayacaktır.