ABD başkanı Obama’nın Suudi Arabistan’ı ziyaretini sayfalarına taşıyan burjuva basınına bakılırsa, ABD emperyalizmi ile sadık taşeronu arasında ciddi bir gerilim yaşanıyor. İddia şu: »ABD’nin İran ile ilişkilerini geliştirmesi ve 11 Eylül saldırılarından Riyad’ın rolü olduğu iddialarını içeren bir yasa tasarısının ABD Kongresine getirilmesi nedeniyle Suudi despotları 750 milyar Dolarlık fonlarını satma tehdidinde bulunarak, gerilimi artırdılar. Hatta kral Selman’ın Obama’yı bizzat havaalanında karşılamaması, gerilimin derinleşeceğini gösteriyor.« Gerçekten öyle mi?

Aslına bakılırsa burada »hegemon-taşeron« ilişkilerinin, betona dökülmüş ittifakı sarsmayan, ama tekil çıkar çelişkisi nedeniyle yeniden düzenlenmesinden bahsedilebilir. Daha önce de yazdığımız gibi, işbirlikçilik hukuku hem örtüşen, hem de çelişen çıkarlar bütünü üzerine kurulu olan bir ilişki biçimidir. İşbirlikçiler değişen belirli koşullarda kendilerinden çok daha güçlü olan hegemona bazı taleplerini dayatabilirler, hegemon ise zaten her istediğini uygulatamaz. Ancak bu gerçekler ortak çıkarlara dayalı işbirlikçiliğini zedelemez.


Suudiler, ABD’nin İran ile girdiği yakınlaşma politikasından rahatsız. Bu rahatsızlığın ardında mezhep farklılıkları değil, çıplak stratejik hedefler yatıyor. Gerici Vâhhabî despotluğu İran’ı kendi jeostratejik ve jeopolitik hedefleri ve çıkarları açısından engelleyici faktör olarak görüyor. Molla rejiminin nükleer program uzlaşısıyla birlikte bölgede artan etkinliği, Suudilerin yayılmacılık politikalarına köstek oluyor. Bununla birlikte Suudi Arabistan’ın petrol ihracatının güvenliği için İran ve Yemen’e bağımlı olması ve Hint Okyanusu’na doğrudan bağlantı araması bu rahatsızlığın temel nedenini oluşturuyor.


Askerî-stratejik önceliğini Pasifik bölgesine kaydıran ABD açısından ise Suudilerin bölgede uyguladıkları saldırgan politika ABD’nin »bölgesel istikrar« hedefini zora sokuyor. ABD bu nedenle Suudi Arabistan’ı ve bölgedeki müttefiklerini hizaya çekmeye çalışıyor, Kongreye getirilen yasa tasarısı gibi adımlarla baskısını artırıyor.


Ancak diğer yandan da Suudi despotlarının Yemen’e yönelik saldırılarını sonuna kadar destekliyor. Çünkü Suudilerin Yemen üzerinden Hint Okyanusu’na varacak petrol boru hattı planlarını gerçekleştirmesi, tüm emperyalistlerin işine geliyor. O nedenle Yemen’e saldıran Suudi ordusu destekleniyor, 2015 Nisan’ından bu yana Suudi savaş uçaklarına 12 bin litre yakıt veriliyor. Suudilerin 750 milyar Dolarlık tehdidi ise bir blöften ibaret. Pratik olarak uygulaması olanaksız olan bu satış Suudi ekonomisini yıkıma uğratabilir.


Sonuç itibariyle ABD emperyalizmi ve bölgedeki vazgeçilmez müttefiki olan Suudi Arabistan arasında »ipleri koparacak« bir gerilim olduğundan bahsedilemez. Gerek ABD, gerekse de Suudi despotları ve onları destekleyen diğer Avrupalı emperyalist güçler, bölge halklarının gerçek düşmanları olmaya devam ediyorlar. O nedenle asıl önemli olan bölge halkları ile emperyalizm arasında gerilimlerin ortaya çıkmasını sağlamaktır. Bu ise sınıf mücadelesini örmekle olanaklı olacaktır.


23 Nisan 2016