"Tabii ki yaşlandıkça acılarım çoğalıyor. Acıları bağrıma bastım, geceleri ağladım, gündüzleri çocuklarıma güldüm, çocuklarımın kalbine nefret sokmadım. İnsan gibi yaşamamız lazım. İnsan sevgisini birbirimize vermemiz lazım. Verecek başka bir şeyimiz yok."

Bu sözler, 29.05.1993 yılında Solingen’de evi yakılan Mevlüde Genç’e ait. Mevlüde Genç bu yangında çocuklarını ve yakınlarını kaybetmişti.

Bugün bu katliamın 25. yıl dönümü. Mevlüde Genç’in acıları hala taze, ama yukarıdaki sözleri tam bir insanlık dersi. Kin ve nefreti değil, sevgiyi geliştirip güçlendirmemizi öneriyor. Mevlüde Genç, bu duruşuyla hepimizin saygısını hak ediyor. Ona buradan selam ve sevgilerimi gönderiyorum.

Evet, Solingen’deki saldırı ırkçı bir katliamdı.

Dünyanın neresinde ve hangi nedenle olursa olsun, Solingen gibi saldırılar bir insanlık suçudur. Solingen katliamı da Türk ve Müslümanlar şahsında bütün insanlığa karşı işlenmiş bir suçtur.

Solingenler bir daha yaşanmasını istemiyoruz.

Yeni Solingenlerin yaşanmasını engellemek için herkese büyük sorumluluk düşüyor. Hiçbirimiz bu sorumluluktan kaçamayız.

Hiç kuşku yok ki, Almanya’ya yaşayan göçmenlerin haklarının anayasal güvence altına alınması, temel bir koşuldur.

İNSAN GÖÇÜ AYNI ZAMANDA KÜLTÜR GÖÇÜDÜR

Almanya’da 20 milyon göçmen kökenlinin insan yaşamaktadır. Bu ülke, 70’in üzerinde farklı kimlik ve inanç barındırmaktadır. Almanya da artık çok kültürlü, çok inançlı bir göç ülkesidir. Çünkü insanlar gittikleri yerlere kültürlerini de birlikte götürürler. Kültürsüz insan göçü olmaz.

Demokrasi, bütün bu farklı kimliklerin kabulünü ve anayasal güvence (koruma) altına almayı gerektirir.

İslam Almanya’ya ait mi, değil mi, tartışması bugün artık geride kalmış bir konudur. Almanya eski Cumhurbaşkanı sayın Christian Wullf ve başbakan sayın Merkel’in dediği gibi “İslam Almanya’ya aittir.”

Bu yaklaşım, göçmen toplulukların sosyal uyumunu yükseltir.

Tartışmayı devam ettirmek ayrımcılığı tırmandırmaktan başka işe yaramaz. Sonuç itibariyle göçmen topluluklarını ve kuruluşlarını aşırı ırkçı-faşist grup ve partilerin hedefi haline getirir.

İnsanlık Solingen katliamını mahkum etmiştir. Irkçılık her yerde mahkum edilmesi gereken bir hastalıktır. İnsanları dilinden, dininden, renginden ayrı ele alamayız. İnsanlar haklarıyla insandır.

BİZ GÖÇMENLERİN SORUMLULUĞU

Ayrımcılık ve ırkçılıkla mücadele, sadece Alman kurumları ve halkının görevi değil, biz göçmenlerin de görevidir. Bu konuda neler yapabiliriz?

  1. Kendi kabuğumuzun dışına çıkmalıyız. Kendimizi gettolarımıza hapsetmemeliyiz.

  2. 1960-70 yılların “Gastarbeiter-Misafir işçiler” kültüründen kurtulmamız gerekiyor. Yüzümüzü buraya, yaşadığımız bu ülkeye dönmek zorundayız. Almanya’daki sosyal yaşamına daha çok dahil olmak zorundayız. Bu alanda göçmen dernek, camii ve kuruluşlarına büyük sorumluluklar düşüyor.

Göçmenler olarak bizler bu alanda sorumluluklarımızı yerine getirmezsek, ayrımcılığın ve ırkçılığın gelişmesine ve güçlenmesine katkıda bulunmuş oluruz.

Şimdi daha çok el ele verme zamanıdır. Kimlik ve kültürleriyle göçmenler, bu ülkenin önemli bir bileşenidir. Sağlıklı bir uyum, daha çok demokrasi, daha çok karşılıklı tolerans ile mümkündür.

* (Bu yazı 29.05.18, tarihinde Siegburg belediyesi, Sankt Augustin Yabancılar Meclisi ve DİTİB Siegburg Camii’nin birlikte organize ettikleri toplantıda yaptığım konuşmanın Türkçe metnidir.)