Referandumda 51.2 Hayır çıktı. YSK'ya çöreklenmiş bir yapı dedi ki evet çıktı. Devletin parası, uçağı her şeyi kullanıldı. Ona rağmen başarılı olamadılar. Önlemini alacağız.” (14.02.18 Fox tv.)

Emin olun 16 Nisan günü sandıktan ‘Hayır’ı çıkarttık, 51.7 gerçek devlet rakamı ‘Hayır’dır. Sandıkları sağlam tutuk... Ama bir şeyi unuttuk, YSK’yı çaldılar, sandığı çalamayınca.” (4. Marta 18. İYİ Parti Çanakkale İl Başkanlığı Olağan Kongresi)

Bu değerlendirmelerin ilki CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’na, diğeri ise İYİ Parti Genel Başkan Yardımcısı Ümit Özdağ’a ait.

Açıklamalar hem propaganda hem de yeni dönemde buna “izin vermeyeceğiz,” mesajlarını taşıyor.

Bu ne kadar gerçekçi, seçmene ne kadar güven veriyor, tartışılır. Kılıçdaroğlu’nun seçimlerden birkaç gün sonra yaptığı açıklama şöyleydi: “O gece sokaklarda silahlı adamlar dolaşıyordu. Sokağa çıksaydık kan dökülecekti.” Bu durumda yukarıdaki açıklamalar şunun itirafı gibi: İktidar partisi iktidarını korumak için çatışmayı göze almıştı, bizler de “devletin bekası” adına teslim olduk!.. Demokrasi için savaşımdan anladıkları demek bu.

Türkiye bugün çok daha karmaşık ve belirsizlik içinde. İktidar ve muhalefeti birbirinden ayırt etmek zorlaştı. Çünkü “milli”lik karşıtı gözükmemek için iktidar partisinin ardına dizilmiş durumdalar. Bugün Afrin, yarın neresi olur bilinmez. Yani “milli”lik ölçüsü yükseltilerek süreceğe benziyor. Seçimlerin de bu atmosferde yapılacağına dair çokça belirti var.

Bu, ağırlıklı olarak CHP’nin tutarsız ve belirsiz politikalarından kaynaklı bir durum. Ama süreçteki zorluk sadece bununla sınırlı değil; seçim işlerini yeniden düzenleyen yasa dün meclisten geçti. Ve toplumda daha şimdiden seçimlerin bir formalite olacağına dair büyük bir kaygı oluşmuş bulunuyor. “Bu sefer oyları çalmalarına izin vermeyeceğiz,” diyen muhalefet partileri bu süreci nasıl denetleyecek, bu, bilinmiyor.

Kaldı ki sorunun büyüğü geride; Rusya faktörü!

Rusya Türkiye iç siyasetinde, seçimlerde nasıl bir rol oynayacak? Bu seçimlerin Türkiye’nin yazgısını belirleyecek önemde olduğu dikkate alınırsa, bu, daha büyük bir sorun olarak öne çıkıyor. Konumuz da bu zaten.

Küresel güç savaşında Rusya yükselen bir konumda. ABD’yi kendi evinde vurdu. Amerikan seçimleri ve dolaysıyla da Trump üzerinde “güvensizlik” bırakmayı başardı. Prestij kırılması yaşamamak için ABD, Putin’in bıraktığı bu gölge altında bir dönem yaşamak zoruna gibi. Ama böyle yaşayamayacağı da bir gerçek. Yakın gelecekte neler olur, onu kestirmek zor.

Rusya’nın gölgesi kuşkusu, 24 Eylül 2017 tarihinde Almanya’da yapılan seçimler üzerinde de dolaşıyor. İlk defa seçime giren ve yüzde 13 gibi büyük bir oy alan aşırı sağcı AfD’nin bu durumuna kuşkuyla bakılıyor. Bu işin arkasında Rusya’nın parmağını arayanlar giderek çoğalmakta.

Örnekler çoğaltılabilir. Ama biz konuyu Türkiye’ye getirelim: Rusya Türkiye’de yapılacak seçimlerde de benzer veya daha açık rol oynar mı?

Jeo-stratejik açıdan Türkiye bugün Rusya için tarihte hiç olmadık kadar önemli:

  1. Rusya bölgede 1950 öncesi bir etkinlik sağlamış bulunuyor. Sovyetler Birliği 1952’de Türkiye’nin Nato üyeliği ve 1955’te de Türkiye-Irak-İran-Pakistan’nın katılımıyla kurulan Bağdat Paktı (CENTO) ile iyice kuşatılmış ve Ortadoğu’dan yalıtılmıştı. Bu tablo bugün tersinden yaşanıyor: Bağdat Paktı’nın (Pakistan hariç) diğer üyeleri Rusya ile ilişki içinde bulunuyor. Iran-Irak-Suriye-Türkiye ile bu işi tamamlamak, ABD’yi Sünni Arap dünyasına hapsetmek istiyor. (Rusya ve ABD’nin Kürt politikası da bu genel stratejik konsept içinde ele alınırsa sağlıklı sonuçlar çıkarılabilir.)

  1. Tarihte hiç olmadığı kadar Rusya bugün Türkiye’de kabul görmüş bulunuyor. Rusya ile stratejik işbirliğini savunan bir iktidar en azından son yüzyılda yok.

  1. Nato üyesi bir Türkiye’yi kazanmanın etkisi, sadece bölgesel koşullarla sınırlı kalmayacak, başta ABD olmak üzere AB ve Nato büyük bir sarsıntı geçirmiş olacak. Bu da Rusya’nın başka alanlarda da onlarla savaşımını kolaylaştıracak.

Bunun farkına vardığından beridir ki Rusya, Türkiye’deki iktidarı yakın korumaya aldı. Bir kaç başlık altında bunu da toplayalım:

  • AK Parti iktidarını korumak için 15 Temmuz darbe kalkışmasını Rusya’nın açığa çıkarması ve süreci birlikte yönetmesi;

  • Ortadoğu’da dışlanın Türkiye’yi Astana’daki görüşmelere katarak hem iktidara nefes aldırdı, hem de Suriye düzeyinde de olsa Ortadoğu’dan bütünüyle izole olmasını önledi ve eski Bağdat Paktı bölgesinde tersine esen rüzgarla birleştirdi; Iran-Irak-Suriye ile saflaştırdı.

  • Ve Afrin’i feda etmekten çekinmedi.

Rusya’nın önceki seçimlerde nasıl bir rol oynadığı bilinmiyor. Bilinen şu ki, büyük zorluklarla elde ettiği böylesine avantajlı tarihi bir durumun gidişatını, seçimler gibi bir süreçte şansa bırakmayacağı.

Erdoğan “milli ve yerli” deyince CHP, İYİ Parti, Saadet Partisi’nin dizlerinin bağı çözülüyor.

Bu nasıl “milli ve yerli”lik ise AK Parti hükümeti, Türk ordusundaki hareketliliği, Rusya’dan öğreniyor.

Tarih tekerrür mü ediyor: ABD’nin 1950’lerde Türk milliyetçileriyle kurmuş olduğu ilişkiyi, bugün Rusya’mı kuruyor?

HDP’yi görmezlikten gelen ve kendisine “Millet İttifakı” adını veren muhalefet partilerinin sürece bir de bu açıdan bakmaları gerekiyor.