16 Nisan'a ilişkin çeşitli senaryoların yazıldığı bozulduğu günlerdeyiz. Konuşulan yazılan çizilen ve muhtemel senaryoların tamamında, Kürtler başta olmak üzere demokrasi güçlerinin hepsi, önemli rolleriyle konu edilmektedirler. Aslında daha fazlasıdır. Kürtler ve demokrasi güçleri, bu filmin baş oyuncuları olmalarına rağmen, filmin yapımcılarının illüzyonist çabalarıyla bu rolleri görünmez kılınmaya çalışılmaktadır.

16 Nisan'a dair senaryoları ilginç kılan 'Hayır'ın çok etkili bir güç olarak ortaya çıktığının görülmesidir. Film, planlandığı gibi devam etmemiş, yapımcının, Erdoğan'ın hesapları tutmamıştır.

Zaten işin püf noktası da buradadır. Erdoğan, bir illüzyonla, bu anlamda bir film çevirerek, çok iddialı bir sonuç elde edebileceğini hesaplamış ve hem kendisini, hem de Türk devletini böyle bir polikika izlemeye mahkum etmiştir. Hani bazen şaşkınlık ifade ederiz ya herkesin çok kolay bildiği/bilebildiği bir gerçeği, 'koca koca' insanlar neden bilmiyor diye. Böyle durumlarda aslında bilinmeyen bir şey yoktur. Durum öyle bir hal almıştır ki, geri dönüş, ya mümkün değildir veya eski yere gelinemeyeceği gibi daha vahim bir korkunç bir yere gelinecektir.

Aslında Erdoğan ve şürekası da biliyorlar bir çok gerçeğin hesaplandığı gibi olmadığını. Ancak içine girdikleri çıkmaz, onları bu tarz, mümkünü olmayan, yolları denemeye mecbur ve mahkum etmiştir. İşte Erdoğan ve şürekası da bu şekilde kendi sonlarına giden yolun yolcusu olmaya, kaçınılmaz bir yenilgiye, kendilerini mahkum etmişlerdir.

Bu süreç, 7 Haziran'dan sonra geliştirilen katliamcı politikalarla başlatılmıştır. Dolayısıyla 16 Nisan'da ve sonrasında nelerin olacağını anlamak için 7 Haziran'dan bu yana olan biteni doğru anlamak gerekiyor.

16 Nisan'da ne olacak. evet mi daha çok çıkacak, hayır mı daha çok çıkacak. görünen ve tartışılan temel soru budur. Aslında bu sorunun cevabı her konuyu açıklamaya yeterli değildir. Buna rağmen sorunun cevabını aramakta fayda vardır.

Evet için devletin korkunç olanaklarıyla çalışan, AKP- Erdoğan, MHP çetesi ve gelişmelere bağlı olarak izlediği politikalarla Erdoğan'ı devletin başında tutmaya, dolayısıyla evet e hizmet eden CHP var. Bu güçler, devletin bütün olanaklarını evet için seferber etmiş bulunmaktadırlar. Bu yetmemiş, bütün zorbalıklarını katliamcı yöntem ve araçlarını kullanarak biat etmeyen güçlerin etkisini kırmaya, onları teslim almaya çalışmaktadırlar. Bu da yetmiyor medya organları aracılığıyla gerçekleri ters yüz eden sayısız sihirbaz vasıtasıyla göz boyamaya çalışmaktadırlar.

Diğer tarafta ise bütün engellere baskılara ve olanaksızlıklara karşı, etkili bir güce dönüşmüş olan Kürtler, Aleviler, tüm demokrasi güçleri ve Erdoğan'ın diktatörlüğüne 'hayır' diyen geniş bir kesim bulunmaktadır. Bu toplumsal dizilişin önemli ve bu gerçeğin referandum çalışmasının bir kazanımı olduğunun, geçerken de olsa, belirtilmesi gereklidir.

Erdoğan'ın referandum çalışmlarını bugün yapılanlardan ibaret görmek yanıltıcıdır. Erdoğan, iki yıldan beri, referandumu kazanmak için onca katliamı yapmış, yaptırmıştır.

Erdoğan referandumu kazanmak ve bu amaçla Kürtleri bastırmak için şehirleri yok etmedi mi? Alevileri etkisizleştirmek, topraklarını terk etmelerini sağlamak için topraklarını talan ederek, IŞİD kampları kurmadı mı? Bütün demokratik kurumları, yayın organlarını kapatmadı mı? Barış isteyen düşünen insanları, siyasetçileri, akademisyenleri, gazetecileri, işlerinde etmedi, evlerinde ve hatta ülkelerinde sürgünlerde yaşamaya mecbur kılmadı mı? Rojava'daki Kürt siyasal yapılanmasının önünü kesmek, ortada kaldırmak için Suriye'ye savaş ilan edip asker sürmedi mi? Erdoğan, Avrupa, Amerika, Rusya ve bir çok devletle, Kürtlere saldırmadıkları için neredeyse savaş ilan edecek hale gelmdi mi?

Erdoğan daha neler yapacaktı, bu yapılanlardan başka? Neleri yapmayı tasarladı da yapmak için harekete geçmedi? Erdoğan'ın bunlardan başka yapmadığı sanılan bir şeyler varsa onlar da yapamadıklarıdır. Erdoğan'ın aklında çok şey geçiyor olabilir ama her istediğini de yapamıyor işte. Çünkü hiç bir muktedir, mutlak muktedir değildir.

Bütün bunlardan sonra, iki yıllık Erdoğan zorbalığında gelinen yer neresi? Kürt siyasal hareketi bastırılamadı, Kürtler iradesizleştirilemediler. Demokrasi güçlerinin varlığı ortadan kaldırılamadı. Aleviler biat etmedi teslim olmadılar. Peki ne oldu? Kürtler dimdik ayakta, kararlılıkla özgürlük mücadelesini sürdürmektedirler. Aleviler,Erdoğan'a 'Yezit' diyerek en sert tepkiyi ortaya koydular. Demokrasi güçleri, bütün saldırılara karşı eskisinden daha net ve birlikte mücadele etmektedirler. Türk devleti Suriye'de kaçacak yol aramaktadır. Erdoğan, demokrası güçlerinin yıllardan beri sürdürdüğü mücadelenin de etkisiyle, Avrupa ve bütün dünya devletleri nezdinde, ciddiyetini ve prestijini kaybetmiştir.

Halbuki iki yıldır sürdürülen bu baskılar ve zorbalıklar karşısında Erdoğan'ın en az yüzde yetmişlerde, seksenlerde oy alması gerekirdi. Erdoğan'ın hesabı da beklentiside buydu. Çünkü ancak böyle bir oy oranıyla istediklerini yapabilecek bir toplumsa dayanağa, siyasal zemine ve özgüvene sahip olacaktı.

12 Eylül'ün faşist şefi Kenan Evren yüzde doksanlarda oy almıştı ve o oranda oy almasının sebebi izlediği faşist baskıcı politikalardı, Erdoğan da daha çok baskıyla benzer bir sonuç almayı umuyor ve hesaplıyordu.

Ölçüsüz baskılar ve engellemeler bir yanda, olanaksızlıklar diğer yanda. Bu referandum koşulların hiç bir biçimde eşit olmadığı bir seçimdir.Bütün bunlara, iki yıldan beri sürdürülen zülüm politikalarına rağmen, gelinen nokta Erdoğan'ın beklediği ve arzu ettiği nokta değildir. Bu durumda Erdoğan daha önce yaptığı gibi, rakamlarla oynayacak, oyları çalacak, hile ve baskıyla 'hayır'oylarını azaltmaya çalışacaktır.

Ancak Erdoğan bırakalım istediği oyu almayı, yönetebileceği oyu bile alamayacaktır. Erdoğan'ın alacağı oyların onun iktidarının devamını mümkün kılmayacağı ortaya çıkmıştır. Erdogan 16. nisanda rakamlardan bağımsız olarak kaybedecektir.

Bu verili durumda, Erdoğan bu ülkeyi nasıl yöntecek ve nasıl, neyi kazandım diyecek? 7 Haziran'dan beri Erdoğan bu ülkeyi yönetebiliyor muydu? Erdoğan'ın bütün yaptığı, devletin zor araçlarıyla, yani zorbalıkla, iktidarını korumaktan ibarettir. Bundan sonrada yapabilirse ve yapabildiği kadar bunu yapmaya çalışacaktır. Ancak bu süre çok kısa ve Erdoğan için değil ama halklar için 'Hayır'lı olacaktır.

Referandumun sonucuna ilişkin fikir yürüten herkes, ortaya çıkacak olan sayısal verilere bakarak hüküm yürütmektedir.Sürdürülen toplumsal bir mücadelenin sadece sayısal verilerle anlaşılmaya çalışılması ya bilgisizliktir veya yaratılan illüzyonun etkisinde kalmaktır.Yani 'evet' çıkarsa Erdoğan kazanmış olacak gibi bir sonuç tam olarak gerçeği ifade etmemektedir.Mevcut durumdan Erdoğan ve şürekası sayıların cazibesinde bir zafer illüzyonu yaratmaya çalışmaktadırlar. Ancak Erdoğan'ın elde edeceği hiç bir sonuç kazanmak olmayacaktır.

Bugün Hayır oylarıyla elde edilecek olan sonucun sayılarına bakılmadan, sunduğu olanaklarla ilgilenilmelidir. Ortaya çıkan imkan ve ilişkiler mücadelenin bundan sonraki etapları için büyük bir enerji kaynağına dönüştürülmelidir. Erdoğan'ın sonuna doğru giden bu sürecin zafere taşınması için çalışmalara daha fazla zaman ve emek verilmelidir. Çünkü özgürlük, referandumdan sonra, 'Hayır'ların 'Hayır'ıyla, dün olduğundan daha yakın olacaktır.