Girmekte olduğumuz 1981 yılının 13 Şubat’ı Türkiye İşçi Partisi’nin 20. kuruluş yıldönümüydü. DİSK’in kuruluşunun 14. yıldönümü de aynı tarihe rast geliyordu. (*)

Demokrasi Için Birlik (DIB) yönetimi olarak, hem Avrupa’da Cunta’ya karşı parti sı­­nırlarını aşan daha kapsamlı bir eylem örgütlemek, hem de bu eyleme Avrupa sendikalarının da desteğini sağlamak üzere gecenin TİP ve DİSK’le Dayanışma Gecesi olarak düzenlenmesine karar verdik.

Gecede DİSK adına, bir süreden beri Belçika’da siyasal mülteci olarak bulunan ve DİSK’in Avrupa sendikalarıyla ilişkilerini ku­ran hukuk müşaviri Yücel Top, TİP adına ise Sargın konuşabilirdi. Ama toplantının etkinliği açısından ben başka bir öneride bulundum:

- TİP Genel Başkanı Behice Boran şu anda Bulgaristan’da bulunuyor. Eğer Cunta’ya karşı yurt dışında etkin bir mücadele sürdürülecekse, Boran bu geceye konuşmacı olarak davet edilmelidir. Sadece TİP genel başkanı olarak değil, aynı zamanda yıllarca milletvekilliği yapmış ve Türkiye-AET Karma Parlamento Komis­­yonu toplantılarında Türkiye’yi temsil etmiş bir şahsiyet olarak bu gecede konuşmasını çok önemli buluyorum.

12 Mart döneminde Yunan parlamenterleri Albaylar Cuntası‘na karşı Avrupa’da fiilen mücadele yürütürken, Türk parlamen­terlerinin hepsi Generaller Cuntası‘nın dalkavuk­luğunu yap­mıştı. 12 Eylül Darbesi’nden sonra da tavır­­larında bir değişiklik olmamış, üyesi bulundukları Meclis ve partiler kapa­tıldığı ve hiçbir temsil yetkileri kalmadığı halde CHP’liler de dahil, Strasbourg’a gelerek darbecileri savunmuşlardı.

Sürekli ilişkide olduğum Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi ve Avrupa Parlamentosu üyeleri kendilerine bilgi verecek Türkiyeli bir parlamenter bulamamaktan yakınıyorlardı.
Önerime Sargın hemen itiraz etti: - Başkan’ın sağlık durumu Sofya’dan buraya gelmesine izin vermez.

- Tabii ki sağlığı birinci derecede önem taşıyor, dedim. Sof­ya’da kendisini tedavi eden doktorların onayı olmadan böyle bir şey göze alınamaz. Ama İstanbul’dan Sofya’ya uçak­la gidebil­di­ği­ne göre, doktorlar uygun görürse, Sofya’dan da Brüksel’e gelebilir. Konuş­masını yapıp Avrupalı parlementerler ve gazetecilerle görüş­tükten sonra tedavisini de­vam ettirmek için Sofya’ya dönebilir.

O sırada Belçika’daki Şili’li siyasal mülteciler arasında Allende’nin doktoru, kalb mütehassısı Gaston Simon da bulunuyordu. Brüksel’de kaldığı sürece Dr. Simon Boran’ı sürekli sağlık kont­rolü altında tutabilirdi.

Sargın bu kez önerime başka bir gerekçeyle karşı çıktı:

- Başkan şu anda bir sosyalist ülkenin himayesi altındadır. Avrupa makamları kendisine vize verir mi? - Niçin vermesinler? Benim bildiğim kadarıyla sosyalist ülkelerde yaşayan Latin Amerikalı bir çok komünist lider Belçika’ya sorunsuz geliyor, toplantılara katılıyor.

Ardından ekledim: - Eğer prensip olarak karşı çıkılmıyorsa, Boran’ı Belçika’ya davet ederek vize almak sorumluluğunu ben üstleniyorum. Vizesini bizzat ben Sofya’ya götüreceğim, orada da doktorlarıyla görüşüp onların onayını isteyeceğim.
.........
Organizasyonla ilgili pratik sorunları görüşebilmek için DİB Avrupa yönetimi Düs­seldorf’ta toplandı. Büyük katılım sağlanabilmesi açısından gecenin mutlaka Almanya’nın büyük bir kentinde yapılmasını önerdim. Böyle bir organizasyonu göze ala­mamış olmalı ki Sakalsız Brüksel üzerinde ısrar etti. Diğer ülke komitelerinden destek sağlanması koşuluyla kabul ettim.

DİB Almanya temsilcisi Alp Arslan Telli bu konuda büyük sorumluluk üstleniyordu. Sadece Almanya’nın çeşitli metropollerindeki partilileri seferber etmekle kalmayacak, sahne düzenine ilişkin alt yapıyı hazırlatacak, finansman sağlayacaktı.

O sıralarda sanatçı dostlarımız Şanar Yurdatapan ile Melike Demirağ da Almanya’daydı. Şanar Türkiye’de De­mar adlı bir demokrat sanatçılar derneği kurmuştu, daha önce Brük­­sel’e de gel­­miş, kendisini sanat çevreleriyle tanış­tır­mıştım. Melike geceye katılmayı memnuniyetle kabul etti. Şanar, Türkiye’den Timur Selçuk’un da gelmesini sağla­yacağını söyledi.

Partili sendikacı arkadaşlardan Hüseyin Çelik Brüksel’in en gözde konser salonlarından Ancienne Belgique‘in kiralanmasını ve gecenin finansmanına Belçika Kültür Bakanlığı‘nın katkıda bulunmasını sağladı. Muharrem Karaman da, Belçika dışından gelecek partililerin ve misafirlerin sendikasının misafirhanesinde parasız olarak ağırlanmasını garanti etti. Gecenin pratik hazır­lığında Belçika Komitesi üyeleri Deniz İşsever ve Yiğit Bener de birinci derecede sorumluluk üstlendiler.
....
14 Şubat gecesi hazırlığının en zor safhası Boran’ın Belçika’ya gelişinin sağlanmasıydı. Karar verildikten sonra derhal Piet Dankert’le temasa geçtim. 12 Mart Cuntası‘na karşı mücadelede yıllarca beraber olduğumuz Dankert o sırada Avrupa Parlamentosu başkan yardımcısıydı.Kendisiyle konuşarak eski bir parlamenter olan Boran’ın Brüksel’e gelmesinin ne denli yaşamsal olduğunu anlattım. Daha önceki Türkiye ziyaretlerinde Boran’ı tanıyıp kendisiyle konuştuğu için bu öneriyi olumlu karşıladı.

- Ama bir sorunumuz var. Boran şu anda Sofya’da, Bulgar Devleti’nin himayesinde bulunuyor. Belçika’nın vize verebilmesi için mutlaka önemli bir gerekçe gösterilmesi gerekiyor. Kendisini Avrupa Parlamentosu olarak davet edemez misiniz?

Dankert şaşırmıştı:

- Bulgaristan’a kaçak olarak mı geçti? - Hayır, normal Türk pasaportuyla. - Cunta buna nasıl izin verdi? - O tarafını ben de bilmiyorum. Belki yaşlı ve kalb hastası olduğu için. Zaten felçli olan eşi de bir süredir Bulgaristan’da... - Zor ama, sizleri şahsen tanıyorum, güveniyorum. Avrupa Parlamentosu Başkan Yardımcısı olarak kendisini davet ediyorum. Gelirse de parlamentoda konuştururum, dedi.

Resmi daveti alır almaz Belçika Dışişleri Bakanlığı‘yla temasa geçtim. İlerideki yıllarda Belçika hükümetlerinde bakanlık ve de Senato başkanlığı yapacak olan Sosyalist Parti’li Anne-Marie Lizin o sırada Dışişleri Bakanlığı‘nın önemli bir bürokratıydı. Dankert’ın davetiyesiyle kendisini ziyaret ederek Türkiye’deki geliş­meleri anlattım, Cunta yönetimine karşı düzenlediğimiz geceye eski bir parlamenter olan Boran’ın katılmasının yaşamsal önemini vurguladım.

- Bulgaristan’dan gelmesi için vize vermek zor ama, kav­ganıza saygım var, diyerek Behice Boran’a vize verilmesi için Sof­­ya’daki Belçika Başkonsolosluğu’na hitaben bir talimat yazıp bakana imzalatarak bana verdi, başarılar diledi.

Vize talimatını alır almaz Balkan Hava Yolları‘nın Amsterdam’dan kalkan ilk uçağıyla Sofya’ya hareket ettim. Boran’a hediye olarak, çayı çok sevdiğini bildiğim için, farklı harmanlanmış bir kaç paket çay ile Cunta’ya karşı yapılmış olan yayınlardan bir paket götürüyordum.

Sofya Hava Alanı‘na iner inmez tanıdığım Bulgar dostları aradım. Hemen gelip beni hava alanından aldılar, daha önce Boran’ın daveti üzerine gittiğim zaman kaldığım BKP Merkez Komitesi misafirhanesine yerleştirdiler. Belli ki Boran’a ve onunla iliş­kisi olanlara “kardeş örgüt mensubu” statüsü uyguluyorlardı.

Boran’ı kaldığı hastanede ancak ertesi gün ziyaret edebile­ceğim için o akşam yemekte Bulgar dostlarla Türkiye’deki gelişmeler, siyasal davalar, direniş hareketleri üzerine uzun uzun sohbet ettik.
Boran’ın Brüksel’e gelmesi projesini açtığımda, bayağı tedirgindiler.

Önce Boran’ın sağlık durumunun buna müsait olmadığını söylediler. Bu konuda her türlü ön tedbiri almaya hazır oldu­ğu­muzu, esasen Bulgar doktorların bu konudaki tavsiyelerine göre hareket edeceğimizi söyleyince, tedirginliklerinin gerçek nedenini açıkladılar.

Evren Cuntası, Boran’ın Türkiye’den sorunsuz çıkıp Bulgaristan’a gitmesine izin verirken, kendisinin Türkiye’deki rejim aley­hinde yurt dışında herhangi bir girişime karışmasına izin verilmemesi konusunda güvence istemişti.

- Boran Brüksel’e gider, hele de sizin önerdiğiniz geceye katılırsa, bizim Türk Devleti’yle ilişkilerimizde büyük sorun doğar, diyorlardı. - Bakın, dedim, 12 Mart Darbesi’nden sonra Türkiye’yi terketmeye çalışırken bana karşı aldığınız tavrı unutmadım. Biz yine de Türkiye’den ayrılmayı başararak yıllarca Cun­ta’ya karşı mücadele yürüttük. Boran’a izin vermezseniz, biz yine de tüm olanak­larımızı kullanarak 12 Eylül Cuntası‘na karşı da mücadelemizi sürdürürüz. Ama Boran ge­­lebilirse bu mücadele daha güçlü olur. Bulgar Komünist Partisi Merkez Komitesi’nden bir yetkiliyle ilişki kuruldu. Sonuçta, doktorlar izin verirse Boran’ın gidebileceği söylendi.
......
Ertesi gün dünya komünist parti liderlerinin tedavi gördüğü Sofya civarındaki hastaneye perdeli bir arabayla götürüldüm. Boran, geleceğim önceden kendisine bildirildiği için hazırlık yapmış, çay demlemişti. - Siz çayı seviyorsunuz, işte size dünyanın çeşitli ülkelerinden çay örnekleri dedim, Seylan çayı, Çin çayı, Hint çayı... Çok sevindi.

- Bunlar da darbeden bu yana Cunta’ya karşı yayınlananlar. Türkiye’deki durum üzerine uzun uzun görüştük. Zaten TRT’nin dış yayınlarını ve sosyalist ülkelerin Türkçe yayınlarını sürekli izliyordu. Ayrıca Türkiye gazeteleri de, birkaç gün gecikmeli de olsa, kendisine iletiliyordu. Öğle üzeri çeşitli ülkelerin hastalıklı parti önderlerinin de bulunduğu salonda yemek yiyerek bir süre daha sohbet ettikten sonra konuya girdim. TİP’in 20. kuruluş yıldönümün­de Brüksel’de bir gece düzenleyeceğimizi, bu gecede kendisini de aramızda görmek istediğimizi söyledim.

Bir süre düşündü: - Tabii ki çok isterim, ama sağlık durumum elverir mi? - Bizce de önemli olan o... Bir karar vermeden önce sizi burada tedavi eden doktorlardan seyahat edip edemeyeceğiniz, Brüksel’de bir süre kalıp kalamayacağınız konusunda bir rapor almam lazım. Sizce sakıncası yoksa, ben Bulgarlardan bu raporu isterim. Partinin Avrupa’daki örgütlenmesi, uluslararası kamuoyunda Cunta’ya karşı gittikçe şiddetlenen tepkiler konusunda kendisine biraz daha bilgi verdim.

Birden gözleri parladı. - Umarım doktorlar olumlu rapor verirler de, o gün sizlerle beraber olabilirim.
......
Akşam Merkez Komitesi misafirhanesine döndüğümde BKP Merkez Komitesi’nden bir görevli geldi. Boran’ın sağlık durumu hakkında Bulgarca yazılmış bir raporu getirdi, Türkçe özetini de bana not ettirdi. Sofya’dan Brüksel’e uçakla seyahat edebilir, ciddi bir sağlık kontrolü altında tutulduğu sürece de orada kalabilirdi.

Ertesi sabah bir başka görevli gelerek vize işlemleri için Belçika Başkonsolosluğu’na gideceğimizi söyledi. Bir yere kadar arabayla gittik. Sofya’da şiddetli kar yağıyordu, her taraf bembeyazdı. - Bundan sonra yaya gideceğiz. Arabayla gitmek güvenlik açısından sakıncalı. Belki de hiçbir sakıncası yoktu, anlamsız bir bürokratik tedbirlilikti. Karlara bata çıka ne kadar yol yürüdük, bilmiyorum. Belçika Dışişleri Bakanlığı, Boran için vize talebinde bulunacağımızı Konsolosluğa daha önceden bildir­mişti. Beraberimde getirdiğim mektubu gösterince Boran’ın pasaportuna vize damgasını vurdular, iyi yolculuklar dilediler.

Hemen hastaneye giderek pasaportunu ve vizesini Boran’a verdim. Belçika’ya geldiğinde nasıl karşılanacağı, ne şekilde ağırlanacağı konusunda kendisini bilgilendirdikten sonra en kısa zamanda Brüksel’de görüşmek üzere randevulaşarak ayrıldık.
......
Boran 10 Ocak 1981’de Balkan Hava Yolları‘nın bir uçağıyla Brüksel’e geldi. O yıllarda basın kartlı gazetecilerin gümrük kontrol kapısında beklemeden uçağa kadar gitmeleri serbest olduğundan kendisini uçaktan aldım. Sargın ve partili arkadaşlar Boran’ı çıkış kapısında bek­liyorlardı. Çiçekler verilip hepsiyle tanıştırıldıktan sonra bir arkadaşın arabasıyla doğruca bizim eve geldik. Boran, evin bu­lunduğu küçük meydanın girişinde Square Charles Maurice Wiser yazısını görünce adresi anımsadı, yüksek sesle iki kez tekrarladıktan sonra:

- Demek partinin Avrupa örgütlenmesinin yürütüldüğü yer burası, dedi. Bir hastane köşesinde tecrit olarak gün saymaktansa fırtınalı yaşamında hareketli yeni bir dönem başlamış olmasından dolayı çok mutlu görünüyordu. Evde partililerle bir süre sohbet edip birlikte fotoğraf­­lar çektirdikten son­ra , Belçika’ya gelmesinin asıl nedeni olan 14 Şubat Gecesi’nin başarısı için neler yapılacağı konusunda ayrıntılı bilgi verdim.

- Sağlığınız açısından sakıncası yoksa hemen yarından itibaren Türkiye’den Avrupa’ya gelen Cunta karşıtı ilk muhalif lider olarak sizin Avrupa Parlamentosu’nda konuş­manızı, büyük gazetelerin, televizyonların sizinle röportajlar yapmasını organize et­mek istiyorum.

Bu öneriye çok sevindi. - Öyleyse ben biraz dinleneyim, daha sonra da bu temaslar için biraz hazırlık yapayım. Boran dinlenirken Avrupa Parlamentosu Başkan Yar­dımcısı Dankert’e telefon ederek Boran’ın Brüksel’e gel­diğini, Türki­ye’deki durum üzerine parlamenterlere hemen bilgi vermesinin yararlı olacağını söyledim. Verdiğim habere çok sevindi:

- Nihayet Türkiye’den temsil gücü olan bir karşı ses diyerek, ertesi gün öğleden sonra AP Dışişleri Komisyonu’na davet etti.
........
Avrupa Parlamentosu’nun siyasal ağırlığını duyurmaya çabaladığı günlerdi. Rue Belliard’da inşa ettirilen oldukça gör­kemli bir binaya yeni taşınmıştı. Taksiye atlayarak gittiğimiz yeni binada çalışmalar başlamıştı, ama yerleşme hazırlıkları hâlâ devam ediyordu.

Dankert, Boran’ı büyük bir coşkuyla karşıladı. Dış İlişkiler Komisyonu üyelerinin toplandığı bir salonda Boran ilk kez Avrupa kamuoyuna doğrudan seslenecekti. İngilizce’ye çok iyi hakim ol­duğu için çevirmen sorunu da yoktu. Türkiye’deki baskıları ve Cunta’nın karanlık projelerini net bir biçimde ortaya koydu, soruları yanıtladı. Square Wiser’e döndüğümüzde Belçika, Fransa ve Hol­landa gazete ve televizyon muhabirlerinin akını baş­la­mıştı bile. Görüş­meleri İnci sıraya koyuyordu. Boran kameralar karşısında da son derece rahattı, deneyimli bir politikacı olarak sorulara ustalıklı yanıtlar veriyordu. Akşam çeşitli televizyonlarda kendisiyle yapı­lan röportajları büyük bir ke­­yif­le izledi. Ertesi gün de Belçika gazetelerinde çıkan röportajları... Sofya’da MK Hastanesi’ndeki ayrıcalıklı hasta Boran gitmiş, yerine o savaşkan Boran gelmişti.

Boran, "kardeş örgüt" diye nitelediği komünist partilerle iliş­kilere önem veriyordu. 26 Ocak'ta Belçika Komünist Partisi Genel Başkanı Louis Van Geyt bana telefon ederek Boran'ı Stalingrad Caddesi'ndeki parti genel merkezine davet etti. Birlikte gittik, Türkiye'deki durum ve genelde Türkiye so­lunun durumuyla il­gili bilgi verdik.
......
Tam da bu ortamda, Cunta’nın büyük bir gaf yaparak Behice Boran ile TÖB-DER Genel Başkanı Gültekin Gazioğlu’na Türk vatandaşlığını kaybettirdiğini açıklaması Ankara’nın Avrupa’yla pamuk ipliğine bağlı ilişkilerine en bü­yük darbe oldu.

Haberi Hürriyet şöyle veriyordu: “Acı Akıbet: Boran ve Ga­zioğlu artık ‘Türk’ değil!” Tüm ömrünce Türkiye halkının daha özgür ve daha insanca bir yaşama kavuşması için mücadele vermiş olan Boran’ın gözlerindeki buruk ifadeyi çok iyi anımsıyorum. 71 yaşındaki kalb hastası bir siyasal şahsiyet hakkında alınan bu karar, insanlık adına utanç vericiydi. Bu uygulama ikisiyle de sınırlı kalmayacak, Şanar Yurdatapan, Melike Demirağ, Yılmaz Güney, Cem Karaca, Mehmet Emin Bo­zarslan, Nihat Behram, Mahmut Baksi, Şah Turna, Fuat Saka, Demir Özlü, Yücel Top, İnci ve ben de dahil yüzlercemiz Cunta şefi Evren tarafından "kansızlar" diye suçlanarak vatan­daşlıktan atılacaktık. Vatandaşlıktan atılması, Boran’ın Cunta’ya karşı hın­cını biledi ve başta TKP’nin etkisiyle takındığı temkinli tavrı bırakarak konuşmalarında ve yazılarında darbe için faşist niteliğini kullanmaya başladı.
......

TİP ve DİSK’le dayanışma gecesine Timur Selçuk, belki de baskılar nedeniyle, gelememişti. Ama programda Melike Demirağ ve di­ğer uluslardan da birçok sanatçı yer aldığından bu eksiklik sorun olmadı. Tekoşer o geceye Kürt folklor ekibiyle, İtalyan CASI Örgütü de Bella Ciao grubuyla katıldılar. TİKM ve Düsseldorf İşçi Derneği folklor grup­larıyla halk ozanı Lütfi Gültekin de geceye katkıda bulundular.

DİB’in faşist as­keri cuntaya karşı mücadele kararlılığını vurgulayan ko­nuş­­malarımızdan sonra Boran’ı kürsüye davet ettik. Uzun za­mandan beri ilk kez kitle karşısına çıkıyordu. Hasta olduğu için gerekli sağlık önlemlerini almıştık. Büyük bir tezahüratla karşılanan Boran, TİP bayrağının örtülü olduğu kürsüden Cunta’ya karşı mücadele kararlılığını ortaya koyan ve tüm uluslararası demokratik güçleri dayanışmaya çağıran bir konuşma yaptı.

Onu, DİSK adına Yücel Top’un konuşması izledi. Top, DİSK’in bir siyasal partinin disiplininde olduğu izlenimi verebileceği için TİP bayrağı örtülü bir kürsüden konuşmak istemiyordu. Kısa bir gerilim yaşandı. Önceki yıllarda TKP’­nin yan kuruluşu gibi görünmek DİSK’e çok şey kay­bettirmişti. Top’a hak vererek parti bayrağını kürsünün üzerinden kaldırttık.

Bir yıl önce Brüksel'de füzelere karşı büyük yürüyüşü organize eden CNAPD'nin başkanı Pierre Galand ile Belçika siyasal partilerinden, Avrupa Konseyi ile Avrupa Parlamentosu'ndan, uluslararası sendikal örgütlerden konuşmacılar da gecede söz alarak Türkiye anti-faşist direnişiyle dayanışmalarını dile getirdiler.

Belçika Komünist Partisi'nden Susa Nudelhole ve Théo Dejace, hristiyan eğilimli Dünya İş Konfederasyonu (CMT)'­den Jan Kulakowski, Belçika Sosyalist Partisi'nden Claude Déjardin ve Irkçılık, Anti-Semitizm ve Yabancı Düşman­lı­ğı'yla Mücadele Hareketi (MRAX) başkanı Yvonne Jospa da onur konukları arasındaydı. Bu başarılı geceden sonra faşizme karşı örgütlü mücadelemizde yeni bir dönem açılıyordu.

(*)
Demokrasi Için Birlik organı Tek Cephe Gazetesi'nin Mart 1982 sayısıdaki manşeti